Güncelleme Tarihi:
Telefona gelecek bir mesajla sinirlenip, ‘yok edin şu ülkeyi!’ emrini verecek manyağa yakında rastlayabileceğimizin mümkün olduğunu düşünen ünlü oyuncu en az bizler kadar kendisinin de teknoloji ve insanlar arasında ki ilişki konusunda endişeleri var.
UYGUR TİYATROSU ZARAR GÖRMÜYOR
Aileniz, Türk tiyatrosunda üç nesil geçirdi. Babanız Nejat Uygur’dan size ve oradan oğlunuza ülkemizde değişen tiyatro geleneği ve anlayışını yorumlayabilir misiniz?
Ülkemizde son 20 yıldan beri tiyatro seyircisi eskiye nazaran daha da azaldı. 70’lerde tavan yapan tiyatro seyircisi, 80’lerde çizgilerini korudu. 2000’li yıllara geldiğimizde gelişen teknoloji ile birlikte popülerliğini kaybetmeye başladı. Belki Uygur Tiyatrosu bundan bir zarar görmüyor ama genel duruma baktığımızda eskiden hafta içi her gün oyunlar sahnelenirken şimdilerde hafta da iki gün salonlar doluyor. Bu tiyatronun geleceği için iyi bir şey değil. Uygur kuşağı yani babam, ben, Süheyl hatta oğlum Nejat, Nejat’ın kuzenleri bu geleneği sürdürmeye çalışıyoruz. Bizim de benimsediğimiz biçim tabi ki Geleneksel Türk Tiyatrosu. Her oyunumuzda bundan faydalanıyoruz çünkü Türk tiyatrosunun çıkış noktası buradan gelmektedir. Bence bir tiyatro geleneği varsa bu geleneklerin içinde mutlaka Geleneksel Türk Tiyatrosu da olmalı. Tiyatro son zamanlarda biraz kan kaybetse de asla yok olmayacak tek sanat dalıdır. Bir biçimde yeniden toparlar ve tekrardan seyircisiyle buluşur.
KARŞILIKLI KONUŞMAK YERİNE WHATSAPP’I TERCİH EDİYORLAR
Teknoloji sizce insanların bire bir iletişim kabiliyetlerini öldürüyor mu yoksa yeni şeyler mi katıyor?
Katarken götürüyor da. En basit örneğinden bahsedecek olursak artık karşılıklı konuşmak yerine WhatsApp’tan yazmak, mail atmak gibi yolları tercih ediyoruz. Aslında çok soğuk bir iletişim yolunu gerçekleştiriyoruz. Bu da iletişim sağlayacağım derken aramızda ki bağları kopma noktasına getiriyor. Karşınızdakinin gözlerine bakarak konuşmak, sesini birebir duymak gibi olayları hiçbir teknolojik alet sağlayamayacak.
Teknolojiden nasıl faydalandığına, nasıl yararlandığına ve nasıl kullandığına bağlı bir şey... Hayatın her anında teknolojiyi yanımızda tutmak bizi mutsuzluğa götürebilir. İşleri bile kötüye götürebilir. Artık tatil günlerinde bile WhatsApp’tan gelen mesajla çalışmak zorunda kalan insanlar var. Çalışmak zorunda kalmasa bile kafasında bir soru işareti kalıyor ki bu da o kişinin o günkü tatil ortamını yok edebiliyor. Yani teknolojiyi nasıl kullandığına bağlı ve tabi ki edepsizlik yapmadan kullanmaya da bağlı. Benim izin günümde bana niçin pazartesi günü adına mesaj atıyorsun ki? Telefon denen alet olmadığında kapısına gidip bunu söylemek ayıp olurdu ama şimdi sanki çok normal bir şeymiş gibi algılamaya başladık. Hep bir arada yaşamaya başladık aslında.
Türk insanı, saatlerce dizi izleyip oradaki oyunculuğu tartışırken tiyatroya yeterince önemi vermiyor. İnsanları tiyatroya çekmek için siz neler yapıyorsunuz?
