Güncelleme Tarihi:
Yazar Yılmaz Karakoyunlu’nun, “Hatıra edebiyatının fevkalade değerli bir örneği” olarak tanımladığı Taze Başlangıç’ta babasız büyüyen, kırılgan ve kararsız bir genç kızın, hayata dört elle sarılmasına uzanan ilham verici ve gerçek hayat hikayesi var.
Keskinoğlu, yeni kitabıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.
Türkiye’de altyapısı sağlam, dünyada ve ülkede olan bitene hakim, edebiyat-sanat literatürüne aşina bir topluluk var. Aslında ülkenin dört bir yanına yayılmış bir insan topluluğu daha doğru bir tanımlama olabilir. Yine de okuma oranımız çağdaş ülkelere oranla çok düşük. Nasıl artıracağız bu oranı?
Dediğiniz gibi bir insan topluluğu var. Ancak bu insan topluluğunun nüfusu ne kadar? Asıl problem sanıyorum bu. Bahsettiğiniz grup azınlıkta olduğu sürece, geriye kalan; altyapısı sağlam, olan bitene hakim, edebiyat-sanat literatürüne aşina olmayan topluluğun tamamını sırtlaması mümkün değil. Ve evet, okuma oranımız gerçekten de oldukça düşük. Geçtiğimiz yıl, dünya kitap okuma oranında 186. sıradaydık. Yoksul Afrika ülkeleri ile aynı kategorideyiz. Aslına bakarsanız, bu durumun başlangıcı ta çocukluğa dayanıyor. Çocuklarımıza bir sürü temel alışkanlığı kazandırıyoruz. Kitap okuma da küçük yaşta edinilmesi gereken bir alışkanlık. İşte bu noktada, okuma oranı yüksek çağdaş ülkelerle net bir şekilde ayrışıyoruz. Çünkü kitap okuma alışkanlığı bizim temel alışkanlıklarımız arasında halen daha yer almıyor. Yatmadan önce diş fırçalama alışkanlığı için dilimizde tüy bitene kadar senelerce uğraşabiliyoruz.
KADININ KADINA YAPTIĞINI KİMSE YAPMAZ
Genç yaşta hatırı sayılır sayıda güzel eseri portföyünüze eklediniz. Neden yazıyorsunuz? Yaşadıklarınız mı, yetenekleriniz mi size böyle derin mesajların verildiği kitapları yazdıran?
Bir insan yazıyor ve yazdıklarının kitap haline gelmesine çabalıyorsa, bana göre söyleyeceği şeyler ve bunların, diğerlerinin söyleyebileceklerinden daha farklı olduğuna dair güçlü bir inancı vardır. Şimdiye kadar gazete ve dergiler için yazdığım köşe yazıları ve sekiz kitabım olmak üzere hemen hepsinde, sanıyorum içimde tutmak istemediğim, paylaşırsam ancak rahat edebileceğim hisler ve düşünceler önder oldu. Herkesin bir tabiatı var; ben olup bitenler hakkında en yakınına gidip konuşarak değil, sakin kafayla tek başına yazarak hafifleyenlerdenim. Derin mesajlar verdiğimi söylediniz ama inanın yazarken derin olduğunun, ötesi mesaj olduğunun farkında bile değilim. İçimden geleni kalemle, klavyeyle dışa vuruyorum. Kendimi bildim bileli, etrafımı gözlemlerim. Gözlemler, hisler, anılar ve hikayeler biraraya gelince ortaya kitaplar çıkıyor.
Kitabınızda da bahsettiğiniz gibi “Kadının kadına yaptığını, kimse kimseye yapmaz.” Kadın bir yazar olarak bunun nedenini araştırma olanağınız oldu mu? Neden kadınlar hemcinslerinin paçasından yakalayıp aşağıya çekiyor? Bu doğal seleksiyonla açıklanabilecek bir durum mu, yoksa insana özgü, sonradan gelişmiş bir yaklaşım şekli mi?
