Güncelleme Tarihi:
Bu hal ve gidiş haftanın geneline yayılınca, insan sinirlenip üstüne yazı yazacak konu da bulamıyor. Nihayetinde sanattır, edebiyattır, sinemadır filan, baskı altında çok daha şevkle gelişen; Muhsin Bey'in bir-iki gram potas görmüş çiçekleri gibi coşuveren şeyler ya... Hayatın tatlılığı ile yaratıcılık ters orantılı.
Dizi yapımcıları da yaşıyor bazen bu yaratıcılık tıkanmasını. Öyle durumlarda en kolay çözüm bitpazarına nur yağdırmak. Artık rahmetli bir yazarın birkaç yüzyıl önce yazdığı bir romandan mı aparılır, klasikleşmiş bir sinema filmi günümüze mi uyarlanır ya da zamanında çok tutulmuş bir dizinin "devamı" mı çekilir; muhtelif çözüm önerileri mevcut...
DOLU EV DAHA DA DOLMUŞ AMA...
Bu tür eskiye rağbet yapımların benim sayabildiğim sonuncusu 'Fuller House'. Çocukluğumuzda 'Bizim Ev' diye bildiğimiz (Hatta sanki daha da önce 'Bir Ev Dolusu' muydu?) 80'lerin ve 90'ların efsanesi 'Full House'un yenisi bu dizi. Stüdyo 'Full House'un efsane kadrosunun neredeyse tamamını bir araya getirmeyi başarmış, üzerine de iki-üç yeni yüz eklemiş ve olmuş size 'Fuller House'.
Önce minik bir not düşeyim: 'Full house' İngilizce 'dolu ev' demek, 'fuller house' ise 'daha dolu ev' anlamına geliyor. Aynı zamanda evin en büyük kızı DJ'in (Candace Cameron'ın adının sonuna Bure gelmiş bir de) evlendikten sonraki soyadı da Fuller. Dolayısıyla gelsin iki anlamlılık, gelsin zekice espriler, değil mi? Maalesef değil.
KABAK BİLİR MİSİNİZ, KABAK?
'Fuller House', 'Full House'un ye ye bitmeyen ekmeğinin son kırıklarını parmağı tükürükleyip masadan toplayıp ağza atmak üzerine kurulmuş, hiçbir iddiası olmayan bir yapım ne yazık ki. Konusu bile aynı, sadece karakterlerin cinsiyetleri çaprazlanmış. Eşini kaybeden ve üç kızıyla kalan, çocuklarına arkadaşlarının desteğiyle yeni bir yuva veren baba gitmiş yerine eşini kaybeden ve üç oğluyla kalan, çocuklarına arkadaşlarının desteğiyle yeni bir yuva veren anne gelmiş. Gerisi aynı acemilikler, aynı şaşkınlıklar, aynı durum komiklikleri… İlk bölümün adı bile aynı.
Ama olmamış. 13 bölümlük ilk sezon yayınlanmadan önce çıkan promosyon haberlerini okuduğumda, bütün bu aynılıklar sayesinde yıllardır görüşmediğim eski bir dostla kucaklaşacağım, o mutlu tanıdıklığı hissedeceğim beklentisiyle dolmuştum. Bölümlerin tamamını izledikten sonra ağzımda kalan tat ise üzgünüm ama Cucurbita ailesi üyeleri kaynaklı oldu. (Bkz: Aşağıdaki görsel)
ŞİMDİ YENİ ŞEYLER SÖYLEMEK LAZIM
Zaten diyaloglarda da o kadar çok 'Full House' göndermesi var ki diziyi piyasaya sürenlerin de yeni bir şey söylemek heveslisi olmadığını düşündürüyor. En başta evin en küçük kızı Michelle'in "New York'ta moda kariyerini sürdürdüğü için" aile toplantısına katılamadığı söylenerek Mary-Kate ve Ashley Olsen kardeşlere yönelik tepki dile getiriliyor. (Yoklukları hissediliyor diyeceğim ama varlıkları da çok bir şey katar mıydı diziye şüpheliyim.) Sonra ikizlerin markasını taşıyan bir elbise üzerinden "Aman çok pahalı! Şimdi anlaşıldı neden oyunculuğu bıraktıkları" diye bir kez daha gündeme getiriliyor aynı konu.
Stephanie'nin (Jodie Sweetin çok mu değişmiş, hiç mi değişmemiş karar veremedim) sürekli "How rude!" (çok kabasın), Jesse Dayı'nın (John Stamos hâlâ çok yakışıklı) ise sürekli "Have mercy!" (merhamet et) demesi, Baba Danny Tanner'ın (Bob Saget'ı yolda görsem tanımazdım) temizlik hastalığı gibi imza özellikleri abartıla abartıla göze sokulmuş. (Bu arada bu sürekli tekrarladıkları imza sözler, zamanında diziye yapılan dublajda kayıp mı olmuştu, yoksa ben mi bugün hatırlayamıyorum bilemedim onu...)
DUYGULARIMLA OYNADILAR EY AHALİ
İnanmıyorsanız tüy diken şu diyaloğa buyurun: Danny ve Becky'nin sabah programı 'Wake Up San Francisco'nun 20 küsur yıldan sonra bir özel bölüm çekeceğinden bahsediliyor. Kızlardan biri Danny'e mealen, "20 sene sonra işiniz mi yok da ekibi topluyorsunuz, insanlar izlemez ki aynı şeyleri" dediğinde Danny'nin savunma olarak her zamanki bilen adam tavrıyla, "kalplerde taht kurmuş bir kültür ikonu olmak"tan bahsedişi var ki dizinin çocukluk duygularımızı sömürme amaçlı bir tuzak olduğunu hissetmeden duramadım.
Sonuç? İnternette binlerce aşırı sevimli 'Full House' videosu varken (Yalnız bir de aynı isimde Taylandlı bir müzik grubu var, onların kliplerine dalmayın sakın!) sırf nostalji olsun diye 'Fuller House' izlemeye gerek yok. Yok illa izleyeyim derseniz de beklentinizi düşürüp öyle oturun televizyonun karşısına. Zira yoksası mutsuzluk…