Güncelleme Tarihi:
Oz Büyücüsü’nün modern bir uyarlamasını yazdınız. ‘Olasılıksız’ ve ‘Empati’ gibi iki orijinal ve çizgi dışı macera kitabından sonra riskli değil mi?
- Bir roman yazmak her zaman riskli. Neye benzeyeceğini bitirmeden asla bilemezsin. İster sıfırdan üret, ister adapte et; sonuçta iş okurda bitiyor. Fikrinizin iyi mi kötü mü olduğu da önemli değil bence; nasıl uyguluyorsunuz ona bakılır. Ne yazmak istediğinizi bir cümleyle çok iyi tarif etmişsinizdir mesela ama işte o cümlede en fazla 10 sözcük vardır. Bir kitapta ise 100 bin! Yani ancak 100 bin iyi sözcüğünüz varsa işler yolunda demektir.
Neden adapte etmek için ‘Oz Büyücüsü’nü seçtiniz?
- Çünkü muhteşem bir hikâye. Kahramanın yolculuğu, arkadaşlık hissi, kötü karakter ve sondaki sürpriz... Her şeyiyle muhteşem! 1997’de üniversitedeki yaratıcı yazma dersinde ‘Oz’u ele almıştım. Hikâyeyi bir başka karakterin gözünden yazacaktık; ben de uçan maymunu seçtim ve her şeyin sonrasını anlattım.
O günlerde mi doğdu ‘Oz’?
- Açıkçası o zaman yazdığımdan da çok memnundum. Bu yüzden ‘Empati’yi noktaladıktan sonra yine Oz’a sardım. Manhattan’da geçen, Dorothy’nin başına neler geldiğini anlatan bir hikâye kaleme aldım. Derken, Dorothy’nin geçmişini de anlatmam gerektiğini fark ettim. Bunun için 10 bin sözcük yazdım; sonra 20 bini, 40 bini buldum. Bir baktım, kaptırıp 100 bin sözcük yazmışım. Böylece esas yazdığım romanın girişi, ‘Oz’ doğdu. ‘Oz Büyücüsü’nün yeni versiyonu da diyebiliriz.
‘Oz’, büyük yankı uyandıran iki kitabınızdan çok farklı. Biraz daha Neil Gaiman’vari bir iş diyebiliriz. Yazarlığınızda yeni bir dönem açıldı mı demek oluyor bu?
- Neil Gaiman’ı çok severim; ‘Mezarlık Kitabı’ başucu kitabımdır; o yüzden bu kıyasa teşekkür ederim. Dediğim gibi, ‘Oz’ çok özel benim için. İlk kitabımı yazarken çocuklarım doğmamıştı; ikincisinde büyüğü daha iki yaşında bile olmayan iki çocuğum vardı ve elbette okuyamıyorlardı. Şimdi çok okuyorlar; Oz’u yazarken, bu hikâyeden keyif alsınlar istedim.
Oz’un devamı gelecek sanırım; bir açık kapı mevcut. Dorothy’nin, özellikle de Seymour’un daha çok gidecek yolu var gibi görünüyor. Yanılıyor muyum?
- Evet, devamı gelecek. Çok bahsetmeyeyim ama ikinci kitapta sihirden çok bilime yer var. İlk kitabı tamamen başaşağı çevirip tüm bu sihrin gerçekte nasıl çalışabileceğini, ‘Oz’un da bilimsel düzlemde nasıl var olabileceğini anlatacağım.
TÜRKİYE BENİM İÇİN BAMBAŞKA
Adam Fawer, yeni kitabı ‘Oz’u, çocukları Phineas (11) ve Odin’e (9) masallar okurken kurguladı.
İlk romanınız ‘Olasılıksız’, ABD’nin dışında, Türkiye’de ve diğer birçok ülkede patladı; neden?
- Kısmen şans... Belki arkadaşları arasında sözü geçen Türk okurlar, okuyup önerdi; bu bir ivme yaratmıştır. Ayrıca yayıncım Kemal Egemen çok inandı, çok bastırdı. Kader-kısmetle birleşince de aldı yürüdü. Sonrasını biliyorsunuz zaten.
Yüksek olasılık mıydı sizce?
- Tahmin edersin ki olasılık hesaplarına çok inanıyorum. Bence bir kitabın başarılı olup olmamasında hem yeteneğin hem de pazarlamanın payı var. Her sene patlama yapacak bin kitap yayımlandığını düşünsek bile içlerinden ancak 10’u bestseller oluyor. Bunun belli bir nedeni yok, bir şekilde zamanın ruhunu yakalıyorlar. Başka faktörler var. ‘Olasılıksız’ örneğin 18 dile çevrildi; yani bir elmadan tam 18 ısırık aldım ya da büyük başarı yakalamak için 18 şansım vardı.