Şimdi siz, kadın bir yazar olarak bunu araştırdınız mı deyince, bilimsel veriler vermem gerektiğini hissettim. Ancak malesef elimde böyle veriler yok. Kaldı ki gerek de yok. Bir kadın diğerinin iyiliğinden, hoşluğundan, güzelliğinden, başarısından haz etmiyor nokta. Elbette arada kaideyi bozan istisnalar ortaya çıkabiliyor. Ancak dünya nüfusunun geneline vursanız, isimlerini tek tek sayacak kadar azınlıkta kalırlar. Açıkçası bilimle mi, psikolojiyle mi, sosyolojiyle mi açıklamak gerek inanın bilemiyorum. Hani doğal bir refleks; evini ve yuvasını dış tehlikelerden korumak için geliştirdiği primitif bir içgüdü desek o da değil. Genel olarak tehlikeli bir ırkız. Her yaş grubu ve sosyal çevre içinde, kendimizce rakipler belirliyoruz. Mutluluk katsayımızı rakiplerimizin başına gelen olumsuzluklarla düzenliyoruz. Erkekler böyle değil mesela, son derece naif ve basitler. Ama kadınlar zor. Hele ki bir kadının hem cinsiyle yakın arkadaşlık ilişkisi yürütmesi, aynı ortamda çalışması dahası takdir görmesi en zoru.
Psikologlara para verme işi, psikoloğa giden ya da gidecek insanların psikolojisini bozacak düzeyde sıkıntı yaratan bir konu. Sonuçta size taze başlangıç reçetesini yazan bir psikolog. Psikoloğa gitmeseydiniz, depresyondan çıkma süreci uzar mıydı?
Hikayeyi kurgularken, Zeynep’i, annesinin ve kendi haleti ruhiyesinin dışında profesyonel birisinin yönlendirmesi gerektiğine inandım. Hikayenin tamamını anlatmak istememem bir yana, aslına bakarsanız psikoloğa gitmeseydi de çıkış yolunu bulabilirdi. Ama bazen hepimize olur ya… Bildiğimiz şeyleri, başkasından duyalım isteriz. Bu başkası tescilli bir isimse, diplomalıysa içimize daha kolay sindiririz. Onunki de biraz o hesap…
İZMİR KİTABIN BİR KAHRAMANI GİBİ
Aşık olduğunuzu sıkça belli ettiğiniz İzmir’den beslenen sayfalarınız var kitabınızda. Sadece İzmir’i yazsanız bile okunur bir kitap olur sanki. Var mı böyle bir projeniz?
İzmir sevilmeyecek bir şehir değil. Acayip bir havası var bu şehrin. Türkiye’nin başka hiçbir yerinde bulamayacağınız şahsına münhasır bir karakteri var. Şehrin tarihi olur, coğrafyası olur, doğal güzellikleri olur ama karakterlisi nadir bulunur. İzmir karakterlidir. Bence tam da, bu yüzden içinde yaşayanları da orjinaldir. Kızlarının cilvesi, albenisi, zekası, yaratıcılığı erkeklerinin “efe” olarak anılması, bir ortamda hemen dikkat çekmesi hep güçlü, oturmuş karakter ibareleridir. Doğduğumdan beri İzmir’de yaşıyorum. Okumak için bile ayrılmadım. Ayrılamadım. Allah ayırmasın. İlerleyen dönemde yazacağım romanlar muhtemelen yine İzmir’de geçecek.
Taze Başlangıç bir gençlik romanı mı sizce?
Taze Başlangıç, bir kere genç olmuş herkesin okuyabileceği ve kendinden bir çok iz bulabileceği bir kitap. En mülayiminden en isyankarına kadar hemen her genç, hayatının belirli bir döneminde benzer sıkıntılar yaşıyor. Hormonları “birisinin kızı, birisinin oğlu, o okulun öğrencisi” kimliği ile yetinmemeye başladığında “sahi ben kimim?” diye sorgulamaya başlıyor. Herkesin bir hikayesi var. “Benim hikayem ne olacak, nereden gelip nereye gideceğim?” buhranına düşüyor. Malesef “büyüyünce ne olacaksın?” sorusunun cevabının da tam dönemde bulunması isteniyor. Taze Başlangıç’ta, tüm bu sıkıntılar arasında, bir genç kızın karakterinin evrilmesine şahit oluyoruz. Kitapta hem duygusallık var hem mizah var. Şimdiye kadar okuyan lise ve üniversite öğrencilerinin oluşturduğu genç yetişkin gruptan inanılmaz geri dönüşler aldım. Duydukça mutlu oluyorum. Tabii bir de kitabın asıl kahramanları olgun “delikanlıları” var. Bir dönemin Türkiye’sinin iyi eğitim almış, iş hayatında müthiş başarı göstermiş eski toprakları. Aslına bakarsanız bir çok farklı gruba hitap eden katmanlı bir kitap diyebilirim. Sayım Çınar sayimcinar@gmail.com