Güncelleme Tarihi:
Denizi çok severim. İstanbul’da bir şekilde denizle, denizde daha fazla vakit geçirebilmek için de yelkenci oldum. Bir yelkenlim olmadığı için de bari başkalarının teknelerinde de olsa zaman geçirebilmek için yarışçı.
Kışın buz gibi soğukta sabahın köründe sürüne sürüne kalkıyorum antremana. Bu soğukta halat tutacak elim kopup düşecek diye söyleniyorum uyanmaya çalışırken. Ama gidiyorum bir şekilde… Fark ettim ki, unutuyormuşum bazen neden orada olduğumu. Sonra Seval’le tanıştım. Ne kadar soğuk olursa olsun ya da belki yaz sıcağında teknenin bir milim zor ilerlediği rüzgarsız bir yarışta ömür törpüleyelim, rüzgar yüzümüze çarptığında, oh ne kadar güzel, ne kadar şanslıyız, bir çevrenize bakın diyen bir insan. Hatırlıyorsun o zaman, bunun için kalktım yataktan sabahın köründe, bunun için buradayım, hayat bana güzel. Evet ya, ben denizi çok severim…
Çağatay Odabaş da bende ve inanıyorum ki resimlerine bakanlarda arkadaşım Seval’in etkisini yaratan bir sanatçı. Bakıp da göremediğimiz detayları bize gösteriyor, gerçekten de bu ne kadar güzel bir şey dedirtiyor.
Film delisi Çağatay, otur karşında saatlerce sinema konuşsun. Hayat boyu sevmiş film izlemeyi, filmlerde senin benim görmediğim bir sürü detaya dikkat etmeyi. Filmlerden sahneleri seçiyor, acayip bir analitik zekayla binlerce noktaya bölüyor, o noktaların hepsini tek tek bir tuvale kurşun kalemle çiziyor, renklerine göre numaralandırıyor, harfler koyuyor ve aylarca süren çalışmalarla noktaları tek tek yerine koyup sana o sahneyi çıkartıyor. Üstelik o kadar titiz çalışıyor ki, binlerce noktadan oluşan resme uzaktan baktığınızda resme değil de fotoğrafa baktığınızı düşünüyorsunuz; ancak yaklaştığınızda fark edebiliyorsunuz noktaları.
Öyle bir detaylı çalışmadan bahsediyoruz ki, örneğin, Sadri Alışık-Ayhan Işık sahnesi renkli noktalardan oluşsa da sanatçının yarattığı ilüzyon ile uzaktan baktığınızda siyah-beyaz bir sahne görüyorsunuz. Brad Pitt’in Seven filmindeki sahnesinde silahı nasıl olup da flu gösterebildiğini, Natalie Portman’ın küpelerinin bile kusursuz görünmesini nasıl sağladığını, bütün bunların nasıl ince ince hesaplandığını düşünemiyor, sanatçının alameti farikasına bırakıyorsunuz artık… Bu arada sanatçı ile ilgili bir not; kendisi detaylara o kadar takık ve bir o kadar da hakim ki sergi kurulurken resimlere atölyesi dışında geniş bir mekanda ilk kez uzaktan baktığı için binlerce nokta arasında tek tek değişmesi gereken renkleri görmüş ve galeride düzeltmeler yapmaya devam etmiş.
Çağatay Odabaş, başka bir dünya gösteriyor bize. Orada olduğunu bildiğimiz, baktığımız ama görmediğimiz… Odabaş’ın Bozlu Art Project’teki sergisindeki resimlere bakarken, ben en sona kime, neye bu kadar yakın plandan baktım diye düşünüyorsunuz. Sanatçı size hayattaki detayları fark etmeniz, film sahnesindeki oyuncunun gözünün içine bakmanız için aracı oluyor. Gözlerin ifadelerinin doğru olmasına çok önem verdiğini söylüyor Odabaş; gözleri özellikle öne çıkaracak portre çalışmaları yapmaya dikkat etmiş ki resimlere bakanlar, kendilerini sahnenin içinde hissedebilsin. Seyircinin gerçeklik duygusu ile beraber sinema hissiyatını da almasını istediği için gözün yatay algısını gözeterek izleyicinin etkileşim hissiyatını güçlendirmek adına yatay resimler yapmış daha çok.
Â
Sanatçının hazırlık sürecinde atölyeden fotoğraflar
Bunların yanında hepimizin bildiği kült sahneleri resmetmek yerine arka planda kalan daha özel, daha vurucu sahneleri resmetmeyi seçmiş sanatçı. Sergide resmedilen sahnelerde aşk, mutluluk, ihanet gibi genel bir tema yok; ama her sahnenin söyleyecek bir sözü, verdiği bir mesaj, bir vuruculuğu var. Sergideki en güzel detaylardan biri Shame ve American Beauty filmlerindeki ana figürlerin ve figürlerin etkilendiği başka birer sahnenin yan yana resmedilip yerleştirilmiş olması. Çağatay Odabaş, American Beauty’i resmederken herkesin aşina olduğu, Mena Suvari’inin gül yaprakları içindeki sahnesini resmetmek yerine Kevin Spacey’nin son sahnesini ve ikinci resim olarak karakterin gördüğü son sahneyi resmediyor örneğin.
Çağatay Odabaş’ın bu sergiyi hazırlarken yararlandığı film bilgisi, koca bir hayat birikimi… Teknik ise, 6-7 yıldır uğraştığı, ilk kez 2012’de sunduğu bir tarz. Sanatçıyla ilgili daha önce yazdığım yazıda da değindiğim gibi, Çağatay Odabaş hep değişim, farklılaşma peşinde olan bir sanatçı. Geçmişine bakarsanız soyut çalışmalardan desen çalışmalarına, desenden bugüne geldiğini rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Kendisi, sürekli benzer üretimlerin altına imza atmanın sanatçının özgürlüğünü kısıtladığını düşündüğü için belli ki her işe yeni bir heyecanla başlıyor ve o heyecanı size yansıtabiliyor. İlk olarak boncuk ve ahşaplarla başladığı ve bu sergide sunduğu, noktalarla sahneler oluşturma işlerinde, zamanla diğer malzemelerin yerini boyalar almış ve bugüne gelinmiş. Sanatçı, bu serisinde hesaplaması, detay çalışması ile birlikte bir resmin tamamlanması için ortalama 3-5 ay çalıştığı için serinin doyuma ulaşıp yeni bir çalışmaya geçmesi için henüz süre olduğunu söylüyor.
Bu genç, sinemasever, yetenekli ve dinamik sanatçının kendisini tanımak, enerjisini yakalayabilmek benim için bir şans oldu. Şahsi fikrim Çağatay Odabaş, o stereotip soğuk ve uzak sanatçı tipinden çok farklı olduğu, galeriye her uğrayanla uzun uzun muhabbet eden, canayakın ve çok bizden bir sanatçı olduğu için heyecanını, bakış açısını rahatlıkla resimlerine bakan her izleyiciye geçirebiliyor. Yakın Plan sergisini bitmeden mutlaka görün; atladığınız detayları, insanların gözünün içine bakmayı hatta benimki gibi, deniz sevginizi size Çağatay hatırlatsın.
Â
irmakozer.com Tarafından hazırlanmıştır.
Bu hafta Sinefil'de Her Şey Mümkün!
Â