Güncelleme Tarihi:
Bu gün ülkenin birbirinden farklı illerinde yaşayan kadınlar sosyal medya aracılığıyla önemli uzmanlardan çocuk büyütmeye dair görüş, yaklaşım ve metot öğrenebiliyorlar. Doç. Dr. Saniye Bencik Kangal hem bir akademisyen hem de deyim yerindeyse geniş kitleleri etkileyebilen bir sosyal medya fenomeni. Kendisiyle ebeveynlere yaptığı kılavuzluğuna dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Saniye Hanım sizi tanıyabilir miyiz?
Uzun bir öğrenim hayatım oldu. O kadar uzun ki hala devam ediyor. 2003 yılında Hacettepe Üniversitesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü’nden mezun oldum. Sağlık Bilimleri Enstitüsü Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Programı’ndan 2006 yılında yüksek lisansımı, aynı programdan 2010 yılında doktora derecelerini aldım. 2011 yılında öğretim görevlisi, 2014 yılında yardımcı doçent, 2017 yılında doçent oldum.
Halen Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktayım. Aynı zamanda Çocuk Gelişimi Bölümü bünyesinde normal gelişim gösteren ve üstün yetenekli çocuklar ve aileleri için gelişim takibi, danışmanlık ve eğitim hizmeti sunmaktayım.
Çocuk ve oyun, çocuk edebiyatı, üstün yetenekli çocuklar, okul öncesi eğitim alanlarında teorik ve pratik çalışmalar yürüterek, ilgili alanlarda ailelere ve eğitimcilere yönelik seminerler, hizmet içi eğitimler vermekte ve atölye çalışmaları düzenlemekteyim. Mesleğimi çok ama çok seviyorum. Ama daha çok sevdiklerim var bu hayatta. Oğlum ve ailem…
Ne zaman anne oldunuz? Sosyal medyada yüz binlerce takipçiniz var, nasıl başladı bu yolculuk?
2013 yılında sıfatların en güzelini alarak “anne” oldum. O dönemlerde sosyal medyada birçok anne deneyimlerini paylaşıyor ve ben bir kısmından faydalanıyorum. Benim de o zamanlar “Sanish ne yapmish” isimli bir blogum vardı. Çünkü yazmayı, paylaşmayı hep sevdim ben. Bu blogun ve Instagram sayfamın adını ve içeriğini değiştirmeyi düşündüm. Bu düşünceyle 2014 yılında akademisyen anne isimli instagram hesabında (@akademisyenanne) bilgilerimi deneyimlerimle harmanlayarak, anneler ve anne adaylarıyla paylaşımda bulunmaya başladım. Paylaşımlarım bir çok farklı sayfada yankı buldu ve anne çocuk kategorisinde popüler sayfalardan birisi oldu. Ama bu işi çok ciddeiye aldım ben. Beni takip eden her bir ebeveyne karşı bir sorumluluğum olduğunu düşünerek haftalık paylaşım planları hazırladığım zamanları biliyorum. Hala içerik üretmek, bir fayda sağlayabilmek için çok kafa yoruyorum. Çünkü benim için her bir takipçim çok özel…
Saniye Hocam çocukla oyun oynamak, özellikle kent yaşamı içerisindeki günümüz ebeveynleri içerisinde, adeta bir mecburiyet... Zira sokak neredeyse bitti. Ebeveynlerin çocuklarına en iyisini verme arzusu, çocuğun sünger gibi çeken beyniyle birleşince, ortaya oyunlara dair önemli bir ihtiyaç çıkıyor. Malum menüyü devamlı yenilemeliyiz. Ebeveynlere oyun kurmaya dair bir çerçeve önermenizi istiyorum; nasıl ve neye göre oyun kurmalı ebeveynler?
Oyun seçerken önemli olan iki faktör vardır. Bunlardan ilki “çocuğun ilgisi” ikincisi ise “gelişim düzeyi”dir. Seminerlerimde de sık sık bu konuya değinirim. Çocuk ilgisi olan nesneye yönelir ve çocuğun ilgi duyduğu nesne tehlikeli değilse oynanabilir. Örneğin çocuklar plastik leğenlere, elektrik süpürgesine, kaşıklara, tencere tavalara bayılırlar. Ve bunların hepsiyle harika oyunlar üretilebilir. Annelerimiz babalarımız bu konuda aslında oldukça yaratıcı. “leğenle oynanır mı hiç bırak onu yerine” demek uygun olmayan bir tutum. Onun yerine ‘hadi leğene su doldurup içine top atalım sonra da kepçeyle topları yakalayalım demek” daha doğru olacaktır. Ne var sanki leğenle oynasa değil mi? İşte çocuk ilgilendiği nesneyle oynadığı zaman hem eğlenir hem gelişimi doğal ortamda, yaparak yaşayarak ve sevdiği aktiviteyle desteklenir.
Peki gelişim düzeyinin oyunla ilişkisi?
Diyelim ki sosyal medyada tavşan olma oyunu gördünüz. Tavşan olup geometrik şekillerin üzerine zıplıyorlar ve kahkahalar havada uçuşuyor. Sizin çocuğunuz neden kahkahalarla zıplamasın değil mi? Hemen elektrik bandıyla yere kare daire üçgen yapıyorsunuz ama sizin çocuk zıplamıyor, dolayısıyla gülmüyor! Çünkü sizin çocuk daha 15 aylık ve çift ayak sıçrayamıyor! Eee bu da gelişimsel olarak normal aslında. Aslında o ebeveynde sıçramak yerine büyük adımlar atarak bu oyunu oynayabilir J
İşte ebeveynlerimizin bilmesi gereken çocukla oyun oynarken çocuğun gelişim düzeyini göz önünde tutmaktır. Başkasının çocuğu yapıyor diye kendi çocuğumuzu zorlamamalı. Onun ilgi, ihtiyaç ve gelişimi doğrultusunda oyunlar seçmeliyiz. Zaten çocuk büyüdükçe yani 3 yaşı devirdikten sonra kendi oyunlarını seçiyor, bağımsızlığını yavaş yavaş ilan ediyor.
