#DiziYazısı - Sevgilim, senden beteri yok!

Hurriyet.com.tr ekibi olarak biz de üzerimize düşeni yaptık elbette, yapmaz mıyız? Sevgilisiyle baş başa romantik vakit geçirmek isteyenlere mekan tavsiyelerinden, Sevgililer Günü ekonomisine çok sayıda haber yapıldı bu yıl yine. Bir de testimiz vardı elbette: “Nasıl bir sevgilisiniz” testi…

Aşırı derecede bilimsel(!) yöntemlerle hazırlanmış testimizin sonucunda “minnoş sevgili”, “mesafeli sevgili”, “dost gibi sevgili” ve/ya “olmaz böyle sevgili” kategorilerinden birine layık görüldü herkes. Okuyucularımızı bilemiyorum ama biz burada çok eğlendik testimizi yaparken. Lakin sonuçlar nedense kimseyi memnun etmedi. Özellikle “minnoş sevgili” kategorisinde olanlarda kesif bir inkâr; “Vay efendim benim nerem minnoş, gayet serinkanlı bir insanım” diye bir feryat bir figan…

ÇAĞIN VEBASI(!) MİNNOŞLUK
Kendilerini “Bilim yalan söylemez” gibi açıklamalarla savuştursam da aslında haksız olmadıklarını düşünüyorum. Bir yaşam biçimi olarak minnoşluğu benimseyenlerin tabii ki kendi tercihi, diyecek lafımız yok. Ancak WhatsApp yazışmalarında bile çiçek, böcek, kalp, öpücük, gülücük emojileri yerine başparmağı havada yumruk, zafer işareti, güneş gözlüklü surat, bira bardağı gibi “sert” karakterleri tercih eden bünyelerimiz için minnoşluk tez deva bulunası bir dert.

Böyle ileri geri konuşuyorum ama bu dertten kadın-erkek mustarip olmayan da yok gibi. Zaten bana sorarsanız ilişkilerin çok önemli bir kısmı da bu nedenle yürümüyor. Mesela kız arkadaşlarınızla hayatınızdaki adamları çekiştirirken, “Walter Benjamin okuyor” diye övdüğünüz şahıs, bir anda sizin boyunuzda, kucağında kırmızı bir kalp tutan bir oyuncak ayıyla kapınızda arz-ı endam edebiliyor. Yahut üç gün önce “Ben sosyal medyayı çok yapay buluyorum” diyen kadın, “Aşkım selfie’mizi Instagram’a koyalım mıııı?” diye kolunuzdan çekiştirebiliyor. Sonra ay ben şok!

İşte o ayı!

SENDEN BETERİ YOK SEVGİLİM
Ancaaakkk... Eşgüdümlü ve eşzamanlı olarak minnoşlaşan çiftlerimize diyebileceğimiz tek şey ise Allah tamamına erdirsin. Ruh eşinizi bulmuş olabilirsiniz, mümkünse yanından sakın ayrılmayın. Kendinizde fark ettiğiniz değişiklikler olabilir. Örneğin kilo alabilirsiniz, arkadaşlarınızla görüşmekten eskisi kadar zevk almayabilirsiniz, çılgın partilerde tanımadığınız kişilerle flört etmek yerine evde pizza yiyip DVD seyretmek daha keyifli bir faaliyet olabilir. Mutlu bir beraberliğin yarattığı rahatlama ve yumuşama halidir o, korkacak bir şey yok.

Korku demişken, sırf bu ‘minnoşlaşma korkusu’ (psikiyatri camiası ağlıyor şu an) üzerine kurulmuş, Türkiye’de çok az bilinen ancak bir kere izleyenin bir daha bırakamadığı, bağımlısı olduğu, 8,2’lik IMDb puanıyla da göz dolduran bir televizyon dizisi var: ‘You’re the Worst’. (“Senden beteri yok” diye çevirsem olur bence.)

