Güncelleme Tarihi:
DOT’un Mısır Apartmanı’ndaki ilk sahnesinin mimarı yine Han Tümertekin’di. 10 yıl sonra yeni bir sahne için yine inşaat alanındasınız. Bu sürede ne değişti?
Murat Daltaban: Han, 10 sene boyunca bizi taşıyan çatıyı, altyapıyı teslim etmiş kişidir. Kendi makinesini kurdu. Onun kurduğu makine, zihnimizi açtı. Derinliği olmayan bir alanda illüzyon yarattık. Yıllar içinde taşındığımız diğer sahnelere o altyapıyı hep taşıdık.
Han Tümertekin: Benim bu işbirliğine başlarken çekici bulduğum soru şuydu: Ne kadar çıplak bir şey yapabilirim? DOT, çok çıplak bir tiyatro çünkü.
Anlatılacak hikâyeleri önceden biliyor muydunuz mesela?
H.T.: Bir oyunun mekânla ilişkilendirilmesi konusunda hiçbir işbirliğimiz olmadı. Matah bir tiyatro izleyicisi de değilimdir üstelik. Bir de öyle nefis bir mesafe var aramızda.
M.T. : Oyunların bu kadar güçlü olmasının sebebi de Han’ın yarattığı mimari tasarruftur. Bir bütünlüğe gittik sayesinde.
Gelelim Kanyon’a...
H.T.: Burası için bir adım daha attığımı düşünüyorum. Mekânın fiziksel sınırlarıyla algılanan sınırlar arasında daha büyük bir fark yaratabileceğimiz bir alan burası. İki önemli cephesini cam olarak kurduk. Oyunun gerekliliği yüzünden kapatmadığınız sürece ta karşıdaki binaların sırtına kadar uzanan bir alan. Şehir, mekanın içinde.
Sonsuzluk, bir ihtiyaç mıydı?
H.T.: Hayır, ben vereyim de o gerektiği kadarını kullansın derdindeydim.
M.T.: İşte, bir avuç yer veriyorsun; sana bir şehir olarak geri dönüyor. Daha ne isteriz!
İlk İstiklal’de Mısır Apartmanı’nda, şimdi Levent’te bir AVM’de... Tiyatro bulunduğu muhitten, koordinatlardan nasıl etkilenir?
M.T.: AVM lafına bir alerjimiz var tabii...
H.T.: Ne kadar olmalı, onu da tartışmalıyız. Laf aramızda, “Buraya da mı AVM yapılacak?” ezberine son derece karşıyım. Kapalıçarşı’ya, Urfa Çarşısı’na bakın. Bulunduğumuz coğrafyanın temel mekân kültürü bu tür yapılar üzerine kuruludur. İnsanların bir arada bulunma nedenlerinin tamamının karşılığını verebilen yapılar bunlar.
M.T.: Asıl İstiklal Caddesi’nin son 10 senede geldiği nokta çok vahim. Çok ciddi bir kültürel erozyon yaşandığı kesin. Tiyatroya zarar veren ses ve görüntü kirliliği arttı. Şahsen Mısır Apartmanı’ndan uzaklaşmamızın sebebi biraz da buydu.
TUTKU, NEFİS BİR İYİMSERLİK DOPİNGİ
Ülkenin sert ikliminden nasıl etkileniyorsunuz?
M.T.: Fikirlerin çatışması tiyatroyu daha dişi yapıyor. Sahneyi daha da ateşliyor. Sıkıntı tabii ki yaratıyor. Ama bu sıkıntı, bir durma sebebi değil.
H.T.: Bir tasarımcının kötümser, karamsar olma şansı, lüksü yoktur. Sanatçının olabilir, o ayrı. Ama tasarımcının var oluşu iyimserlik ve çözüm üretme üzerine kurulu.
Nasıl iyimser kalınır?
H.T.: Kalınmaz, doğulur. Her insan iyimser doğar. Çocuklara bakın. Hepsi hayata merakla, iştahla, iyimser gözlerle bakıyor. Onu kaybetmemek için tutku, nefis bir iyimserlik dopingi. Ne yaparsan yap, tutkuyla yap.
M.T.: Hani derler ya hep hayat bir yarış, bir oyun... Asıl hayat, tutkuyla mücadele etmekten başka bir şey değil.
HAYAT, ELBET TÜM BU ÇİRKİNLİKLERİ ELEYECEK
Bu dönem, bir zevksizlik çağı olarak tanımlanıyor. Nasıl görüyorsunuz ilerisini?
M.T.: Hiçbir şey çirkinliğiyle kalmayacak, evren her şeyi güzelleştirecek.
H.T: Dünya, hep iyiye gidiyor aslında.
İstanbul’a mimari ve fiziksel açıdan bakıp aynı iyimser tonda konuşabilir miyiz?
H.T.: TOKİ binaları gibi yapılar kentsel düzene bedel ödetse de birey ölçeğinde insanın minimum konforunu sağlıyor.
Ne yapalım, buna da şükür mü diyelim?
H.T.: Uzaktan o kütlelere bakıp parmak sallayarak eleştirmeyi hafif buluyorum. O insanların bundan 10-15 yıl önce yaşadıkları yeri düşünün bir de. Şu an çok mutsuz, sorunlu bir toplum yetişiyor orada. Bunun bedelleri de ödenecek.
En çok hangi binanın önünden geçerken basıyorsunuz küfrü?
H.T.: Ataşehir civarı. Haliç’teki metro köprüsü ayrı bir skandaldır, katliamdır. Akıl almaz yetersizlik abidesi.
Han Tümertekin ÖNERİYOR:
BİZE ‘İYİ GELECEK’ 5 MİMARİ YAPI