Güncelleme Tarihi:
İki romandan sonra öyküye dönüş yaptınız. Nasıl bir süreçte yazıldı kitap?
- “Şimdi öykü yazacağım” gibi net bir karar almadım. Aklıma sürekli roman olmayacak, öykü olacak güzel fikirler gelmeye başladı. Uzun zamandır da iyi öykü kitabı, daha doğrusu benim zevkime hitap eden öykü kitabı bulamamıştım. Küçükken okuduğum Boris Vian, Dino Buzzati, Italo Calvino, Maupassant gibi öykücülerin izinden giden bir kitap okuma ihtiyacı duydum. “Kimse yazmıyorsa ben yazayım bari” dedim. Biraz iddialı oldu galiba...
Evet, güzel başlık oldu. Bütün öyküler temelde insanın varoluşuna dair. Fantastik edebiyat yazarlarının fantastiğin büyüsüne kapılıp, insanın özünü ıskalamalarına karşı bir itiraz mı bu?
- Hakikaten bazı yazarlar hayal gücünün şehvetine kapılıp insana dair incelikleri kaçırabiliyorlar. Ama bu biraz da önyargı. Oysa bütün başarılı fantastik eserlerin özü insana dairdir. ‘Yüzüklerin Efendisi’nden en çılgın bilimkurgu kitabına kadar. Ben istiyorum ki klasik edebiyatçılar da fantastik edebiyatın sevilebileceğini anlasınlar. Aslında bu konulara meraklılar.
BİR DİSTOPYADA YAŞIYORUZ
Nasıl yani?
- Italo Calvino, İhsan Oktay Anar kitaplarını okuyorlar. Interstellar vizyona girince ilk günden gidiyorlar. Kuyrukluyıldıza araç konduruyoruz, canlı yayında izliyor, alkışlıyorlar. Ama söz konusu kitap olunca çekiniyorlar. Oysa hayal gücü ve bilim duygusu en güzel kitaplarla geçer. Zaten bu ikisine izin vermeyince, otomatikman batıl inançlara kapı açıyorsunuz. Belki de edebiyatımızda hayal gücü ve bilimkurguya daha çok yer verilseydi inanç sömürüsü bugünkü gibi etkili olmazdı.
‘Sinemaya Tek Başına Gidenler’de Emek Sineması olayından da bahsediyorsunuz...
- Öyle. İnsanlar AVM sinemalarına tıkıldı. Gerçek sinema salonu kalmadı artık İstanbul’da. Haydarpaşa Garı ve hafiften Gezi Parkı da var o öyküde. İstanbul’a sihrini veren bu parçaları ondan koparmanın yanlış olduğunu söylüyorum.
Kitaba ismini veren ‘Güneş Hırsızları’ bir distopya ama bugünün bir izdüşümü adeta...
- “Marslılar dünyayı sömürge altına aldı” diye anlatıyor karakter. “Bize uyku dışında günde 5 saat kalıyor” diyor. Bugün de öyle. Aslında biz kendi kendimizin sömürge yapmışız. Gerçekten bir distopyada yaşıyoruz. Yabancı bir uygarlık bizi kendine köle etse, şu an kendimizi köle ettiğimizden daha özgür kalabiliriz.
ASLINDA BABAMI TELEVİZYONDA TANIDIM
Doğu Yücel, kardeşi Fırat ve babası Erkan Yücel ile.
Kitabı anneniz Şükran Yücel’e ithaf etmişsiniz. O da bir yazar. Yazar kimliğinize etkisi ne boyuttadır?
- Bir öykü hissi kazandırdı. Benim ilk okurum ve ilk editörüm aslında. Yazarlık, destekçiniz olmadan sağ kalması çok zor bir macera.
Babanız Erkan Yücel bir dönem sahneye çıkması yasaklanan, devrimci bir tiyatro ve sinema sanatçısıydı. Onun hayat görüşünün sizin üzerinizdeki etkisi nedir?
- Ben babamı 8 yaşında kaybettim. O zamana kadar da devrimdi, tiyatro turneleriydi derken az gördüm. Aslında babamı televizyonda tanıdım. ‘Hakkâri’de Bir Mevsim’ ve yine ilk Emek’te seyrettiğimiz ‘Bereketli Topraklar Üzerinde’ filmlerini, ‘Yorgun Savaşçı’ dizisini izleyerek. O yüzden bir baba olarak değil, yaptıkları ve duruşuyla etkiledi. Babam ‘Filistin Askısı’nda işkence görürken bile arkadaşlarına moral vermek için askıda maymun taklidi yapıyormuş. Hep bunu hatırlarım. Günümüzde her yerden gelen bir baskı altında yaşadığım için bazen bir otokontrol oluşabiliyor içimde, derken aklıma babam ve maymun taklidi yapışı geliyor.