Belki tatlı, tatlı bu yalanlar...

Güncelleme Tarihi:

Belki tatlı, tatlı bu yalanlar...
Oluşturulma Tarihi: Nisan 15, 2015 01:45

Can Kozanoğlu 10 yıl aradan sonra yeni kitabı ‘Yalan Yıllar’ ile döndü. Bu kez bize 1981’de muhabir olarak girdiği medyada geçirdiği 34 yılın anılarını anlatıyor. Ama ne kadarı gerçek ne kadarı ‘belki biraz’ abartılı orasını katiyen söylemiyor.

Haberin Devamı

Kitaba çocukluk yıllarında yediği ilk öğretmen tokadı ve aldığı ilk hayat dersini paylaşarak giriyor: “Filozoflukla kazmalık arasındaki çizgi öyle ince ve öyle kolay silinebiliyor ki...”
Ardından da bize medya anılarını anlatmaya başlıyor ama alıştığımız bir başlangıçla değil: “Gazetecilik ve televizyonculuk anılarım biraz gariban maalesef. 28 Şubat konusunda haftalar öncesinde Demirel’i ve Çiller’i uyaran ben değildim. Washington-Ankara-Bağdat hattında en kritik sekiz saat yaşanırken Özal beni aramadı. Asil Nadir duvarları yumruklarken odada yoktum. Hürriyet’in kaderi değişirken, geceye benim vurucu cümlemle nokta konmadı. Sabah ve ATV’deki depremlerin en büyüğünde “Bakın Dinç Bey...” diye söze başlayabilecek bir konumda değildim. Cumhuriyet’te bir dönemi bitiren toplantıya katılamadığım için sesler yükselince araya giremedim. DSP ve MHP’yle koalisyon kurarken Mesut Yılmaz benim fikrimi almadı; “Hayırlı olsun Sayın Ecevit” diyemedim. AKP döneminde zaten hiç iplenmedim. Ama gazete şoförleriyle muhabirler yumruklaşırken “Oğlum ayıp lan!” şeklinde müdahalelerim olmuştur; bunalan arşiv görevlisi dolaplara kafa atarken oradaydım; başka kanaldan teklif alan iki kameraman arkadaşımız karar vermekte zorlanırken, “Bir de şöyle düşünün” diye lafa başlamıştım, güzel konuşmuştum.”

Haberin Devamı

BU ANILARIN NE KADARI GERÇEK?

Belki tatlı, tatlı bu yalanlar...

Son kitabın üzerinden 10 yıl geçtiğini bende kalan son ‘Acemi Eğitimi’ nüshasına bakarken fak ettim. Bana 6-7 yıl oldu gibi geliyordu. Amma velakin 10 yıl olmuş Neden derseniz çok sebebi var. Yüzde 51’i tembelliğim. Yüzde 49’unu anlatması da uzun sürer. O kısım beş faktör falan.

Kitabın içinde gerçek olanlar da var olmayanlar da. Gerçek olan ortam. Ama hangi olaylar gerçek, hangileri değil onu ben söylemeyeyim. Tamamen gerçek olaylara yaslanarak yürürsen olay başka bir yere gidiyor, konu şahısların üzerine yıkılıyor. Vay Ahmet de ne adiymiş, Mehmet de çakalmış satmış falan gibi. Şu anda ortam gerçek, insanlar gerçek, fondaki olayların bazıları gerçek bazıları değil. Benim medya maceram itibariyle, 1981’den bu yana ‘medyada ortam genel olarak neymiş, sol entelektüel ortamlarda hava nasılmış’ı vermeye çalışırken yarı kurguyla vermek tabloyu çizmek açsından daha işlevsel diye düşündüm.

Haberin Devamı

HEP Mİ AYNI BU MEDYA?

Belki tatlı, tatlı bu yalanlar...

Değişen ve değişmeyen şeyler var. 1981’de başladım mesleğe, 12 Eylül’ün etkilerinin en ağır olduğu zaman. Dediğin gibi sürekli bir “Ya şu dönem geçsin de” havası vardı. Aradan 34 sene geçti. Kabul etmek lazım ki arada biraz daha özgür, daha rahat dönemler de geçirdik ama genel olarak baktığın zaman bütün o yıllar “Hele geçsin” diye geçti gitti. En azından benim kariyerim...

BU DÖNEM BİR AYRI AĞIR

18 yaşında acemi bir muhabir olarak hissettiğim özgürlüğü, 30 küsur yıl sonra kıdemli bir yönetici olarak hissetmediğim zamanlar oldu. Bu yaşadığımız son dönemin fazladan bir ağırlığı ve baskıcılığı da var.