MERHABA GRETCHEN, MERHABA JIMMY
Ana karakterlerimiz Gretchen Cutler ve Jimmy Shive-Overly, 20’lerinin sonları haydi taş çatlasın 30’larının başlarındalar. Gretchen, bir hiphop grubunun menajerliğini yapıyor. Hayatı boyunca klinik depresyonla mücadele etmiş. O düzende insanları mümkün olduğunca kendisinden uzaklaştırırsa hem başkalarını kırmayacağını, hem de kendisinin kırılmayacağını düşünüyor. Çünkü özellikle depresif zamanlarında, Gretchen’la yaşamak zor. Dolayısıyla onun da bütün hayatı boyunca en iyi arkadaşı olan ve her halini bilen Lindsay dışında kimseye müdanası yok. Lindsay evli ama mutsuz. Hayatı boyunca annesi tarafından itilip kakılmış, daha güzel, daha zeki, daha başarılı, daha zengin bir adamla evlenen kız kardeşinin gölgesinden bir türlü kurtulamamış.

Jimmy ise ilk romanı büyük sükse yapan, sonrasında gelen tıkanmadan bir türlü kurtulamayan İngiliz bir yazar. İşçi sınıfı ailesinden çıkan ilk ve tek “okumuş” insan olarak sürekli bir kabullenme/kabullenilme sendromu yaşıyor. Örneğin babasını bir yandan küçümsüyor, bir yandan da onun ilgisini çekmek için elinden geleni yapıyor. Kadınlar kendisini sevsin, özlesin istiyor, iyi bir sevgili olabileceğini biliyor. Ama kırık kalbi dolayısıyla “İlişki de neymiş, meh!” havalarında dolanıyor. Onun (kabul etmese de) en iyi arkadaşı da evinde yaşamakta olan Irak gazisi Edgar. Edgar travma sonrası stres bozukluğu yaşıyor, hatta sanki aklı biraz gidip geliyor.

BEN SENİN TRAVMANI SEVDİM SEVGİLİM
Daha fazla ayrıntı vermeme gerek yok zira anladınız. Evet, karakterlerimizin hepsinin ayrı bir sorunu, bir sıkıntısı var. İnsanların sürekli pozitif olmaya şartlandırıldığı, olumlamalara boğulduğu bir dönemde, bu bile yeter bence ‘You’re the Worst’ü sevmek için. Nihayetinde hangimiz dertsiziz ki? Dahası farkındaysanız bu negatif vaziyetlerin yarattığı muhteşem kara komediden bahsetmedim bile…

Gün oluyor devran dönüyor, Gretchen ve Jimmy’nin bir düğünde tanışmasıyla bu dörtlü bir araya geliyor, olaylar gelişmeye başlıyor. Özellikle Gretchen o güne kadar hep kötü ilişkiler yaşamış bir insan olarak, bu kez işler kötü gitmeyince bir gariplik olduğu hissine kapılıyor. İşlerin iyi gitmekte olduğunu sürekli inkâr ederek, hatta bana sorarsanız düzeni kendi kendine bozmaya çalışarak Jimmy’siz hayatının daha iyi olduğunu başta kendisi olmak üzere herkese ispat etmeye çalışıyor. Ancak nafile…

Zaten zamanla (daha net konuşmak gerekirse ikinci sezonun sonunda) o da Jimmy’nin kıymetini ve Jimmy+Gretchen’ın Gretchen’dan daha büyük olduğunu anlayacak. Ya da az evvel literatüre armağan ettiğimiz ifadeyle söylemek gerekirse, ‘minnoşluk korkusu’nu üzerinden atıp ilişkide olmanın değişikliğinin, rahatlığının, yumuşaklığının tadını çıkarmaya başlayacak.

Çok uzattım, toparlıyorum: Dizi genç, dizi güzel, dizi komik, dizi duygusal, ‘You’re the Worst’ü izleyin. Bir de bağlanmaktan, minnoşluktan çekinmeyin. Çünkü minnoşluk mutlu bir ilişkinin fıtratında var.

Dizinin müziği de mevzuya çok uygun; "Seni nasılsa terk edeceğim, nasılsa o kapıdan çıkıp gideceksin" diyor şarkının sözleri...