İpek YEZDANİ
Oluşturulma Tarihi: Ekim 21, 2016 13:24
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) düzenlediği 3. İstanbul Tasarım Bienali, dünyanın farklı yerlerinden, binlerce yıllık tasarım anlayışını barındıran eserleri ayağımıza getiriyor. ‘Biz İnsan mıyız? Türümüzün Tasarımı: 2 Saniye, 2 gün, 2 Yıl, 200.000 Yıl’ başlıklı bienal, insanın 200 bin yıl boyunca tasarımla kurduğu ilişkiyi, arkeolojiden teknolojiye, tıptan mimarlığa kadar birçok farklı alanda inceliyor. 20 Kasım’a kadar beş ayrı mekânda ziyaret edebileceğiniz Tasarım Bienali, Hürriyet’e kapılarını açtı. Bienali, küratörleri, dünyanın önde gelen mimarlık tarihçilerinden Beatriz Colomina ve Mark Wigley’le birlikte gezdik.
SOYUTLAR KENTİ
Bienale girer girmez William Forsythe’ın hareket ettikçe bedenleri deforme eden elektronik aynasıyla karşılaşıyorsunuz. Bir video yerleştirmesi olan ‘Soyutlar Kenti’, ziyaretçileri kendi bedenlerinin gerçek zamanlı tasarımcıları olmaya davet ediyor. Mark Wigley, bu eseri şöyle anlatıyor: “Sergiye girer girmez gördüğünüz ilk şey kendiniz oluyor. Bu harika elektronik aynanın önünde durduğumuzda da kendimizi bu aynada yeniden dizayn edebiliriz. Bu eser, ziyaretçilere şu mesajı veriyor: Siz bu serginin yıldızlarısınız.”
CAM ADAM
Dresden’deki Hijyen Müzesi’nden getirtilen ‘Cam Adam’, 1927 yılında, gerçek boyutta bir insan modeli olarak üretilmiş. Alman bilim adamı Franz Tschacker tarafından tamamen bilimsel amaçla tasarlanan model, halka anatomi ve hijyen eğitimi verecek bir araç olarak düşünülmüştü. Beatriz Colomina, “Cam Adam, insanın kendine yönelik algısında bir devrim yarattı. Transparan derisi altında bedenin iç detaylarını gösteren model, iç organlar ve iskelet, damarlar, sinir ve lenfler arasındaki çok katmanlı ilişkileri açığa çıkarıyor” diyor.
EBOLA
Afrika’da ebola virüsünün yayılmaya başladığı günlerdi… 7 Eylül 2014’te bir grup sağlık çalışanı Liberya’nın başkenti Monrovia’da ‘Sınır Tanımayan Doktorlar’ tarafından işletilen Elwa hastanesinde ebola taşıyan yetişkin ve çocukları tedavi etmek için korumalı kıyafetler giydi. Fotoğrafçı Dominique Faget, kırmızı bir çitin ardından onların fotoğrafını çekti. Mark Wigley, “Bu eser, Faget tarafından çekilen bu fotoğrafa dayanan küratoryel bir yerleştirmedir. Ziyaretçiyi, tehlikenin hemen dışında, fotoğrafçıyla aynı pozisyona konumlandırıyor” diyor.
1 BEYİN, 100 MİLYAR NÖRON, 100 TRİLYON BAĞLANTI
New York’taki Columbia Üniversitesi bünyesinde bulunan ‘Zuckerman Zihin Beyin Davranış Enstitüsü’nden (MBBI) bilim adamları ile ‘Brown Medya İnovasyon Enstitüsü’nün işbirliğiyle üretilmiş olan bu eser, sanattan ziyade aslında tam bir bilim projesi. Beynin içindeki nöronları ve bağlantıları üç boyutlu olarak modelleyen projeye ilişkin Mark Wigley şunları söylüyor: “İnsan beyninde 100 milyar sinir vardır ve aralarındaki ağ da trilyonlarca bağdan oluşur. İşte bu da bizim için bir tasarım meselesidir.”
