Güncelleme Tarihi:
BİR 'BÜCÜR' ÇILGINLIĞI Kİ...
Bundan sonrası tufan… Röportajla ilgili haberler Guzman’ın yakalanmasıyla ilgili haberleri solda sıfır bıraktı. Bücür’ün videoda giydiği mavi çiçekli gömleğin benzerlerinin satış rekorları kırmasından, Rolling Stone haberi yayınlamadan önce Guzman’dan onay alınmasının gazetecilik etiğine ne denli aykırı olduğuna kadar farklı kulvarlarda yüzlerce haber yapıldı.
SEAN PENN, NE YAPTIN SEN?
Ancak en çok Sean Penn konuşuldu. En başta aşırı süslü, dolambaçlı anlatım tarzı nedeniyle eleştirildi. Sonra sorduğu soruların sığlığı, haberde Guzman’dan çok kendisinden bahsetmesi dalga konusu oldu. Ama belki de en fazla ve en sert eleştirilen yanı, yaptığı işi bir gazetecilik faaliyeti olarak nitelendirmesiydi.
Zira Meksika gazetecilerin çalışma koşullarının en kötü olduğu ülkelerden biri. Uyuşturucu kartelleri sık sık gazetecileri katlediyor. Örneğin sadece Guzman’ın patronu olduğu Sinaloa Karteli’nin son 10 yılda 17 gazeteci öldürdüğünü biliyor muydunuz? Bütün bunlar olurken Sean Penn’in haberinin öznesiyle arasına bir türlü mesafe koyamaması, hatta karteli romantize etmesine gösterilen tepkiler kimseyi şaşırtmamalı.
ÖVMELERE DOYAMAMAK
Yazıda Penn, Guzman’dan “Meksika’nın ikinci başkanı” diye bahsediyor; “bir teslimatta son yaşandığında hatalı kişinin kafasına sıkmasıyla tanınan soğukkanlı bir pragmatist” ya da “Sinaloa’nın dağlarında ihtiyaç duyulan hizmetleri karşılayan Robin Hood benzeri bir figür” gibi sıfatlar kullanıyor; Guzman’la karşılaşma anında kendisini bir “yoldaş gibi” kucakladığını, şakacı bir insan olduğunu yazıyor. Ortada bir suç varsa bunun toplumun her üyesi tarafından paylaşıldığını, uyuşturucuyu satın alanların da aynı şekilde suçlu olduğunu kabul etmemenin ikiyüzlülük olduğunu anlatıyor. Özetle baştan sonra hayranlık dolu bir metin okuyoruz ki internet sitesindeki uzunluğunun 18 sayfa olduğunu düşünürsek destan demek az kalır. (Sabrınız varsa buradan okuyabilirsiniz.)
PABLO ESCOBAR'I BİLİR MİSİNİZ?
Penn’in sohbet arasında Guzman’a sorduğu bir soru var: “Pablo Escobar’la hiç tanıştınız mı?” Bu sorunun yanına Guzman’ın bıyıklarıyla çiçekli gömleklerini ve Penn’in tasvirlerini de katınca akla ister istemez geçtiğimiz yazın en popüler ve en sürükleyici dizisi ‘Narcos’ geliyor.
‘Narcos’u bir cümleyle özetlemeye kalksak, “ABD Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi’nin (DEA) Kolombiya’daki Medellin Karteli’yle mücadelesini Ajan Steve Murphy’nin gözünden anlatıyor” diyebiliriz ama bu aslında yanıltıcı bir özet olur. Zira bu saikle başlayan dizi bir anda “Pablo Escobar’ın hayatı”na dönüşüveriyor.
Escobar’ın çocukluğu; annesiyle, eşiyle, çocuklarıyla olan ilişkileri; siyasete atılma hevesleri; hapiste geçirdiği sürede işleri yönetme biçimi; beraberindekilere yönelik tavırları… 1993’te Medellin’de bir operasyonda öldürülen Pablo Escobar, Wagner Moura sayesinde yeniden kanlı canlı bir insana dönüşüyor.
ÖYLESİNE KARİZMATİK, ÖYLESİNE BABACAN
‘Narcos’daki Escobar’la Penn’in çizdiği Guzman portresi arasında inanılmaz benzerlikler var. İki karakter de fazlasıyla karizmatik tipler örneğin. Guzman gibi Escobar’la da el sıkışmanın, göz göze bakışmanın bir lütuf olduğunu hissediyoruz. İkisi de kazandığını (daha doğrusu kazandığının bir kısmını) fakirlere dağıtan yufka yürekli Robin Hood insanları. İkisinin de aileden gördükleri kadınlara yönelik tavırları birer şövalye gibi. O kadar ki Escobar karısıyla mükemmel evliliğini sürdürürken, daha sıra dışı fantezilerini gazeteci metresiyle hayata geçiriyor. Hatta metresi, karısı hakkında kötü konuşunca kadını öldürmekten beter ediyor.
Dahası ikisi de bir yandan şiddet yanlısı insanlar olmadıklarını bağırırken, diğer yandan beğenmediklerini kafalarına sıktı(rdı)kları kurşunlarla oracıkta infaz etmekten zerre kaçınmıyor. Ama en önemlisi her iki anlatıda da “Zavallılar başlarına neler neler geldi… Yoksa onlar ister miydi uyuşturucu ticareti yapmak? Hem toplumun hiç mi suçu yok canım?” mesajı kuvvetle hissediliyor.
İKTİDAR MERAKINI BAŞKA ŞEYLE KARIŞTIRMAYALIM
Belki toplumun da suçu vardır, evet. Nihayetinde hiç kimse kötü doğmaz, doğar doğmaz da kötü olmaz. Ancak suça bulaşmanın bir tercih meselesi olduğunu kabul etmeliyiz. Dahası bu adamların romantik ön yüzlerinin arka planındaki iktidar açlığını görmeliyiz. Kazandıklarının bir kısmını fakirlere dağıtmalarının nedeni hayırseverlikleri mi yoksa halktan gelecek muhalefet ihtimalini zayıflatma, iktidarlarını sağlamlaştırma, hatta bir adım ileri taşıma arzuları mı? Bazı kadınlara baş tacı, diğerlerine çöp muamelesi yaptıklarında kadına kıymet veren insanlar olduklarını söyleyebilir miyiz? İnsanları sorgusuz sualsiz öldürmek hangi düzen arayışıyla, hangi pragmatizmle açıklanabilir?
Sözü daha fazla uzatmayalım. Popüler kültürün tüketim zevkine kapılmadan şunu söyleyebilmemiz gerek: Suçun, şiddetin, tacizin bahanesi yok.