Güncelleme Tarihi:
Kitapta, sadece kişilerin hayatında değil medeniyetlerin kuruluşunda, devletlerin tarihinde, kültür ve sanatın seyrinde imzası bulunan “sevdalar” siyaset, sanat ve edebiyat dünyasının önemli simalarının “aşk”ları üzerinden anlatılıyor. “İstanbul’un 100 Sevdası”nda aşklarının izlerini bugün bile Ayasofya’nın sütun başlıklarında rastlayabileceğimiz İmparator Justinian ve dansçı kız Theodora’nın aşkından Yavuz’un “Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek” dediği Şam güzeli ile bir kerecik bakışmasına; Evliya Çelebi’nin “Seyahatname”de anlattığı Melek Ahmed Paşa ve Kaya İsmihan Sultan’ın rüyalarla gelen ebedi ayrılığından Abdülhak Hamid Tarhan’ın “Hem refikam, hem validem, hem kızımdır” dediği Fatma Hanım’a; Tanburi Cemil Bey’in ölüm döşeğinde “Sizin için bâd-ı ıstırap oldum” diyerek af dilediği eşi Saide Hanım’la münasebetinden Nazım Hikmet’in kol saatinin kayışına tırnaklarıyla adını kazıdığı Piraye’nin gururlu ayrılığına; Müzeyyen Senar’ın “Hayatımda ilk defa bir erkeğin omuzlarımdan bütün yükü alarak beni sevebileceğini ondan öğrendim” dediği, ayrılsa da ölene kadar sevdiği Tevfik Hamza’dan yakın arkadaşlarının en fazla altı aylık ömür biçtiği Gönül ve Gazanfer Özcan aşkına, Sadri Alışık ve Çolpan ilhan’ın sanat, aşk evlilik ve mutluluk hikayesi…100 birbirinden farklı sevda üzerine olan bu kitap, aynı zamanda aşkın unutulan güzelliklerini de okuyucuya sunuyor.
Şiirlerle şarkılarla bugüne gelen sevdalar
İstanbul’un 100 Sevdası, yazar Kadriye Kaymaz ve Eser Postallı tarafından yayıma hazırlandı. Kitapta erken dönemin sevdalarına dair izler şiirler, mektuplar ve seyahatnameler ile sürülürken, 19. yüzyıldan itibaren yerini hatırat, roman ve röportajlara bırakmış. Geniş bir zaman diliminden seçilen “100 Sevda”nın hikâyeleri, yazılı ve sözlü kaynaklardan edinilen bilgilerle teyit edilmiş.
İşte o aşklardan bazıları
Justinian ile Theodora
Anneye rağmen evlilik
Theodora, Ayasofya’yı yaptıran ünlü Bizans İmparatoru Justinian’in eşidir. İmparator Justinian, kötü şöhretli bir dansçı olduğu bilinen Theodora’yla evlenip onu imparatoriçe ilan etmiştir. Rivayet odur ki Theodora ile evlenmek için Justinian, annesinin ölümünü beklemek zorunda kalmıştır. Zira Bizans yasaları imparatorun, soylu olmayan birisiyle evlenmesine müsaade etmemektedir. Annesinin rızası
olmadan bu işe kalkışamayan Justinian, annesinin ölümünden sonra yasaları değiştirmiş ve Theodora’ya nikâh kıyıp onu imparatoriçe ilan etmiştir. Justinian Ayasofya’da parlak mum ışıkları altında Theodora ile evlendi ve ona taç giyme merasimi yaptırdı. Justinian iktidarının birçok
döneminde, güçlü bir kadın olarak bilinen Theodora’nın etkisi altında kaldı. Bugünün Ayasofya’sının sütun başlıklarındaki monogramlarda dahi ikisinin isimlerinin baş harfleri Grekçe olarak görülebilmektedir.
Yavuz Sultan Selim ile Şam güzeli
Kalp durduran bir aşk
Yavuz Sultan Selim, bir sefer sonrası kışı geçirmek için otağına dönerken bir handa konaklıyordu. Misafir olduğu bu handa özel hizmetlerine genç ve güzel bir kız bakıyordu. Bu kız bir sabah temizlik için padişahın odasına geldiğinde Sultan Selim’i gördü ve güzel kızın gönlü bir anda Cihangir Padişah’a kondu. Genç kız padişaha can u gönülden âşık oldu. Aradan birkaç gün geçti. Bir şeyler söylemeliydi padişaha, ancak buna cesaret bulamadı. Bir sabah yine odada iş yaparken gözü Yavuz’un yatağının kurulduğu duvara ilişti. Oraya: “Âşık olan neylesin!” diye sonradan bir şiir kıtasının ilk mısrası olacak cümleyi yazdı. Çehre ve beden güzelliği kadar, şiir zevki de olan genç kızın bu gönülden seslenişi, şair hükümdarı duygulandırmıştı. Tebessüm etti ve kızın mısrasının altına: “Derdi ne ise söylesin!” cevabını yazdı. Kız padişahın yatağını toplarken okuduğu bu cevapla bahtiyar oldu ve duygusunu açıkladı: “Ya korkarsa neylesin?” Yavuz, bu gönül selinin önünde, heybetinin kapısını araladı, bu tertemiz duyguya değer verdi: “Hiç korkmasın söylesin.” Genç kız heyecandan ne yapacağını bilemiyordu. Koskoca bir cihan sultanına ilan-ı aşkta bulunmak kolay şey olmasa gerek. İçinde bastıramadığı bir korku olsa da, padişahın duygusuna cevap vereceği vaadinin sevinci içinde en güzel elbiselerini giydi. Gözlerinde dünya mutluluğu, heybetli Hakan’ın odasına girdi. Ancak her tarafı titriyordu. Bütün gücünü topladı, başını kaldırdı, Yavuz’un yüzüne baktı. Güzel kız ayakta birkaç defa sallandı, sonra yere yıkıldı. O masum, tertemiz duygularla atan kalbi bir anda durmuştu. Koca hünkârı bu ölüm çok sarstı. Bu yüzden Mısır seferini bir süre erteledi. Güzel kız için mermerden bir mezar yaptırdı. İsmini bile bilmediği bu genç âşık kızcağız için yazdığı şiirin bir dörtlüğünü de mezar taşına yazdırdı.
Gazanfer-Gönül Özcan
Evliliğe 6 ay ömür biçtiler
Gazanfer Özcan, İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun çocuk oyunları bölümünde çalışmaya başlar. Gönül Hanım’la burada tanışırlar. Uzun ve sıkı bir arkadaşlıkları olur, ancak bu arkadaşlıklarının gönül ilişkisine dönüşmesi için biraz daha zaman geçmesi gerekecektir. Bu süreçte ikisi de başkalarıyla evlenirler. Bu evliliklerinden ikisi de çocuk sahibi olurlar. Ancak bir süre sonra her ikisi de eşlerinden ayrılır. 1962 yılında Gazanfer Bey, evlenme teklif eder Gönül Ülkü’ye. Gönül Hanım önce biraz şaşırsa da kabul eder bu teklifi. Sanatçıların yakın dostları için de sürpriz bir tekliftir bu. İki sanatçının çatışacağını düşünerek bu evliliğe altı ay ömür biçseler de böyle olmaz. Gazanfer Özcan’ın 2009’daki vefatına kadar 47 yıl aynı yastığa baş koyarlar.