Buna rağmen ABD’de o kadar iyi gitmedi ‘Olasılıksız’.
- Evet, çok iyi gitmedi. Belki insanların matematiğe pek düşkün olmamasından, bilemiyorum ama Almanya satışları harikaydı. Japonya, Almanya’dan da iyiydi. Ama Türkiye bambaşkaydı.
Türkiye’de geçen bir roman yazmayı hiç düşündünüz mü?
- Evet, düşündüm. Ama Türkiye’de çok vakit geçirmedim; bu yüzden kitap orada geçse pek de iyi kurgulayamazdım. Yine de bir Türk masalını alıp adapte etmek isterim. Var mı bir önerin?
Dede Korkut’tan olabilir. Mitolojik Türk hikâyeleri, birçok Anadolu efsanesi var sonra... Yollarım ayrıntısını. Peki, bestseller yazmanın bir formülü var mı? Sizin örneğinizde rakamlar biraz mistisizmle birleşince işler yürümüştü. Bu bir yol mu?
- Ben sadece kendim okumak isteyeceğim kitaplar yazıyorum.
Peki ne okumak istiyorsunuz?
- Çok şey... İlk iki kitabımı bilimkurgu ve macera okuduğum dönemde yazdım; bu yüzden ikisinin bir karışımı oldu. ‘Oz’u yazarken de çocuklarıma okuyordum; o da buradan çıktı. Ama ne yazarsam yazayım hızlı ilerlemeli, hikâye, merkezden uzaklaşmamalı. ‘Game of Thrones’ gibi yavaş ilerleyen kitaplar da iyi hoş ama zor gidiyor gibi geliyor bazen.
‘Oz’ dahil tüm romanlarınızda “Hayatlarımızı ne kadar kontrol edebiliyoruz” sorusu var. Neden bu temada ısrarcısınız?
- Dünyada çok fazla tesadüf var. Şöyle düşünün, Türkiye’de meşhur olmayı hiç planlamamıştım. Ama kendi şansınızı da kendiniz yaratırsınız, sonuçta o kitabı yazdığım için tanınıyorum Türkiye’de. Yani kader bizi ne esir ediyor ne de ona hükmedebiliyoruz. İkisinin arasında bir yerde yatıyor gerçek.
Ünlü Amerikalı işadamı Elon Musk “Bir simülasyonda yaşıyor olabiliriz” dedi geçenlerde. Tam sizlik bir konu; nedir bunun olasılığı?
- Haha. Yüzde elliye elli diyelim.
Peki Oz’un bestseller olma şansını sorsam...
- Kötü şans getirmesin diye cevaplamak istemem! İnsanların sevmesini umuyorum sadece.
Beklenti çok yüksek...
- Biraz endişeliyim ben de; çok beklenti var. İlk kitaplardan farklı bir iş oldu bu ama yazarken gerçekten çok sevdim ve okuması da eğlenceli.
ÇOCUKLUK ALIŞKANLIĞI, MUTFAKTA YAZARIM
Nasıl ve nerede yazıyorsunuz?
- Bekârken kafede yazıyordum; şimdi ailem beni evde istiyor! Sadece zaman ve enerji bulduğumda çalışabiliyorum; çocuklar uyuyorken... Yani gece 10’dan sonra ve sabah altıdan önce. Mutfak masasında yazmayı seviyorum; çocukken de mutfakta çalışırdım. Nostaljik geliyor!
Ne okuyorsunuz bu aralar?
- Şu anda George R.R. Martin’in ‘Game of Thrones’ serisinin beşinci kitabı ‘A Dance with the Dragons’ı okuyorum. Dizinin hayranıydım ama kitaplara bir türlü fırsat bulamamıştım. Sonunda martta ilkine başladım ve bir süredir her gün metroda işe giderken bu seriyi okuyorum. Modern ‘Yıldız Gemisi Askerleri’ diyebileceğimiz ‘Old Man’s War’dan epey hoşlandım.
Kurgu-dışı da okur musunuz?
- Hem de çok. Örneğin Michael Lewis’in ‘The Big Short’unu çok beğendim. Jane Meyer’in siyasette akçeli ilişkileri anlattığı ‘Dark Money’yi şimdilerde okuyorum. Siyaset hakkında ne çıkarsa okurum zaten.
Yeni roman ‘Oz’, ‘Olasılıksız’ ve ‘Empati’ gibi April Yayıncılık’tan çıktı.