Güncelleme Tarihi:
Kitaptaki öykülerin birçoğunu blog sayfanızda yayımlamıştınız. Bunları kitap haline getirme fikri en baştan beri var mıydı?
- Başta böyle bir fikir yoktu tabii. Çocukluğundan beri yazar olmayı hayal edenlerden değilim. Bana kalsa astronot olmayı tercih ederdim ama işte ülke şartları… Kitap için okurlar çok motive etti. Bunu yapabileceğime beni gerçekten ilk inandıran kişi Cem Akaş’tır. Bir gün ondan bir mail aldım, yazdıklarımı kitaplaştırmamı öneriyordu. Evin içinde yerimden fırlayıp deli gibi dans etmiştim. Dedim kitabın fikri bile dans ettiriyorsa, bir de yazsam neler olacak…
Kitabın hazırlanış sürecinde bloga ara vermişsiniz. Kitaptan sonra ‘‘Okuyucu kitlem genişledi, daha usturuplu olmalıyım!’’ fikri oluştu mu kafanızda?
- Kitap için çalışırken blogu biraz ihmal ettim mecburen ama bırakmadım. Öz evladım gibi seviyorum blogumu. Bir yandan da ikinci kitap için hazırlanıyorum. Ama genişleyen okuyucu kitlesi nedeniyle üslubumu değiştirecek değilim. Standart üsluplarla kavgalı olduğum için bu ringe çıktım zaten.
Kitapta sadece babasını kaybetmiş ve abisi komada bir kahraman yok, aşk acısı, kadınlık halleri ve memleket gündemini bile isyanlarıyla değerlendiren bir anlatıcı/kahraman var...
- Hemingway der ki “Hikaye gerçekse hiçbir yazı kötü değildir” Başından beri bu söze tutunarak yazıyorum. Bir de yeri gelmedi ama bunu söylemeyi çok istiyorum; annecim seni çok seviyorum.
Son derece sert, küfürbaz ama kimi zaman bizi gülümseten bir dille, ansızın kırılgan ve insanı deyim yerindeyse allak bullak eden bir trajediyle karşılaşıyoruz kitapta. Kahramanın kırılganlığını örtme çabası mı bu manevralar?
- Ağlamayı sevmiyorum. Bakın ben ağlıyorum, diye bağıran metinleri de. Herkesin dokunduğunuzda çat diye kırılabileceği bir ince yeri vardır. Ama bir hikâyemde de dediğim gibi; dünya, derdi olan insanları taşıyacak kadar şefkatli değil. Silahlarımızı kuşanmak zorundayız.
Birçok okuru yadırgatacak, “hanım hanımcık” olmayan bir üslubunuz var. Blog alışkanlığından mı bu, yoksa edebiyatta yapmak istediğiniz şey mi?
- Bu “yadırgama”lardan sıyrılmamız gerekiyor artık. Kadın yazar erkek yazar diye bir ayrım yok. Benim için yok. Benim öykümde “çişim geldi” demem bile sivri bulunurken, adam yazılarında nokta yerine küfür kullanacak ve bu normal olacak. Öyle bir dünya yok.
Benzer dil ve anlatım özelliği, Kurt Vonnegut’un romanlarında da karşımıza çıkar. Vonnegut’un veya başka yazarların üzerinizde etkisi var mı?
- Vonnegut’un kıvrak üslubunun hastasıyım. Romain Gary de yazarken benzer manevralar yapar. Sevdiğim birçok yazar var, ben onlara ‘büyükbabalarım’ diyorum ve onlardan çok şey öğreniyorum. Fakat edebiyat, sadece edebiyatçılardan öğrenilmez çünkü neresinden bakarsanız bakın bu bir denge işidir. Fizik ve matematik ve başka şeyler de bilmek gerekir.
Neden ‘Balboa’?
İzlediğim ilk film Rocky IV’tü. Boyum en fazla Rocky’nin kolu kadardı o zamanlar. Her seferinde, yediği onca dayağın üstüne kalkıp, az evvel kafası gözü dağılmamış gibi yumruklar savuran bu adamın direnci beni her zaman çok etkilemiştir. Ben şampiyon değilim, hayata onun gibi seri yumruklar savuramıyorum henüz. Ama aldığım tüm darbelere rağmen ayakta kalmaya çalışıyorum. Çünkü Rocky’nin de dediği gibi: “Kimse hayat kadar sert vuramaz”.