Öncelikle iyi oyunlar oynamaya çalışıyoruz. Sonrasında ise insanlara tiyatronun, oturup evde izlediğiniz diziden çok daha keyifli bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Bütün gün evde oturup internetin başında izlediğiniz diziden daha çok yararlı ve keyiflidir tiyatro. Sadece tiyatroya gidip oyunu izlemek değildir, bir gününüzü alır. Tiyatroya gitmek, öncesi ve sonrasıyla birlikte tam bir gün…
Buraya hayatında hiç tiyatroya gitmemiş gençler gelmeye başladı. Ben sosyal medyayı bu anlamda kullanıyorum. Sosyal medyada bir tartışma açıyorum, üniversiteli gençler de altına yorum yapıyorlar. İlk defa tiyatroya gelen gençler bana gelip; “ne güzel bir şeymiş tiyatro” diyorlar. Ben de onlara biraz dalga geçer bir şekilde; “internette iyi bir sanattır belki ama tiyatro daha eski bir sanat dalıdır bunun kıymetini bilin” diyorum. Biraz takılıyoruz birbirimizle tabi ki.
Oyunlarımız için internetten de yararlandığımız oluyor. Ben bilet satışını bile web sitemiz üzerinden yapıyorum. Seyirciler uygurgosteri.com’dan biletlerini alabiliyorlar. Oradan oyunla ilgili her türlü bilgi de sağlayabiliyorlar üstelik. Bu ve buna benzer şeyleri izleyicilerimize sunarak tiyatromuzu dinç tutmaya çalışıyoruz. Çağa ayak uydurmaya çalışıyoruz. Sokağa çıktığımızda insanlar neler yapıyor onlara bakıp kendimizi, oyunlarımızı, internet üzerinde ki hesaplarımızı güncelliyoruz. Biz avantajlı bir tiyatroyuz. Sürekli olarak turnelerle Türkiye’yi dolaşıyoruz. İnsanımızın halen neye gülüp neye gülmediğini, neyi beğenip neyi beğenmediğiniz biliyoruz.
Oğlunuz Vine fenomeni oldu ve hatta bir süre sizden daha çok konuşuldu. İnternet mizah anlayışını değiştiriyor. Siz bu hızlı değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz? İşin geleceği ne olabilir?
Oğlum Nejat sosyal medya da çok sevilen bir çocuk oldu. Dediğiniz çok doğru. Bazen bir ortama girdiğimizde benden daha çok onu tanıyorlar. Nejat’la bir yere gittiğimiz zaman birileri gelip “Nejat ile bizim fotoğrafımızı çeker misiniz?” diyorlar. Eğleniyoruz bu durumdan. Nejat sosyal medya fenomeni olmayı arzu etmemişti. İnternette öylesine eğlenceli bir şeyler paylaştı. Birden fenomen oldu. Nejat’ın en büyük derdi ise oyuncu olmak. Bizim tiyatromuzda da yer alıyor. Hasta Etme Adamı adlı oyunumuzda oynuyor. Nejat’ı destekliyoruz.
Mizah anlayışı ne kadar değişirse değişsin daha fast food bir mizah anlayışının oluştuğunu kabul etmek lazım. Ama bunun temelinde yatan şeylerde mizahta ki değişmez unsurlardır. Hala insanlar düşen birisine gülerler. Burada önemli olan o düşen kişiyi seyirciye nasıl aktaracağındır. Çok kaba bir şekilde de aktarabiliriz ki bu sevmediğimiz bir mizah tarzıdır. Daha ince daha zekice bir espri ile de aktarabiliriz bu da benimsenen mizah tarzıdır.
Bizim çıkış noktamız insanların güldüğü nokta olan Hacivat ile Karagöz’dür. Her yerde bu geleneksellikten faydalanıyoruz. Fakat artık mizahın daha çabuk ve daha hızlı bir şekilde yapılması gerekiyor. Neredeyse herkes tülah sanatçısı kıvamına gelmiş vaziyette. Ben bu durumu takdir ediyorum. Gençlerin mizahından da yararlanmaya çalışıyorum.
