Güncelleme Tarihi:
Show TV’de başlayan Çılgın Dersane Üniversitede’nin ilk bölümünü izlerken önce şu soruları sordum:
* Paşhan Yılmazel ve Okan Karaca kendi kendilerine '40 yaşına geliyoruz üniversite sınavı filan artık biraz abes kaçmıyor mu?' diye sordu mu?
* Mustafa Topaloğlu bu uzaylı işinden başka bir şey yapabiliyor mu?
* Duygu Çetinkaya Survivor’daki asabi Duygu tiplemesinden bir gram çıkmadan Nevrotik Merve’ye dönüşürken rolüne nasıl hazırlandı?
* Sempatik kocaoğlandan ziyade bir İŞID militanını andıran, sığmadığı kapıya bile atar yapan, ilk insan gibi durup dururken balyozu masaya filan vuran Big Boy tiplemesi yeni fenomenimiz mi?
* Dünyayı hackleyen, izbe hangarlarda karanlık hacker’larla ÖSYM’nin server’ına girmek için buluşan ‘geek’ prens (bilgisayar manyağı) COPS tiplemesi, akıllı telefonundan sevgilisiyle Skype yapabileceğinin farkında mı?
* Otoriter ailelerin oğlanları askere göndermek, kızları evlendirmek dışında zulüm ve tehdit yöntemi hâlâ yok mu?
Derken, sonlara doğru bu soruları sormanın ne kadar yersiz olduğunu nihayet idrak ettim. Bir Faruk Aksoy yapımının detaylarını sorgulamaya çalışıyordum. Sanki oyunculuk bu kadar kötü olmasa, senaryo bir gram içtenliğe bulaşsa Çılgın Dersane kurtulacaktı. Ama sorun elbette orasını burasını azıcık çekiştirerek ortadan kaldırabileceğimiz türden bir şey değil.
Ülkenin muhafazakar damarından beslenmeyi de, Osmanlıcılık oynamayı da, seksi satmayı da, şiddeti şirinleştirmeyi de iyi bilen, becerikli bir tüccarsınız.
Bir yapımcı olarak edindiğiniz başarı “filmlerimi eleştirenler, onlardan kesilen vergilerle film çekiyor” iddiasına kadar gelebiliyor. Son 10 yılda canavarlaşarak büyüyen, zekayı, bilgiyi, inceliği küçümseme trendini kurnazca tutturduğunuz için sizi alkışlamalı mıyız?
En nihayetinde bir sanat dalıyla meşgulsünüz. İşin en temel kurallarını bile doğru uygulayamayan ‘proje’lerinizin kazandığı milyon dolarlar Türk sinemasını, televizyonunu canlandırdı diye sevinmeli miyiz?
Bu “halk bunu istiyor” klişesi kusturdu artık. Hayır, ‘halk’ denilen o sevimli hayalet bunu istemiyor. Önünümüze her sezon bu kötü yemek koyuluyor. Açız, yiyoruz tamam da burnumuzdan geldi bu pilav artık.
Recep İvedik 71 milyon hasılat yaptığı için dokunulmaz değil. Kimse de hayvanlığı, paçozluğu, rüküşlüğü sevmeyene ‘Sen gişesi kaç biliyor musun’larla gelmesin. Gişesinin bu olmasıdır problem zaten. İyi güzel, bu D-listesi oyuncular, hayatlarında ancak Survivor adasında varlığını kanıtlayabilecek ‘ünlüler’ ekmek yesin, piyasanın çarkları işlesin, maaşlar zengin patronun cebinden tıkır tıkır yatsın, emeğe saygı eyvallah da, biraz da “Ne yaparsak yiyorlar hacı” aymazlığından çıkılsın.
Osuruk esprisine gülenlerin dışındakilerin de televizyonu var. Ve bu sistem böyle yapımcıların, bu reyting düzeninin ve kanal yöneticilerinin elinde olduğu sürece vasatın hakimiyetinden çıkış yok.
Faruk Aksoy Türkiye’nin en kudretli yapımcısıysa, gidip Nuri Bilge Ceylan’a yalvaracak değilim. Çok fazla şey istemiyorum. En azından Medcezir standardında olabilir bu işler. Böylesi tek kelimeyle mağduriyet.