Güncelleme Tarihi:
Kimsin sen? Kimim ben? Arkadaşlıklarda, gönül ilişkilerinde, iş hayatında, siyasette, sosyal yaşamda, medyada, sosyal medyada… Herkesin bir vitrini, bir zırhı var. Üstelik öyle, illa da giymek istediğimizden değil o zırhları, ister istemez var. Bu dünyada herkes birbirini az ya da çok kandırır çünkü. Sen de önce kandırılmamak, sonra da aslında düzene uyumundan roller edinirsin kendine gerçek olmayan. Aldanırsın da aldatırsın da…
Ardıç, Tuval üzerine yağlı boya
Duvarlarda ahşaplar, köşede bir masa-sandalye, üzerinde kitap, silgi, hatta masanın kendi eskizi, başka bir köşede bir sehpa hemen üzerine asılmış bir resim… Hiçbiri gerçek değil. Ahşap, ahşaba benzetilmiş tuval üzerine yağlı boya; masa, masa şeklinde kesilmiş tuval üzerine yağlı boya. Silgi de, kitap da, sehpa da. Gerçekliğin birbirine bulanması… Bu sergide hiçbir şey gerçek değil; herşey bir aldatmaca.
“Büyükler küçükleri eziyor, herkesin yaprağın altına girmeye çalışıp geri kalan yerleri göremez oluyorlar ve zannediyorlar ki herkes o yaprağın altında barınabilecek. Sürekli birileri sana birşey vaat ediyor. Bak bu senin yaprağın, altına girince rahat edeceksin diyorlar, öğrencilikte olsun, çalışma hayatında olsun… Ama aslında herkese aynı yaprağı vaat ediyorlar.”
Genç sanatçı Hüseyin Arıcı, (çok acayip doğasını mutlaka internetten de olsa görmeniz gereken) doğayla iç içe yaşadığı Nallıhan’dan göç etmiş Ankara’ya. Şehrin aldatıcılığına, endüstriyelliğine, yapaylığına alışamamış uzun süre. Kendi hikayesini sahte kerestelerle anlatmış, endüstriyelleştirmiş, yapaylaştırmış her şeyi; çünkü bakmış ki zaten her şey yapaylık üzerine kurulu. Sanatta da, insan ilişkilerinde de.
“Yaşanan felaket ne olursa olsun, mağdurun sesini tüm dünyaya duyurmak adına, sorumlu bir sanatçı profili çizerek emmeye devam et. Çağdaşlarının yolunda çatlayana kadar sömür. Bir zulme mi tanık oldun, mükemmel! Hemen başla sükselerine. Yapış, boş bulduğun bir yerden devam et. Kent de, kadın de, azınlık de, çoğunluk de, çocuk de, polis de, savaş de, savaşma de, genç de, destek de, devlet de, hayat de… Ne bileyim, bak işte etrafına. Seni en çok ne besliyorsa, işte ona bak. Birileri uyanır da sülüklüğünü sorgularsa eğer; ‘’Ben sülüğüm, iyileştirmek için bunu yapıyorum. Ben, kirli kanı emiyorum, iyileştiriciyim’’ dersin, üstüne basa basa...”
Sanatçı sülük
Sanatçılar artık hazır nesneler kullanıyorlar, diyor Hüseyin Arıcı. Kah işlerini atölyede bir ustaya yaptırıyorlar, kah hazırda, popüler olan aslen çok ciddi olan bir konuyu sanat üretimleri için sömüyorlar. Sanatçı sülüklerin manifestosunu yazmış Hüseyin. Şimdi mülteci sorunu mu, kadın hakları mı gündemde? Hemen mülteci sorununu, ezilen kadın haklarını kullanıp işler üretebilir sanatçı sülükler. Yapışabilirler o konulara.
