Güncelleme Tarihi:
Asker o sınırı geçiyor, şu şehir bombalanıyor, bu şehirde patlama oluyor, bu kadar insan geçen yaz da denizi geçip özgürlüğüne kavuşamadı... Sınırlar yeniden çiziliyor, bombalar patlıyor, insanlar kaçıyor. Gazeteler her gün bir felaket haberi vermek için önümde diziliyor. Gazeteler okunmasa, okunmak istenmese de patlamalar, gerginlikler ve savaşlardan canlarını kurtarmak için kaçan insanlar her gün yürüdüğümüz sokaklarda bizi bekliyor... Bu dünyada, bu ülkede çok kayıt dışı bırakılan, kayıtsız kalınan insan sayısı gün geçtikçe çoğalıyor.
Nil Yalter’in bu güne kadar Türkiye’deki en kapsamlı sergisi, kayıt dışı bırakılan insanlara ve onlara ait duygulara, hikayelere; resim, fotoğraf, yazı, kolaj, performans ve videolarla Arter’de yer veriyor.
Orient Express
Feminist bir kültürel göçebe
Bu ülkede yaşamasa da bu ülkeden yetişen en önemli sanatçılardan olan Nil Yalter, 1965’te Türkiye’de bir sanat ortamının olmaması sebebiyle Paris’e kendi deyimiyle kültürel bir göç gerçekleştiriyor. Fransa’daki ’68 olayları, yükselen politik ortam Yalter’in Femmes en Lutte (Fighting Women) feminist grubunun da aktif bir parçası haline getiriyor.
Yalter sadece kişisel kimlik olarak değil, sanatçı kimliğinde de feminizmi taşıyor. Yalter’in 1974 tarihli Başsız Kadın veya Göbek Dansı (The Headless Woman or the Belly Dance) işi, erken feminist sanat akımının klasik örneklerinden biri olarak gösteriliyor. Nil Yalter’in kültürel göçü ve belki de Mısır’dan başlayan hayat hikayesi, sanatçıyı çok başarılı kılarak ses getiren heykel, video ve enstelasyonlarının saygın bir çok galeri ve müzenin geçici sergilerinde yer almasının yanı sıra, Tate Modern, İstanbul Modern, Centre Georges Pompidou ve the Fonds national d'art contemporain’in daimi koleksiyonlarında da kendilerine yer bulmasını sağlamış.
Türkiye’nin ilk video sanatçısı
Tavrı, duruşu dönemindeki öncülüğü ve zamansızlığı ile çok güçlü bir sanatçı duruşuna sahip Yalter, sanatını ortaya koyarken edebiyat, sosyoloji, antropoloji, etnografi, sözlü tarih ve bilim gibi farklı disiplinlerden yararlanıyor. Yenilikten ve denemekten korkmayan Nil Yalter’in yukarıda bahsettiğim, ilk feminist işlerden olan Başsız Kadın ya da Göbek Dansı videosu, ayrıca Türk sanat tarihindeki ile video enstelasyonu. Yalter’in maalesef Arter’de göremediğimiz 1973 tarihli Topak Ev enstelasyonu, sanatçının Avrupa sanat dünyasında yerini belirleyen ana eserlerinden. Paris’te ilk sergilendiğinde eleştirmenlerden bu işin yerinin sanat müzesi yerine antropoloji müzesi olduğuna dair eleştiriler alan sanatçı, bu eleştirilere kulak asmıyor; farklı disiplinleri ve medyumları birleştirmeye sanat hayatı boyunca devam ediyor.
Deniz Meslekleri
Bu bağlamdaki işlerine örnek olarak; Arter’de görme şansına eriştiğimiz Deniz Meslekleri işinde sanatçı, üç denizci şamanın yolculuklarını anlatan Fin destanı Kalevala’dan esinlenerek bir video yerleştirmesi üzerine neon yerleştirme yapıyor. Formlarını Doğu halı desenlerinden alan Şu Gurbetlik Zor Zanaat Zor serisinde ise, konfeksiyon işçilerinin fotoğrafları Nâzım Hikmet ve Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiirleriyle bütünleşiyor.
