Güncelleme Tarihi:
Beyoğlu’nda, Tünel Meydanı’ndan Galata’ya inen Galip Dede Caddesi’nin başında duruyorum. Solumdaki mağazanın kapısında No: 1 yazıyor. Çevresini sarmalayan fast food’cuların ve turistik eşya satan dükkanların arasında bir vaha duruyor.
“Hakkını verecek olana” hitap eden, “hakkını sonuna kadar veren” bir müzik mabedi… Binlerce albümün hepsine hakim olan, yalnızca “Ne istersin?” diye sormayan, yeni kapıların anahtarını boynunda taşıyan bir mağaza: Lale Plak.
Lale Plak bu noktada tam 60 yıldır duruyor. Birincisinde “gelenekselleşen” festivallerin, yirmi yılı bulunca “köklü” sayılan kurumların ülkesi burası. 60 yılı devirmek, her babayiğidin harcı değil.
1954’ün 13 Mayıs’ında iki kardeş, İbrahim ve Yusuf Atala Lale levhasını çaktılar bu dükkana. Tarihe not, bir takvim yaprağına İbrahim Atala tarafından düşüldü: “İşe başladığımız tarih!”
Mağaza, kırtasiye ve yabancı dergiler satıyordu o gün. 70’lerin sonuna kadar da böyle devam etti. Sonra müzik girdi işin içine; 33’lükler, 45’likler ilk kez o zaman Lale’nin vitrinine çıktı. Galip Dede Caddesi de plakçıların mekanı olmuştu zaten. 1 numaralı mağaza Lale, başı çekiyordu.
1987 yılında dükkan bugün Lale Plak denince hemen akla gelen Hakan Atala’nın kontrolüne geçtiğinde ise kırtasiyeyi kaldırdı, rotayı tamamen müziğe çevirdi.
Plakların hükümdarlığı bitmişti artık; kasetler vardı ve CD’lerin hakimiyeti başlamak üzereydi. Atala, 40 metrekarelik dükkana dünyayı sığdırdı. Caz, klasikler, dünya müziği ve mistik müzikler… Bir de en iyisinden klasik Türk müziği.
Kısa zamanda yarı profesyonellerle profesyonellerin uğrak yeri oldu Lale Plak. Bir de İstanbul’u ziyarete eden müzik meraklısı yabancıların… Hatta bir rivayet çıktı ortaya: Bir Türk New York’ta bir müzik dükkanına girdi ve nadir bulunan bir albümü sordu. Aldığı cevap ise şu oldu: “Lale Plak’a baktınız mı?”
PLAKLAR GERİ DÖNDÜ, SIRA KASETLERDE Mİ?
Hakan Atala’ya uzun zamandır merak ettiğim soruyu soruyorum: “Buranın adı neden Lale?” Cevap beni şaşırtıyor: “Bilmiyorum. Babam sağken hiç sormadım”. Ama bir tahmini var: “ İstanbul’da eski sokak ya da apartman isimleri çiçekler üzerine kuruludur. Muhtemelen oradan esinlenmişlerdir. İyi ki de öyle olmuş. Şimdi öyle İngilizce isimler olacağına… Buranın unvanı Lale Mağazası ilk başladığında. Kendiliğinden Lale Plak oldu. Kimine göre Lale Müzik, kimine göre de sadece Hakan. Fark etmez, önemli olan kalıcı olması, hakkında iyi şeyler söylenmesi”.
Lale Plak’ın has müşterisi orta yaş üstü. Onlar artık “dostlar”. Çünkü bir gelen bir daha geliyor. Albüm almaya olmasa bile sohbete… Hakan Atala’yı tanıyan herkes, tatlı sohbetinden dem vuruyor çünkü. Bir albüm soruyorsunuz, bir bakıyorsunuz bir saat geçmiş ve siz hayatınızda duymadığınız müziklerin içine dalmışsınız.
Tevellütü henüz yeni olanların müzikle ilişkisi internetle geliştiği için, Lale Plak ile araları pek yok. Ne var ki son dönemde Hakan Atala’yı hayretlere düşürecek denli artan plak merakı gençleri de buraya taşıyor. “Moda mı bilmiyorum” diyor, “Şaşırıyorum. Pikabın ne olduğunu bile bilmeyen gençler plaklara merak saldılar. Kaset de yeniden popüler olursa şaşırmayacağım”.
Hayat değişiyor. Makara her zaman ileriye değil, bazen de geriye sarıyor. 80’lerde Galip Dede Caddesi’ni dolduran plakçılar yerini müzik aleti satan dükkanlara bıraktı. Sonra da turistik hediye mağazalarına. Lale Plak gibi değişmeyenleri ise el üstünde tutmak, pamuklara sarmak gerekiyor. Çünkü tıpkı Lale Plak’ın 60 yıllık müşterileri gibi, gidenin yeri dolmuyor.