Güncelleme Tarihi:
Ankara’da doğup İstanbul’a uzanan Tatbikat Sahnesi alacakaranlık bir masal anlatıyor. Georg Büchner’in ‘Woyzeck’i, Erdal Beşikçioğlu’nun uyarlaması ve yönetimiyle ‘bir rock müzikali’ formuyla sahnede. Bağımsız bir tiyatrodan büyük bir prodüksiyon izlemeyeli epey olmuştu. Ekibin kolları sıvayıp, ciddi bütçe ayırıp, canlı müziği, özel şarkıları, kalabalık bir kadroyla (sadece sahne üzerinde 18 oyuncu, beş müzisyen var) Büchner’in metninden rock müzikali hazırlaması sezonun en heyecan veren adımlarından. ‘Woyzeck Masalı’yla yapılmaya çalışılan çok önemli; gelgelelim sorun, ‘Woyzeck Masalı’yla yapılamayanda...
Büchner’in 1830’lara tarihlenen ‘Woyzeck’i, vahşi dünya düzeninde ‘insan olarak kalabilmeye’ dair sert bir metin, egemen sınıfların baskısını iliklerine kadar yaşayan bir adamın, bir yoksulun, bir yok sayılanın; erdemli olmakla, ahlak kriterleriyle, var olabilmekle verdiği savaşın kısa öyküsü. Fonda savaş; önde ordunun ezik askeri, bilimin yoksul deneği, Marie’nin genç âşığı Woyzeck’in sıkışmış hayatı...
ÇIPLAK VE SESSİZ
Balonlarla sahneye giren masal anlatıcısı açıyor oyunu. Tatbikat Sahnesi, Woyzeck’in etrafına hareketli bir dünya kurmuş. Canlı müzik, sahnenin tepesinde performe ediliyor. Şarkılar, müzisyenler ve oyuncular tarafından seslendiriliyor. Projeksiyon görüntüleri önünde sahnelenen oyunun her bir bölümde Woyzeck’in hayatını şekillendiren anları seyrediyoruz. Woyzeck tek bir parça çamaşır dışında çıplak ve finale kadar sessiz. Bu, Woyzeck’i oynayan Ahmet Melih Yılmaz’ın şahane beden kullanımıyla birleşince epey isabetli bir tercih olmuş. Yılmaz bedenini bir kuklaya çevirmiş, sahnede oynamıyor, akıyor adeta. Yılmaz’ın bedeninin oyunun diğer aktörlerine teslim oluşu ve sessizliği sayesinde Woyzeck’in silikliği net ifade ediliyor. Ama oyun benim için burada bitiyor. Zira sahnede Woyzeck’i çevreleyen koca dünyayı görmek mümkün olamıyor.
ÇENEMİZ DÜŞÜKTÜR, O YÜZDEN OYUNCUYUZ! // ERDAL BEŞİKÇİOĞLU RÖPORTAJI
Çeşitli sebeplerden: Öykü şarkılarla anlatıldığı ama o şarkıların söylediklerini anlamak mümkün olmadığı için. Oyuncular -aralarında sesleri etkileyici isimler olduğu halde- hem şarkı söyleyip hem dans edip hem de oyunculuk yapmakta zorlandıkları için (Kabul, hiç kolay değil ve pek örneği de yok). Müzisyen grubu, fondaki görüntüler ve sahnedeki öykü arasında organik bağ kurulamadığı için. Oyunun bölümleri arasında kopukluk olduğu için. Dağınık reji gözlerimizi kamaştırdığı, birçok sahnede nereye odaklanmamız gerektiğini bilemediğimiz için. (Aynı anda şarkıları, dolayısıyla hikâyeyi kavramaya çalışırken bu daha da zor oluyor.) Koronun dansları eklektik kaldığı için. Mekanik oyunculuklar bir süre sonra seyri zorlaştıran bir tercihe dönüştüğü için. Woyzeck’in öyküsünün ve metnin önemli bir parçası olan Marie neredeyse yok sayıldığı için. Seyirciye diğer karakterleri tanıma/anlama fırsatı verilmediği için. Eğlence/şehvet sahnelerindeki danslarla kostümlerin biçiminin, rahatsız edici bir şekilde kadın cinselliği sergisine dönüştüğü için. Fona; kilise sahnesinde mum, bebek sahnesinde bebek, savaş sahnesinde savaş görüntüleri yansıtılmasına gerçekten hiç gerek olmadığı için.
EMEK YOĞUN AMA...
En nihayetinde oyun, Woyzeck’i cinayet işlemeye götüren yolların nasıl döşendiğini göstermede eksik kalıyor. Dağınık da olsa cümbüşlü ve emek yoğun bir şov kuruluyor sahnede evet ama metindeki o dipsiz yokluk duygusu yaratılamıyor. ‘Woyzeck Masalı’nın en ‘masalsı’ parçası, balonlarıyla sahneye gelen anlatıcı (Berkan Şal) ve onun ağzından dökülenler; yapımın en etkileyici yönü ise Ahmet Melih Yılmaz’ın performansı olarak kalıyor...
Erdal Beşikçioğlu’nun tiyatro serüvenini İstanbul’a da taşıma kararı alması, Tatbikat Sahnesi’nin buradaki seyirciye Ankara’nın tiyatro havasını taşıması şehrin sanat gündeminin en güzel havadislerinden.