Güncelleme Tarihi:
2004 yılında Nezih Ünen’in Anadolu’yu dolaşıp, yerli halkın kendi ortamlarında söylediği şarkıları videoya kaydetmesiyle Anadolu’nun Kayıp Şarkıları’na olan yolculuk başlamış oluyor... Epey iptidai koşullarda yapılan bu yolculuk şimdilerde geniş kitlelere ulaşan bir konserler silsilesine dönüşmüş durumda. Anadolu’dan fışkırmış binlerce yıllık ezgileri, bin yıllarca çalmalarını dilediğim Türkiye’nin en iyi müzisyenleri, bir filmi adeta bitirmiyorlar. Makinist Nezih Ünen filmi başlatıyor sanki ama makarasındaki ezgiler hiç susmuyor. Anadolu’nun Kayıp Şarkıları’nın konserler serüvenini, müzik direktörlüğünü yapan Alp Ersönmez’le konuştuk.
Anadolu’nun Kayıp Şarkıları müzikal bir belgesel sinema filmi,nasıl ortaya çıkıyor?
Nezih bir yaka mikrofonuyla ve 3 kamerayla Anadolu’yu dolaşıp 4 yıl süren kayıtlar yapıyor. Filmde de göreceğiniz gibi son derece kısıtlı imkanlarla gerçekleştiriyor çekimlerini. ‘Nerde, hadi şu ahırın önünde çekelim ya da şu kapı güzelmiş, hadi orada çekelim ‘ gibi filmde de belli olan yalınlıkta çekimler bunlar. Sonra bunların üzerine stüdyoda bazı armonik ve ritmik arajmanlar yapıyor. Biz Nezih Ünen’le tam o aralar tanıştık. Beni aradı, buluştuk, gidip filmi izledim ve çok etkilendim, gözlerimden yaşlar geldi.
Bizleri bu derece etkilemesi Nezih Ünen’in o damarları sahiden tüm gücüyle bulmuş olması öyle değil mi, define avcısı gibi en iyilerini bulmayı becermiş?
Evet, kesinlikle öyle. Herkesin yapabileceği bir şey değil bu. Çok çok zor birşey, zaten 4 yıl süren bir çalışmadan bahsediyoruz.
Sonra?
Filmi izledikten sonra Sarp Maden, Serhat Ersöz, İzzet Kızıl, Mert Önal ‘la Nezih’in Anadolu’dan bulup getirdiği şarkıların canlı çalımlarını yaptık. Daha sonra filmin, İstanbul Film Festivali kapsamında yayınlandığı gün biz Babylon’da konserini verdik ve seyirciden müthiş geri dönüşler aldık.
Film ve konserler böylece kitlelerle buluşmaya başladı. Yani belgesel bir sinema filminin müziklerinden, zaman zaman duraklama olsa da, bu gün hala salonları dolduran konserler silsilesi ortaya çıkmış oldu...
Evet aynen öyle. Biliyorsun ben uzun yıllardır Tarkan’a çalıyorum. Film Selanik, Cannes ve Berlin Film Festivallerine de gitti. Ben oralarda, Tarkan’la olan konser programımdan dolayı, bulunamadım. Ekip küçüldü ve bir süre konserler durdu. 2010 la 2016 arası...
Ta ki?
Ta ki İzmir Adnan Saygun Kültür Merkezi’nden geçen yıl aldığım bir telefona kadar. Bu bir konser talebiydi. Ve çok sevdiğimiz bir konser salonudur Adnan Saygun’un salonu. Vallahi biz bunun üzerine aynen Blues Brothers’da olduğu gibi ekibi yeniden kurduk.
Siz zaten bu ekiple başka projelerde müzik yapıyorsunuz değil mi?
Evet evet. İzzet’le İlhan Erşahin’s İstanbul Sessions’da, Sarp Maden’le MÖE gurubumuz var, Mert’le FOURinthePOCKET’ta beraberiz. Serhat’la Tarkan’da beraberiz. Onun dışında halk müziği nefesli sazlarında Emre Sınanmış var. Bağlamada Ali Yılmaz. Trompet,trombon ve klarnette Hasan Gözetlik var… Misafir sanatçı olarak da Devrim Kaya Ersöz solist olarak katılıyor.
Geçtiğimiz Pazar günü Zorlu PSM’de bir konseriniz oldu. Konserden biraz bahseder misin?
Filmdeki sahnelerde, filmdeki sanatçı perdede şarkıyı söylerken, biz onun üzerine, filmdeki eseri, sahnede canlı olarak çalıyoruz. Yani perdedeki Anadolu’nun kayıp şarkısı sustuğunda, solistsiz canlı çalan bir orkestra var. Biz sustuğumuz zaman ise tek başına söyleyen bir sanatçımız var...
