Güncelleme Tarihi:
Sulukule Toplu Konutları’nın arasında minik bir cafe’deyiz. Arada Surlar’a dönüp bakan karşımdaki bu genç kadın, elleriyle dizlerini döve döve konuşuyor: “Mahallemiz yok olmadan önce burası çok neşeliydi, çok eğlenceliydi. Herkes birlikteydi. Kavgalar edilirdi ama komik edilirdi. Şimdi birbirlerini öldürmeye çalışıyorlar. Gerçi Türkiye’nin her tarafında öyle. Koşuşturmalıydı yani işte. Yıkım olmasın diye çok çabaladık ama başaramadık...”
Bu sözlerin sahibi Gizem Nalbant, bugün 20 yaşında bir genç kız. Doğma büyüme Sulukuleli. İş makineleri evini dümdüz ettiğinde henüz 11’indeydi. Ama yine de onlar şanslı azınlıktandı. Evleri ‘Kentsel dönüşüm’ planlarıyla yıkıldıktan sonra kendilerine Sulukule’de başlarını sokabilecekleri başka bir çatı bulabildiler. Babası bir süre sonra ona ‘You Got Served’ (Hip Hop Dansçıları) adlı filmin DVD’sini getirdi. İzlediği filmden öyle etkilendi ki hayatı birden değişti. Artık sadece dans etmek istiyordu.
Hikâyenin devamını kendisinden dinleyelim: “Yaklaşık 20 kişilik bir arkadaş grubumuz var.Roman, Kürt, Türk, Laz, Suriyeli, siyahi, Arap... Dedik ki burada küfür değil de, sözlerimiz konuşsun. Tavrımızı dansla ve rap’le yansıtmaya karar verdik. Dansın bizi bir araya getirdiğini herkese göstermek istedik.”
Gizem Nalbant’ın gruptaki en yakın arkadaşlarından biri Dina Madany. Ailesiyle 2005’te Cezayir’den Türkiye’ye göç eden 18 yaşındaki Madany, babası ilk başta karşı çıkmasına rağmen grupla birlikte hiphop yapmaya başladı. Ona sorarsanız, hiphop dansı kendilerini en iyi ifade edebilecekleri yoldu, çünkü ‘bu şekilde her şeyi özgürce anlatabiliyorlardı.’
DANS ETMEZSEM DİĞERLERİ GİBİ OLURUM
Bu iki arkadaşın yolu iki yıl önce yönetmen Azra Deniz Okyay’la kesişti. Okyay, 2009’da hayatını kaybeden şehir planlamacısı Prof. Dr. İsmet Okyay’ın kızı. İsmet Okyay, kansere yakalanıp ölene dek hayatını Sulukule’yi kurtarmaya adamıştı.
Azra Okyay da babasının mirası gibi gördüğü Sulukule’de, çocuklar için film gösterimleri yapmaya başladı. İşte o gösterimlerden birinde Nalbant ve Madany, bir köşede dans ediyordu. Okyay, bu iki kızın hikâyesini filme çekti. ‘Sulukule Mon Amour’ (Sulukule, Aşkım) adlı o kısa film, Nalbant ve Madany’nin neden dansa bu kadar tutkun olduklarını anlatıyor.
Nalbant dansın kendisi için anlamını şöyle anlatıyor: “Ben kendimi dansla özgür hissediyorum. Bence bu beni herkesten ayıran bir şey. İnsanlar hep aynı. İşe gidiyor, çalışıyor ve bir süre sonra ölüyor. Ben bu durumu biraz daha farklı yaşamak için dans ediyorum. Evlenip yemek yiyip ölmektense, dans edip ölmeyi tercih ediyorum. Dans benim kurtuluşum. Dans etmesem diğer insanlar gibi olurum.”