Cemiyet dünyası bu kitabı konuşuyor

Güncelleme Tarihi:

Cemiyet dünyası bu kitabı konuşuyor
Oluşturulma Tarihi: Nisan 15, 2015 15:34

İlk romanıyla uluslararası alanda ödül alan Lüset Kohen Fins, ikinci kitabıyla cemiyet hayatını karıştırdı! Fins, kitabı okuyanların yakın çevresindeki arkadaşlarından şüphe duymaya başladığını söylüyor.

Haberin Devamı

İlk romanınızla Uluslararası HarpersCollins Authonomy Altın Madalya ödülünü aldınız. Uluslararası ödül almış bir yazar olarak, ikinci romanınızı yazarken endişe yaşadınız mı?
- Endişe derken sanıyorum beğenilme kaygısını kastediyorsunuz. Edebiyat da dâhil olmak üzere, sanatın tüm disiplinlerinde eserin muhteviyatı ve topluma vermek istediği mesajlar esas alınır. Dolayısıyla, ya beğenmezlerse diye bir tedirginlik yaşamıyorum, çünkü tribünlere oynamıyorum. Korku, yazarı bloke eden bir duygu ve aktarım yaparken mümkün mertebe bu ve benzeri hislerden arınmış olarak yola çıkmak lazım. Öte yandan, okuyucu dürüst ve samimi bir anlatıcıyı 50 metre öteden tanır. Mühim olan beğenilmek ya da yandaş olmak değil, duygudaş olabilmek.
Konularınızı neye göre ve nasıl belirliyorsunuz?
- Yazdıklarım genelde felsefeyle harmanlanmış gerçek hayat kesitleri. Hayatın bilinmezliğinden, görünen ve görünmeyen tehlikelerden, fani dünyadan ve tutkulu aşklardan beslenerek yazıyorum. Hayattan bir şeyler alabilen ve aldığını verebilen karakterler yaratmaya çalışıyorum. İçine de biraz sizden biraz benden tecrübeler katıyorum.
OKUMAK İSTEDİĞİM TÜRDE
KİTAPLAR YAZIYORUM
Okuyucuyu şaşırtmayı seven bir yazarsınız. “On Derin Ayak İzi” gibi “Enginar Mevsimi”nin de sonunu bir türlü tahmin edemedik...

- Aslında sadece okumak istediğim türde kitaplar yazma derdindeyim. İnsan doğası üzerine 20 yıldır yapmış olduğum aralıksız araştırma ve arayışlarım neticesinde şunu anladım ki; parmak izimiz her ne kadar birbirinden farklı olsa da öz olarak hepimiz aynıyız. Benzer şeylere sevinip, benzer şeylere üzülüyoruz. Kayıplar ve edinimler karşısındaki tutumlarımız da dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım yine birbirine çok benziyor. Yıllar önce Jamaika’da bir cenaze törenine katılmıştım. Doğuştan aldıkları birtakım öğretilere göre ölüm onlar için bir kurtuluş ve deri tazeleyen bir yılan misali yeniden doğuş. Ne var ki, oğlunu toprağa veren bir anne için durum asla öyle değil. O gün o annenin yanaklarından boğazına süzülen gözyaşlarına bizzat şahit olduktan sonra bir kez daha anladım ki ateş düştüğü yeri yakar, gerisi hikâye...
Cemiyet hayatının tanınmış isimlerindensiniz. Çevrenizde “Enginar Mevsimi”ni okuyanlardan, kitaptaki karakterleri üzerine alınanlar oldu mu? Mesela Necibe Simpson ve Ziya Kurt karakterlerini çevresindeki kişilere benzetenler var mı?
- Olmaz olur mu? Her gün telefonla arayıp, tahmin ettikleri isimleri sayıyorlar. Fakat en çok, Venedik’te gondolculuk yapan bir Türk göçmeni olan Halit karakteri ile ilgili yorumlar geliyor. Sonuçta dönem dönem hepimiz ilişkilerimizde iniş ve çıkışlar yaşarız. Tereddüde düştüğümüz kısa veya uzun anlar olduğu gibi, kendimizden emin olduğumuz geniş veya dar zaman dilimleri de vardır. Bizi insan yapan nitelikler, hayatı sorgulama ve sistemi özümseme dürtüsü aslında. Bu arada, en çok hoşuma giden şey; kadın ve erkek okuyuculardan gelen benzer, daha doğrusu birbiriyle örtüşen yorumlar oldu. Birey olmanın cinsiyet ayrımı gözetmediğini kavrayan, kendi farkındalığını yaşayan ve sosyal meselelere tarafsız bakabilen bir okuyucu kitlem olduğunu gözlemledim. Bu beni çok mutlu ediyor.

Haberin Devamı

Cemiyet dünyası bu kitabı konuşuyor

KURAL AÇIK VE NET:
ANLATMA, GÖSTER
Her iki romanınızda da farklı felsefelere ve yaşam stillerine değinmişsiniz. Konularınızı nasıl ayrıştırıyorsunuz?

- Kurgu romanlar, gerçek hayatın dengesinden ve dengesizliğinden beslenir. Yazarın görevi de gözlemlerini ve tecrübelerini ortak bir potada eriterek okuyucuya aktarmaktır. Konuları ayrıştırmak, kendiliğinden oluşan organik bir süreç. Olaylara ancak başka insanların ayakkabılarından bakabildiğiniz sürece “hikâye anlatıcısı” şapkasını taşıyabilirsiniz. Sahneleri kurgularken, mümkün mertebe en vurucu noktaları sergilemeye özen gösteriyorum. Kural çok açık ve net; anlatma, göster.
Çağdaş Türk edebiyatına yeni yazarlar kazandırmak amacıyla 2014 yılının ocak ayında Taksim’de bir yazarlık atölyesi kurmuşsunuz. Bu konuda yazar adaylarına verdiğiniz bazı püf noktalarını paylaşır mısınız?
- Hayatın her alanında olduğu gibi, yazarken de üç genel prensibe sahip olmamız gerekiyor. Disiplin, çok çalışmak ve bol bol gözlem yapmak. Atölyede her derste hayal gücü egzersizleri yaparız. Ağzımızdan çıkanı kulağımız duysun, dilimiz ve kalemimiz korkak alışmasın ve esnek bir bakış açısına sahip olabilelim diye yapıyoruz bu egzersizleri. Detaylar, anlatımın çeşnisidir, fakat dozaj çok önemli. Büyük resmi ıskalamadan yazabilmek için temanıza ve kurgunun matematiğine hakim olabilmeniz gerekiyor.

Haberin Devamı

3. KİTAP YOLDA
Üçüncü kitabınızı yazmaya başladınız mı?

- Evet. Üç ay önce “Şarlatan” adında yeni bir romana başladım. Bu sefer, Seren Cebey isminde bir karakterle Beşiktaş-İstanbul’da başlayan ve Costa Rica’ya kadar uzanan sıra dışı bir macerada buldum kendimi. Bakalım neler olacak.

BAKMADAN GEÇME!