Güncelleme Tarihi:
İstanbul’dan çevirdiğim numara Alpler’in eteklerinde bir evde çalıyor. John Berger açıyor telefonu ve Fransa’da geçirdiği uzun yılların değiştiremediği İngiliz aksanıyla 40 yıl her anı beraber yaşadıktan sonra kaybettiği eşi Beverly’yi anlatmaya başlıyor. Oğlu Yves ile birlikte yazdıkları Uçuşan Etekler, Beverly için bir anma kitabı. Bu dünyadan “geçmişten geleceğe mesajlar taşıyan bir koşucu gibi geçen” bir kadına yazılmış özlem dolu bir mektup...
Bu kitap sizin için bir teselli mi?
Bunu cevaplamak zor. Teselli demeyelim ama Beverly’ye bir teşekkür diyebiliriz. Beverly’i kaybettiğimizde oğlum Yves ile birlikte bir şey yapmak istedik. Beverly için bir enerji yaratmak… Onu anmak, bir anlamda da onu bugünün, içinde bulunduğumuz zamanın ötesine taşımak. Yazdık, çizdik. Bu kadar küçük bir kitap olduğuna bakma, aylar sürdü çalışmamız. Yayımlamak gibi bir niyetimiz yoktu. Ve bitirdiğimizde dostlarımıza gösterdik. Onlar dediler ki, “Böyle bir kitap başkalarının kayıplarına, yaslarına yardımcı olabilir”. Madem ki öyle, kitap olarak basalım dedik. Böylece ben de işime bir tür umutla dönebildim. Kitap ilk kez Türkçeye çevrildi. Sonra İtalyanca, sonra Korece yayımlanacak.
Fransız yazar Fournier, eşinin ölümünden sonra yazdığı “Dul” kitabında kendisinden önce öldüğü için ona ne kadar öfkeli olduğunu anlatır. Siz de kızgın mısınız?
Öfke? Hayır asla! Bunu hissetmeyi anlayabiliyorum. Ama bende kızgınlık yok. Bazen büyük bir boşluk hissediyorum ve o boşluğu hissettiğimde tuhaf bir biçimde Beverly oradaymış gibi geliyor. Büyük şairiniz Nazım Hikmet’i hatırladım, o ölüm hakkında olağanüstü dizeler yazmıştır. Çok hayran oluğum Bejan Matur’un da şiirlerinde çokça acı vardır, tarihin acısı…
Beverly’nin arkasından hissettiğiniz acı mı?
Keder benim için daha tercih edilebilir bir kelime sanırım.
HAYAT VEREN KADINLAR ÖLÜMÜ DAHA KOLAY KABULLENİR
Oğlunuz Yves kitapta soruyor: “Anne, neredesin şimdi?” Siz de bu soruyu paylaşıyor musunuz?
Sanırım keder içindeki herkesin sorduğu ortak bir soru bu. Yok olduklarını düşünmüyorum. Bir yerdeler, mutlaka bir yerdeler. Ama nerede? Bir türlü isim veremiyoruz, onlara ait bir harita bulamıyoruz ve bu soruyu sorup duruyoruz: Neredesin? Belki de her yerlerdeler. Belki de doğru cevap budur.
Ünlü bir sözünüzde erkekleri eylemle, kadınları ise var olmalarıyla tanımlıyorsunuz. Bir erkeğin hayatındaki kadın yok olduğunda ne olur? Sizin hayatınıza ne oldu?
Cevap vermesi çok zor biliyor musun? O kadar çok şey değişti ki. Her kadın, her adam, her çift apayrı bir hikaye. Bunu genellemek zor. Şöyle bir izlenimim var ki, belki de tamamen yanlış, kadınlar sevdiğini kaybettiğinde bunu erkeklerden farklı bir şekilde kabulleniyor. Bu fark nerede dersen, kelimeler dökmem zor. Saatlerce düşünmem gerekir. Ki galiba telefonu kapadıktan sonra bunu yapacağım. Bana öyle geliyor ki kadınlar doğurduğu, bir hayat verdiği için ölümle de farklı bir ilişkileri var. Onlar daha kolay kabulleniyor bu kaybı. Biliyorsun geçmiş etrafında an be an, ölümün plasentası gibi örülüyor. Beverly benim için olağanüstü bir ortaktı. Hayatımın ortağı. Bunun telafisi imkansız.
Onunla hastalığından önce ya da sonra ölüm üzerine konuşmuş muydunuz?
Öleceğini biliyordu ve neyi nasıl yapmam gerektiğini anlatıp duruyordu. Yves ile de konuştu aynı şekilde. Oğlum ve ben dört ay gece gündüz Beverly’nin yanındaydık. Çok sorusu vardı. Her zaman sorularını cevaplamadık, o soruları sorarken yanında olduk sadece. Böyle durumlarda yalnızca sözcükler yoktur; gözler, mimikler, dokunuşlar çok daha fazla şey ifade eder.
YENİ DİRENİŞLER VE YENİ BİR SİYASET
Soma’da yaşanan maden faciasından sonra kapitalizmi yeniden ve yeniden sorgulamaya başladık. Siz de yıllarca 20. yüzyılın kapitalizm anlayışını eleştirdiniz. Şimdi, 21. yüzyılda nerede duruyoruz?
21. yüzyılın kapitalizmi geçen yüzyıldan daha ekstrem, daha acımasız ve daha yıkıcı. Bu çok açık. Soma’da olanları haberlerde takip ettim ve çok etkilendim. Ama bu konuda konuşacak kadar çok iyi bildiğimi de söyleyemem. Endüstriyel değil finansal kapitalizm dünyayı gittikçe daha fazla kontrolü altına alıyor. İnsanlara ne olacağına, nasıl yaşayacaklarına, dünya kaynaklarının geleceğine bu kapitalizm karar veriyor. Çağımızın yoksulluğu farklı artık. Zenginlerin ayrıcalıklarını sağlamak üzerine bir yokluk bu. Ama bak, gittikçe daha fazla insan farkına varıyor. Yeni bir siyasete ihtiyacımız var. Yeni tür direnişler başladı. Siyasette yeni bir sözcük dağarcığı kurmalıyız. Çok daha net olmamız gerek artık.
Siz hep öfke ve direnişin umuttan yeşerdiğini söylersiniz. Geçen yıl Gezi direnişi de yeni bir Türkiye umuduyla doğmuştu, ardında kaybedilen hayatlar ve polis şiddeti bıraktı. Böyle sonuçlarda umuda ne olur?
Umut bir enerjidir. Ayrıca insanın sessiz kalamayacağına dair de bir örnek teşkil eder. Umudun enerjisi dayanışmadan gelir. Kaybedilenler, şehitler bizim ortak değerimiz ve o değeri kimse yıkamaz. Dayanışmadan başka bir sözcük daha var burada: Haysiyet. Kişisel bir haysiyet değil sadece, insan olmanın haysiyetinden söz ediyorum. Filistinli şair Mahmud Derviş’in dizelerini okursanız ölüm ve haysiyet arasındaki bağlantıyı görürsünüz.
GÖRMENİN BİÇİMİNİ DEĞİŞTİRDİ
Kitaptan…
'SENİN İÇİN VE SENİN HAKKINDA'