Güncelleme Tarihi:
Bir kere o çaylı, börekli sohbetlerin yerinde yeller esiyor artık. Sitenin içinde küçük bir salonda toplanılıyor. Kalabalık, havasız bir ortam. Katılımcılar birbirlerinin ne adlarını biliyor ne de hangi dairede oturduklarını. Dahası, nihayetinde apartman yönetimi; oy verecek ve yönetilecek insan sayısı belli, apartman sakinlerinden toplanabilecek ve harcanabilecek para belli, yapılabilecek hizmet belli, değil mi? Değilmiş! Öyle gruplaşmalar, öyle suçlamalar, öyle tartışmalar yaşanıyormuş ki meğer Tayvan meclisindeki görüşmeler filan hiç kalır yanında.
APARTMANIMIZIN İRADESİ TECELLİ ETTİ
Salonda hangi adaya oy vereceği belli olmayan tek kararsız seçmen olarak yaşadıklarımı anlatabilmem ise mümkün değil. O kamplaşma ortamında tarafınızı seçmediniz mi vay halinize! Biri sağ kolumdan çekti biri sol kolumdan. Biri elimi sıktı, öbürü kahve ikram etti. “Siz yönetimden memnun musunuz?” diye ağız arayan mı istersiniz, eski yönetici hakkında düpedüz küfreden mi? Taraf olmadım diye bertaraf oluyordum az daha. Neyse, sağ salim bitti seçim. Muhalefetin adayı birkaç oyla önde çıktı. Destekçileri sevindi, kucaklaştı; tebrik, neşe gırla gitti.
Toplantıya müteakip kendimi apar topar dışarı atarken şunu düşündüm: Apartman yönetimi de olsa ülke yönetimi de, belediye encümeni de olsa ihtiyar heyeti de sonuçta siyaset her seviyede siyaset, iktidar her seviyede iktidar. Birileri hizmet verdiği iddiasında; başka birileri önüne gelen hizmet, cebinden çıkanın yarattığı beklentileri karşılamadı mı tepki veriyor. Sonra da kavga çıkıyor.
KONUMUZ BAŞKAN'IN İÇ ÇAMAŞIR TERCİHLERİ
Peki hep böyle mi olmak zorunda? Siyaset, hangi kademede olursa olsun, hep gergin, hep kavgalı, hep asık suratlı mı olacak? Dünyanın her yerinde kaide böyle midir? Hayır efendim değildir! Bunun en son örneği de ABD Başkanı Barack Obama’nın, Seinfeld dizisiyle efsane olan komedyen Jerry Seinfeld’le yaptığı 20 dakikalık kahve sohbetidir.
Videonun tamamını ‘Comedians In Cars Getting Coffee’ üzerinden izleyebilirsiniz. Ancak özet geçmek gerekirse, Obama, Seinfeld’le sohbetinde yer yer kendisiyle, yer yer başka siyasetçilerle, yer yer de sistemle dalga geçiyor. Ne yapsa Gizli Servis’e bahçe kapısını açtıramıyor, bir noktada iç çamaşırı tercihlerini bile anlatıyor. Velhasıl adamlar sen-ben gibi kahve sohbeti yapıyor.
VE KARŞINIZDA VİİİİİPPP!
“Münferittir canım” diyecekler için bir başka tokat gibi örnek? 'VEEP'! Yine Seinfeld’den tanıdığımız Julia Louis-Dreyfus’ın başrolünde olduğu, absürt mü absürt bir komedi…
Öncelikle 'veep' ne demek? İngilizce ‘başkan yardımcısı’ anlamına gelen ‘vice president’ genellikle ‘VP’ (vi-pi) diye kısaltılıyor. Günlük konuşmada ise yuvarlak hesap ‘viip’ diye anılıyor başkan yardımcıları.
Dizi adından da anlaşılabileceği gibi bir kadın başkan yardımcısının komik maceralarını anlatarak başlıyor. Macera dediysek öyle ahım şahım şeyler olmuyor aslında. Sıradanın komikliği, Beyaz Saray ortamlarına taşınıyor daha ziyade.
(Paragraf sonu notu: ABD’de başkan yardımcılığı, genelde başkanlığa kıyasla çok daha önemsiz, karar yetkisi çok daha zayıf bir pozisyon olarak değerlendirilir. Başkanların özel kalemlerinin yahut first lady’lerin bile ülke yönetimi üzerinde başkan yardımcısından daha etkili olduğu söylenir. Dizinin temel mavrası da buradan yürüyor aslında.)
İNGİLİZ TADINDA AMERİKAN YAPIMI
Dizi bir Amerikan yapımı olmasına rağmen aslında tam bir İngiliz komedisi. Yaratıcısı Armando Iannucci, İngiliz siyasi komedi dizisi ‘The Thick of It’ ile sinema uzantısı ‘In the Loop’a da imza atmış. İki dizinin senarist kadrosu da ortak. Dolayısıyla hızlı hızlı konuşulan diyaloglar, birbirlerine boş gözlerle bakan insanlar, Amerikan komedilerinin sevimsiz öğesi kahkaha efektinin yokluğu filan var bu dizide. Güzel şeyler bunlar; siyasi satire hasret kaldığımız şu günlerde fazla fazla güldüren şeyler.
Bu arada klişeye düşmek pahasına şunu söylemem lazım: Bizim memleket siyasi satirin kitabını döndüre döndüre, üç beş kez yazmıştır. Bizden önceki nesiller, devlet büyükleriyle komedyenlerin, karikatüristlerin arasındaki ilişkileri tatlı tatlı anlatırlardı. Bizim nesil ‘Plastip Show’ izlerdi her akşam haberlerden sonra, cuma akşamları ‘Olacak O Kadar’ ile gülerdi.
APARTMAN TOPLANTILARI KEYİFLİ GEÇSİN!
Günümüzde ise mizah dergilerine ve duvarlara döküldü iş. Eleştiriye tahammül seviyelerinin gittikçe alçaldığı bir ortamda espriler inceldikçe inceldi, ortak zekâ ise keskinleştikçe keskinleşti.
Lakin fena mı olur daha fazlası da olsa? Komedyenlerimizle devlet büyüklerimiz karşılıklı kahveler yudumlayıp kahkahalar atsa? Ülkemizde siyasetin bu rahatlamaya ihtiyacı var. Aksi takdirde apartman toplantıları bile meydan muharebelerine dönüşüyor.