Güncelleme Tarihi:
İstanbul’da ya da Türkiye’nin herhangi bir yerinde birini yoldan çevirip “Bildiğin bir karakol adı söyle” diyecek olsanız, “Cibali Karakolu” cevabını alma ihtimaliniz yüksektir. Cibali semtindeki bu karakolun şöhretini borçlu olduğu aynı adlı tiyatro oyununu da bilmeyen yoktur. Oyunu Muammer Karaca ve Refik Kordağ, ‘Bir Düğün Gecesi’ adlı bir Fransız eserinden uyarlayarak ilk kez 1955’te sahneye koymuş. Binlerce kez sahnelenmiş. Oyun o kadar beğenilmiş ki halk karakolu ziyaret eder olmuş. Hatta o dönem yayımlanan gazete haberine göre Muammer Karaca karakolu ziyaret edip, önünde kurban bile kestirmiş. Zaten oyunun sahnelendiği dönemde Cibali Karakolu en hareketli günlerini yaşıyordu. Yine dönemin gazetelerine göre 15 binin üzerinde bir nüfusa sahip olan semtte kavga gürültü hiç eksik olmazdı. Yetersiz personeli ve ekipmanıyla semtin asayişini temin etmeye çalışan Cibali Karakolu ise kaçınılmaz olarak her olayın merkezindeydi.
KİMLER GELDİ KİMLER GEÇTİ
Karaca’nın oyunu da böylesi bir vakanın üzerine kurulmuş. Her ne kadar uyarlama olsa da binlerce kez sahnelenen oyun, yayınlandığı her dönemin gündelik hayatına ve cemiyet gündemine atıflar yapan sahnelerle canlı tutulmuş. Mesela 60’lı yıllarda Kıbrıs meselesi, 80’li yıllarda dönemin siyasi atmosferi oyundaki diyaloglara yansımış. 1966’da Cüneyt Arkın’ın da rol aldığı bir filmi de yapılmış. Oyunun sahibi ve baş kahraman Komiser Cafer’i ilk oynayan Muammer Karaca olsa da sonraki kuşak Zihni Göktay, son kuşaklar ise Nejat Uygur ile hatırlar oyunu. Her oyuncunun her kadronun kendi tecrübesi ve kalitesiyle yeni şeyler kattığı oyun, halen şehir tiyatrolarında sahnelenmeye devam ediyor.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü, tarihi karakolu yeniden canlandırmak için harekete geçti. Tarihi binanın aslına uygun bir müze haline dönüştürülmesi için proje hazırlandı. Binanın sahibi Vakıflar Genel Müdürlüğü ile de temasa geçildi ve görüşmeler başladı. Binanın İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne tahsis edilmesi istendi. Tahsis gerçekleştiğinde bina karakol olduğu dönemdeki haline sadık kalınarak tekrar düzenlenecek. O dönemin tahta masaları, eski yazı makineleri, manyetolu telefonları ve bütün diğer aksesuarlarıyla İstanbul’un polisiye kültürünün tarihi bir parçası olarak yerini alacak.
Hem beyaz perdeye hem tiyatroya konu oldu