Şahane. Solistiniz Anadolu Halk Sanatçıları yani?
Evet. O yüzden bu orjinal bir iş Derya. Dünyada böyle bir iş yok. Benzerleri olabilir ama kesinlikle ayrı ve özel bir iş.
Senin konserlerde çalmayı en çok sevdiğin bölüm hangisi ?
Köprü Ortasında isimli bir Karadeniz türküsü var içlerinde.4 tane fındıkçı teyze söylüyor. Onu çok seviyorum ben. O türküyü sahnede Reggae düzenlemesiyle çalıyoruz.
Ben ‘Yazısız’ albümünden de seni biliyorum ama yıllardır Tarkan’la çalışman, sizin tavrınız, çaldığınız mekanlar, sizi biraz daha Batılı ya da Batı müziği yapan insanlar olarak gösteriyor. Oysa iyi müzisyenler, müziğin o evrensel dilini çoktan keşfetmiş oluyor ve iyi müziği nerede olursa olsun görüyor, kokluyor,içselleştirebiliyor.. Sizin bu denli ‘Anadolu’ bir çalışmaya bu kadar emek koymanızı biraz öyle okuyorum ben. Bu konuda ne söylemek istersin?
Haklısın. Söylediğini anlıyorum. Ama Anadolu’nun Kayıp Şarkıları benim için ilk değil. Ben Erkan Ağabey’le (Oğur) daha önceden çok çaldım. O’nun Telvin projesinde ben çalıyordum. Tabi Erkan Ağabey benim için milli servet. Anadolu müziği dediğin zaman 5 isim sayacaksan bunların başında Erkan Ağabey gelir. Babamın da sanat müziği geçmişi var. Bunları üstüste koyunca biz o dünyadan o kadar ayrı büyümedik. Belki şimdi ki kuşak daha steril büyüyor ama bizler daha karışık daha çok katmanlı yapılar tadabildik. O yüzden bu projeden,müziklerden bu kadar etkilendik.
Alp esasında aynı ülkede yaşıyoruz ama birbirimizi yeteri kadar tanımadığımızı düşündüğüm çok olmuştur. Bu projenin tüm Anadolu’yu gezmesini çok isterim. Düşünsene Diyarbakır Karadenizli Deli Şevki’yi, Trabzon Muşlu dengbejleri dinliyor. Bu konserler aynı tabağın birbirinden lezzetli yemişleri olduğumuzu, olabilecek en zengin dille, müziğin diliyle anlatır,ne dersin?
Çok istiyoruz, çok doğru bir nokta, üzerinde konuştuğumuz şeyler…Önümüzdeki dönemde projeye destek vermek isteyen kurum ve kuruluşların da katkısıyla büyüyecek ve sesini daha çok duyuracak bir oluşum Anadolu’nun Kayıp Şarkıları.
Ablam müthiş müzik dinleyen biriydi. Hiç unutmuyorum çocuğu 3-4 yaşlarındayken bana şöyle demişti ‘Biliyor musun çok az müzik dinler oldum’... Seneler sonra ben de anne oldum, onun benimle bunu paylaşırken ki hüznünü hiç unutamam. Hakikaten insanlar çocuktan sonra kişisel olarak sahip oldukları bazı haz noktalarını unutur oluyor. Ablam gibi yakın çevremde arkadaşlarımdan da bunu gözlemliyorum.O bakımdan konserleri bilhassa ebeveynler için son gidilesi yerler olarak görüyorum. Hem onlar hem çocuklar için harika yerler öyle değil mi?
Müzik insan ruhunu en çabuk etkileyen sanat dalı, duyduğun ikinci notada kan basıncın değişiyor. Bir kitap ya da bir resim için aynı hızdan bahsedemeyebiliriz, değerden bahsetmiyorum, lütfen yalnış anlaşılmasın. Ağlamamız müzikle, gülmemiz müzikle. Zorlu’daki konserde sahnenin en sağında,en önde bir kız çocuğu vardı. Annesiyle gelmişti. O anneyi tebrik etmek lazım. Bence o çocuk o sihiri aldı. Elbette sana katılıyorum bu konuda.
Kutluyorum, müthiş bir proje bu, umuyorum sonsuza kadar sürsün; bambaşka yemişlerle, aynı tabakta, birbirinden maharetli ellerde sunulsun insanlara...
Kadınlar neden maço erkek tercih eder?