Türkiye’deki en geniş kapsamlı sergisi
Nil Yalter’in sergisinin ve genel anlamda sanatının etkileyiciliği, bence, sanatçının bir yapboz gibi sunduğu parçaları izleyicinin kafasında bütünleştirip bir hikaye haline getirmesine olanak tanımasında yatıyor. Videolardan örnek vermek gerekirse, Yalter’in konuşmacıya müdahale etmeyerek biraz belgesel-vari bir hava da kattığı video işlerinde, sanatçı sanatını ortaya koyarken konuşmacı ile beraber, o yalınlığı algılamaya çağırılan seyirciler olarak bizler de eserin birer parçası oluyoruz sanki.
“Aslında bu dergileri sırf yemek tarifleri için alıyorduk. Yemek tariflerinin yanına genelde yemeğin resmini de koyarlardı, biz de resimleri dergiden kesip sonra da bir güzel yiyorduk. Mesela canınıza salata mı çekti, o zaman salata resmini yiyordunuz. Tavuk, kek filan gibi şeylerin de resimlerini yediğimiz oluyordu...”
Mimi, La Roquette, Kadınlar Hapishanesi
Yalter’in sanat serüveninde en çok ses getiren işlerinden Harem ve Judy Blum ve Nicole Croiset ile birlikte ürettiği La Roquette, Kadınlar Hapishanesi videoları da Arter’deki sergide yer alıyor. La Roquette’te eski bir mahkûm olan Mimi’nin hapishane günleri hakkında anlattıkları Mimi’nin sesinden dinlerken, videoda belli belirsiz görüntüler görüyorsunuz. Videoya eşlik eden fotoğraflarda tam bir sahne yerine hapishane ve Mimi’nin hayatı ile ilgili ipuçları alabileceğiniz parça parça, siyah-beyaz el,diz, çorba, battaniye kareleri izliyorsunuz. Yalter’in anlatımının güzelliğinin en çok ortaya çıktığı işlerinden olduğunu düşündüğüm La Roquette’te, sanatçı size bakıp da geçmeniz için net bir fotoğraf, video vermiyor; hapishaneyi yaşamanız, gerçek sahneleri kafanızda canlandırmanız için farklı medyumlarda parçalar sunuyor.
Özellikle bahsetmek istediğim bir diğer iş; Nil Yalter’in 1972 yılında yaptığı ve ilk kez politik bir duruş sergilediği Deniz Gezmiş, Yalter’in bu sergi ile ilk kez sergilenen işlerinden. Deniz Gezmiş işinde resimlerdeki Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın hayatlarını temsil eden gümüş daireler, üçlü ölüm çizgisine (ve hemen yandaki idam ilanına) yaklaştıkça lekeler silikleşiyor, daireler çemberlere evrilip yok oluyor. Dairelerin karşısındaki haberlerde yer alan asker fotoğrafları, söndürülen hayatlar gibi, sanatçı tarafından iğne ile delik deşik edilmiş ve kile gömülmüş. Statik tablolarda yer alsa da, izleyiciler olarak siz yürüdükçe ve daireler silikleştikçe ölüme yaklaşıyorsunuz.
Dünyanın öncesi, sonrası...
Nil Yalter’in 70-80’lerdeki işlerine baktığımızda Almanya’ya giden Türkler gibi ekonomik göçmenleri görüyoruz. Arter’in kapısından girip de Yalter’in göçebeleri ile karşılaşıldığında insan ister istemez kapının ardında, İstiklal Caddesi’nde dolaşan mültecileri düşünüyor. Ve “kayıt dışılar” için dünyanın nasıl olup da daha acımasız hale geldiğini... Şartlar değişse de, bu insanların hala nereye yerleşeceği, nerede yaşayacağı bir soru işareti, hatta ülkeler arası bir pazarlık konusu. Nil Yalter, Erman Ata Uncu’ya verdiği röportajda artık göçle ilgili bir iş yapmasa da 43 yıl önceki işlerinin hala benzer konulara dokunduğunu anlatıyor. Dünya değişmiyor, ancak daha acımasız olma konusunda yol kat ediyor. Sanat da, bu yolun, kayıt dışı kalanların, Nil Yalter gibi zamansız sanatçıların eserleriyle kaydını tutuyor.
Kayıt Dışı sergisi, 15 Ocak’a kadar Arter’de görülebilir.
irmakozer.com Tarafından hazırlanmıştır.