Haberin Devamı

SEKTÖR DEĞİŞİR İNSAN DEĞİŞMEZ

Sektörel anlamda değişene, değişmeye baktığın zaman evet teknoloji değişti, gündelik ilişkilerimizde kullandığımız dil değişti. Sayfa düzenleri, ekranlar, formatlar değişti. Ama ‘insan’ dediğimiz, ‘insanlık hali’ olarak tanımladığımız bir şey var ya. İşte o değişmeyince çok bir şey de değişmiyor. Birbirleriyle kavga eden insanlar başka kelimelerle kavga ediyorlar, kulis yapanlar Cağaloğlu kahvelerinde değil de başka semtlerin kafelerinde kulislerine devam ediyorlar. O kısım değişmiyor, herhalde de değişmez.

Belki tatlı, tatlı bu yalanlar...

KAHRAMAN BEN VE BİRKAÇ İYİ ADAM

Benim ‘çakma’ anı kitabımda amaç bin türlü netameli durumda ‘ben nasıl ilkeli bir tavır aldım’ı değil daha sıradan bir gazetecilik halini anlatmak. Genel olarak birkaç istisna hariç anı kitaplarında kitabı yazan arkadaşımız çok kahraman, çok ilkeli, her zaman her yerde en doğruyu yapmış insandır. Birkaç yakın arkadaşı vardır. Onlar da çok şahane insanlardır. Geri kalan herkes de adidir. Ben şunu düşündüm: Bütün yaşadıklarımı birebir anlatacak olsam. Hiç sevmediğim insanlarla ilgili kabul etmem gereken iyi şeyler var. Ya da biraz objektif baktığında can ciğer olduğun insanlarla ilgili birtakım kötü şeyler de var. İşin o kısmına girince hatlar fena karışacak. İşin aslı ne kimse çoğunun kitabında okuduğumuz kadar mükemmel ne de kavga ettiğimiz insanlar orada yazıldığı gibi katıksız aşağılık. Sonuçta hepimiz hasbelkader aynı iş ortamını paylaşan insanlarız. Aramızda birtakım problemler, itişmeler oluyor. Bunların içinde hiç ilke savaşı yok demiyorum. Hakikaten ilkeli, karakterli, sağlam insanlar yok da demiyorum. Ama genel gazeteci kitaplarında çizilen “Kahraman ben ve birkaç iyi adam arkadaşlarım aşağılık insanlara karşı mücadele ediyoruz” gibi bir tabloya da katılmıyorum.

Haberin Devamı

KİTAPTA BİRİNE YÜKLENMEK LAZIMDI

Belki tatlı, tatlı bu yalanlar...
Tabii birilerine de yüklenmek gerekiyordu. Ben de en zararsız insana yüklendim; o da benim. Hayatta bazen ben de kendime çok zarar veriyorum da “bana en az zararı kim verir” dedim kendi adım öne çıktı. Sonra “kendime fazla mı yüklendim” diye de düşündüm. Yani kitaptaki bazı kötü şeyleri yaptım. Bazılarını da yapmadım ama birinin de üzerinde kalması lazım çünkü sektörde yapılan şeyler. Yine de “kendimi de çok mu sattım” diye bir soru yok değil kafamda.

KÖTÜ YAZARLARDAN ÇEKMİŞLİĞİM VAR

Kitabın her bölümünde benim bir başarısız roman girişimim var. Edebiyatla her düzeyde iletişimim oldu. Çocukluktan beri okuruydum, yayınevlerinde edebiyat editörlüğü yaptım, dergilerde kitap sayfası hazırladım, televizyonda hakeza. Her yönüyle muhatap oldum. İyi yazarlardan çok şey öğrendim ama kötü yazarlardan da çok çekmişliğim var. Bu kitapta kötü yazarlardan küçük bir intikam derdim de yok değil.

Haberin Devamı


İLLE DE ROMAN OLSUN

Editörlük dönemimde hayatını buna vakfetmiş insanlar gördüm. Mühendisliği, öğretmenliği bırakmış “oturucam roman yazıcam” diyor. Kötünün somut bir tarifi yok ama şöyle bir şey var: Benden Süper Lig futbolcusu olmaz, 100 kişinin 99’undan senfoni kemancısı olmaz. Bazı insanlardan da yazar olmaz. Ama benim kitabı yazarken en eğlendiğim bölümler o oldu.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!