7 MİLYARLIK ŞEHİR
Joyce Hsiang ve Bimal Mendis tarafından tasarlanan ‘7 Milyarlık Şehir’, “Yedi milyar kişiye erişen bizleri Dünya’nın tasarımcıları ve kurucuları” olarak ele alıyor. Wigley, bu eseri şöyle anlatıyor: “Dünyadaki bütün yolları, elektrik ağlarını, uçakların geçtiği rotaları, vs. bir dünya haritası üzerinde çizdiğinizi ve daha sonra o haritadan geri kalan her şeyi çıkardığınız düşünün, geriye sadece insanın çizdiği çizgilerden oluşan bir tasarım dünyası kalıyor. Yani tasarım; sadece çaydanlığınızın ya da otomobilinizin tasarımı demek değil, aynı zamanda tüm yerkürenin tasarımı demek.”
ZİYARET
İstanbul merkezli ‘So?’ adlı mimarlık bürosu tarafından hayata geçirilen bu proje, İstanbul’daki gerçek mezar taşlarının küçük modellemelerini barındırıyor. Mezar taşını kendi içinde bir tasarım nesnesi olarak görmeye sevk eden projeyi, tasarımcılarından Sevince Bayrak şöyle tanımlıyor: “Tasarım nasıl yaşadığımızı ve nasıl öldüğümüzü değiştirdi. Mezar taşı imgesi ise bugün hâlâ, 2000 yıl önce olduğu gibi, basit bir taş.” Colomina ise “Bu mezar taşlarından inanılmaz bir tasarım kültürü görüyoruz. Bu bize, ölüm anında bile tasarımın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor” diyor.
Dev fil saat
Studio X’te sergilenen ‘Filli Su Saati’, Müslüman bilim adamı, mühendis ve tasarımcı El Ceziri tarafından bundan 800 yıl önce Artuklu Kralı için icat edilmiş, daha sonra Bursa Bilim Teknoloji Merkezi Exhibit tarafından yerli sermaye ile yeniden üretilmiş. Mark Wigley, “Bu robota baktığınız zaman ‘Leonardo (da Vinci) iyiydi ama biraz geç kalmış’ diye düşünüyorsunuz. Gerçek deneysel tasarımlar aslında 13. yüzyılda bu bölgede yapılıyormuş” diyor.
Sanat Kurgusu
François Dallegret tarafından geliştirilen bu projede, geleceğin sanatçısının, üretim ve yaratım sürecinde elektrik huzmeleri kullanacağı anlatılıyor. Wigley, “Bu huzmeler, sanatçıyla temas kurabilen herkese erişebiliyor ve bu huzmeler sayesinde herkes sanatçının niyetini anlıyor. Sanatçı sanat severlere elektrik ortamlar yayıyor, izleyiciler sanatı bu dalgaları toplayarak biriktiriyorlar ve sanatın alınıp verildiği bu kesişimli ağ, geleceğe ait yeni bir tür ‘organik elektrik mimari’ oluşturuyor” diyor.
The Connectome: İnsanlığın Yeni Bir Boyutu
Beyinde yaklaşık 80 milyar nöron, 100 trilyon sinir kavşağı aracılığıyla yoğun bir ağ halinde birbirine bağlanır. Mark Wigley, nörolog Sebastian Seung’un eserinde, nöronlar ve sinirlerle insan beyninin ilk tam haritasını çıkarmaya çalıştığını söylüyor.
Altı kıtadan 250’nin üzerinde katılımcı
Bienalde, 6 kıtadan 13 ülkeden 250’nin üzerindeki katılımcının 70’in üzerinde projesi bulunuyor. İstanbul Tasarım Bienali sergileri beş mekâna yayılıyor. Sergiler, 20 Kasım’a kadar ücretsiz olarak Karaköy’deki Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, Studio-X Istanbul, DEPO, Bomontiada’da yer alan Alt Sanat Mekânı ve girişin müze biletiyle yapılacağı Sultanahmet’teki İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde gezilebilecek.