Dünyanın sonunun geldiğini mizahi bir dille hicvediyoruz. Biraz da Hollywood filmlerine gönderme yapıyoruz. Bu iş İstanbul’da olsaydı nasıl olurdu diye gösteriyoruz. Dünyanın sonu gelse bile şarjım bitti diye üzülen genç kız modelinin olabileceğini de gözlemledik ve bütün bunları oyunumuza aktardık. Oyun bir yazar ve ilham perisi arasında geçiyor. Yazar dünyanın sonunu yazmaya çalışıyor ama ilham perisinin ve diğer karakterlerinde gelmesiyle birlikte oyun bambaşka yerlere gidiyor. Müzikal bir oyun.
O zaman teknoloji dünyanın sonunu getirebilir diyebilir miyiz?
Her şey çok hızlandı. Eskiden elçiler varmış. Ellerinde ki mesajı padişaha götürmek günler sürermiş. Bu süreçte de padişahın siniri geçebilir. Örneğin saldırın demeden önce düşünecek çok zamanı oluyor tabi. Şimdi telefona gelen bir mesajla sinirlenip ‘yok edin şu ülkeyi’ emrini verecek bir manyağa rastlayabiliriz. Ben bu kadar kötü insanın olduğu bir dünyada teknolojinin olumlu kullanılabileceğini zannetmiyorum. O yüzden böyle bir endişemiz var tabi ki.
SOSYAL MEDYA DA BİR ŞEYLER YAZMAKLA OLMAZ BU İŞLER
Oyunu Mustafa Arıkoğlu yazdı. Oyunun adını niçin böyle koymuş olabilir?
Oyunu Mustafa Arıkoğlu yazdı ama bizim ekibin önerileriyle birlikte adını biz koyduk. Dünyanın sonunu yerdiğimiz bir komedi olduğu için aslında isim bahane oldu diyebilirim. Tabi seyirci oyunun adına bakıp bir beklenti içine girmemeli. Daha farklı şeylerde görebilirler. Bu tarz işler hep Amerika’da oluyor neden Türkiye’de olmasın ki dedik ve oynadık.
Seyirci artık gişeye gelip bilet almaktansa internet üzerinden alışverişini yapmak istiyor. Bizde seyircimize her türlü kolaylığı sağlıyoruz. Bizim bir oyunumuza gelen seyirci bir defa daha geliyor. Oyunun hep güncellendiğini biliyorlar ve bu bilinçle geliyorlar. Profilo da oyunlarımız devam ediyor. Sezona Marko Paşa adlı üçüncü bir oyunla devam edeceğiz. Ben seyircinin tiyatrolara ilgi göstermesini istiyorum çünkü tiyatroya ne kadar fazla insan giderse tiyatro o kadar ölümsüzleşir. Ve bu iş sadece sosyal medya da tiyatro hakkında bir şeyler yazmakla olmaz. Kendin gideceksin, çocuklarını götüreceksin bütün oyunları izleyeceksin ki tiyatroya bir şey olmasın, tiyatronun seyircisi yok olmasın.
“YA O ÇOCUKLAR HEP SUSAR VE HİÇ KONUŞMAZSA”
İnternet ile aranız nasıl?
İnterneti seviyorum ve bu çok doğal. Çocukluğunu tahtalarla oynayarak tahtaların üzerinde ki çiviler arasında maç yaparak geçirmiş biri olarak Play Station beni manyak ediyor. Bu nasıl bir şeydir diyorum zaman zaman. Onu oynamak bizim yaşımızdakilere ilginç geliyor. Bu yüzden teknolojiyi de interneti de seviyorum. Yararlanmak da gerekli ama bunu yaparken dünyadan kopmamak lazım. Sosyal medyayı da iyi kullanmaya çalışıyorum. Sosyal medyaya ilk giriş yapmamın nedeni babam hakkında çıkan yanlış haberlerden dolayı oldu. Ne gariptir ki sosyal medya babamı yaşatıyor. Nejat Uygur yaşıyor diye haberler çıkıyor. Çok acayip. Tabi bunun yanında birisine kan lazım olduğunda sosyal medyanın bir ilaç olduğunu görünce burası düzgün kullanılırsa iyi bir yer diyorum. Aslında küçük çocukların eline bu makinaları verenleri uyarmak lazım. Susuyor diye veriyorlar ya, o çocuk ileride de hep susar hiç konuşmazsa ne olacak?