Sülüklerin aslında iyileştirici özelliği vardır, kötü kanı emerler; ama “omurgasızlar”, sanatçı sülükler, iyileştirme vaadiyle ancak kendi reklamlarını yapıyorlar diye düşünüyor Hüseyin Arıcı. 1-2 ay önce gittiğim bir sergiyi hatırlayarak soruyorum Hüseyin’e; benim tamamen şovenist bulduğum, kadın haklarını konusunu kendine oyuncak ettiğini düşündüğüm bir sergi başkaları tarafından öve öve bitirilemiyor. Nedir buradaki sınır? Kimin beğenesi/beğenmemesi bir kriter olmalı? Sanatçı sülüğün söylediği gibi, diyor Hüseyin;
“…Sülük kardeşlerin, reklamını da senin isteğin gibi yaparlar merak etme. Kapital kardeşlerin, finansını da karşılar. Zaten yaşadığın düzende sen busun, kimse sana sormaz bile ne yaptığını. Beslenmek için sıkıntı da çekmezsin hem, çatlayana kadar emebileceğin bir dünya dolusu mesele var önünde, hünerlerini gösterebildiğin kadar göster çatlamadan. Sergile kendini. Neyi izlediğini bilmeyenler sana epey bir yol kat ettirecektir. Olur da biri farkına varırsa, seni kimsenin anlamadığını söyler, bundan da paçanı kurtarırsın.”
Sanatçı sülük
Biz farkında olsak da bazı şeylerin, orada dönen çark, o çıkar ilişkisi hep var olacak, aldanmayı var edecek. Ama ben, sanat üretimime konu ettiğim duyguları, deneyimleri ne kadar yaşadım, ne kadar konunun içine girdim de biliyorum diye sorguluyorum diyor genç sanatçı. Bir konuyu yüzeysel ele almaktansa kendi yaşadıklarından yola çıkıyor.
Bak kiraz!
Sana dayatılan, almanı, elde etmeni istediğini düşündürtülen bir araç. Belki bir iPhone, belki bir araba. Herkes ona bakıyor, herkes ona sahip olmayı amaçlıyor. Sen bir noktaya bakıyorsun ve önünde arkasında ne var göremeyecek bir duruma geliyorsun.
Yalanların üzerini kapatmalar, kılıf uydurmalar konusu Aldanma! sergisinin. Serginin verdiği mesajlara baktığınızda ve bu dönem yaşadığımız “omurgasız” ortamı düşündüğümüzde ister istemez serginin politik olup olmadığını sorguluyorsunuz. Sanatçının hiç bir politik mesaj kaygısı yokmuş aslında; hatta politikayı sanat üretimine hiç karıştırmak istemiyor. Onun derdi insanlık durumlarıyla ilgili. “Politikada omurgasızlık olmasından daha büyük tehlike, insanlığın temelinde aldatma ve yalanın yer alması,” diyor Hüseyin. Alanını siyasi bir duruşla daraltmak istemiyor. Hüseyin Arıcı’nın meselesi, genel düzene ayak uyduranlar, onların yaptıkları, başkalarını kandırmaları ile ilgili. Sadece şu an ki konjonktüre uyan bir sanat değil; 20-30 yıl önce de sonra da üzerine düşündürten bir sanat üretimi yapmış olmak istiyor.
Yukarı, daha da yukarı!
Hepimiz buradayız, bu sistemin içerisindeyiz, yukarıya çıkmaya çalışanlar, birbirlerini ezenler… Bir istilanın içindeyiz.
Sanat konusunda üretenler bir aldanma/aldatma içinde olduğu kadar, sanat severler de bir aldanma/aldatma içinde. Hüseyin, resmi mobilyaya göre seçenlere (hatta evde en önem verdiği detay olan perdelerine göre resim seçen ablasına(!)) gönderme yaparak resme göre mobilya yapmış: “Yağlı boya resim şeklinde tuval üzerine yağlı boya” Nasıl insanlar herhangi bir yapı markete gidip 100-200 TL’ye mobilyalarına uyan röprodüksiyonlar alıyorlarsa sanat eserleri için de benzer bir durum oluyor aslında; bu çark da öyle dönüyor bir bakıma diyor sanatçı.
Sanatçı kandırmak istiyor; çünkü kandırılıyor, uyutuluyor. Bu dünyanın kuralı. Serginin adı da kötüyü göstererek insanlığın özlemini duyduğu “iyi”yi düşündürmeye, buldurmaya çalışıyor. Hüseyin Arıcı da bize hem dostça Aldanma! diyerek bizi uyarıyor, hem de bizi aldatmak için elinden gelen yapıyor!
Çağdaş Sülükler'in önünde aldanmak üzerine...
Hüseyin Arıcı’ya ve x-ist ekibine bu güzel sohbet için teşekkür ederim.
irmakozer.com Tarafından hazırlanmıştır.