Aslında çocuğunu iyi gözlemleyen bir anne-baba çocuğun büyüme sürecini gayet güzel anlamlandırabiliyor. Fakat bunu bir parça daha bilinçli yapmak isteyenler ya da akıllarında soruları olan ebeveynler için bir tavsiyeniz olabilir mi?
Çok güzel bir soru...Türkiye’nin dört bir yanında devlet hastanelerde çocuk gelişimciler hizmet veriyorlar. Ek bir ücret ödemeden, aileler altı ayda bir gidip çocuğunun gelişimiyle ilgili bilgiler alabilir, sorularına en doğru kaynaklardan cevap bulabilirler. Burada vurgulamak isterim ki en doğru kaynak internet değildir!
Çocuğu tüketen değil kendi oyununu da üreten biri olarak büyütmemizin yöntemleri nelerdir?
Öncelikle ebeveynlerin önemli bir kısmında şöyle bir yanlış algı olduğunu belirterek bu soruyu cevaplamaya başlamak istiyorum. “Bu çocukla oynarsam tek başına oynamayı hiç öğrenemez.” Bunun yanlış bir düşünce tarzı olduğunu düşünüyorum. Çünkü çocuk özellikle 3 yaşına kadar tek başına vakit geçirebilecek, uzun uzun oyunlar kurup tek başına oynayabilecek olgunlukta değil. Hele ki yaşamın ilk 2 yılının “temel güven” gelişimi açısından önemini düşündüğümüzde anne- çocuk arasındaki olumlu etkileşimin değeri paha biçilemez. Peki bu olumlu iletişim ve etkileşim nasıl kurulacak elbette ki oyunla. Ama oyun dediğimiz de yanlış anlaşılmasın. İlla ki ponponları maşayla tutup kaba atmak gibi kuralları materyalleri olan oyunlardan bahsetmiyorum. Aslında çocuğun her anı bir oyun. Annesinin yüzünde elini gezdirip burnuna birden biip yapması, evde oynanan kovalamacalar, boğuşmalar, yerde yuvarlanmalar en güzel oyunlar arasında aslında.
3 yaştan sonra çocuk yavaş yavaş kendi kendine vakit geçirmeye, -mış gibi oyunlar oynamaya, oyunlar kurmaya başlıyor. Oyuna sizi dahil etse bile rolünüzü çocuğunuz dağıtıyor. Hatta repliğinizi bile söylüyor.
Başta da söylediğim gibi önemli olan gelişim bilgisi. 2 yaşındaki normal gelişim gösteren bebeğin tek başına uzun süreli oyun oynamaması da normal 4 yaşında ki çocuğun oyunda repliğinize kadar vermesi de.
Yani hep söylediğimiz gibi çocuğumuz hayatının ilk yıllarında ebeveyne bağımlı ama ilerleyen yıllarda yavaş yavaş bağımsızlaşıyor. Önemli olan bebeklik döneminde her türlü ihtiyacını (oyun da buna dahil) karşılayabilmek.
Neden bu kadar önemli oyun Saniye Hocam; bu durumun gelecekte çocuğun yaşamına ne gibi katkıları olabilir?
Aslında çocukla oynamak onu anlamanın, onun dünyasına adım atmanın bir yolu. Anne ve babasıyla güvenli bağlar kurmuş bir çocuğun yetişkinlik döneminde kendine güvenen, bağımsız kararlar verebilen, verdiği bu kararların arkasında durabilen, farklılıklara saygı ile yaklaşabilen bireyler olmasını bekliyoruz. Köklerinden hissettiği güvenle bağımsız adımlar atabileceğine inanıyoruz.
Sadece gelecek için değil, çocukluk insanın hayatının önemli bir zaman dilimi, niçin mutlu geçirmesin ki, ne güzel oyunla mutlu oluyor çocuklar, ee oynasınlar o zaman, öyle değil mi?
Aynen öyle Derya Hanım...
Sizin oyunla ilgili bir mobil uygulamanız var sanıyorum. Biraz ondan bahseder misiniz?
Evet bana mutluluk veren işlerden birisi de akademisyen anne uygulaması oldu. Bu uygulamada ebeveynlerin evde oynadıkları oyunları paylaşabilecekleri ve birbirlerine yorumlar bırakabilecekleri bir “oyun duvarı” var. Ayrıca benim oyun videolarım, materyal geliştirme önerilerim, çocuk gelişimine yönelik bilgilendirici içerikteki videolarım da ayrı bir sekmede yer alıyor.
Aslında çok kollektif çalışan bir uygulamadan bahsediyorsunuz?
Aynen öyle. Akademisyen anne uygulaması aslında bir ilke imza attı. Ebeveynlerin birbirleriyle oyun paylaşabilmesi ve sadece çocuk ve oyuna yönelik olarak hazırlanmış olması yönleriyle Türkiye’deki hazırlanmış ilk mobil aplikasyon oldu. Tabi bunda eşimin ve nokta ajansın tartışmasız emeği çok... Böyle bir işte imzamın olması beni inanılmaz mutlu ediyor. Şu anda yüz bine yakın kullanıcısı var. Düşünsenize çocuğumla ne oynasam diye düşünürken yaşlara göre oyunların sınıflandığı sekmeler ve sizin gibi ebeveynlerin oyun paylaştığı bir sistem var. Bir hayaldi bu ama gerçek oldu...
Müthiş bir etki alanınız var sosyal medyada, yüz binlerce ebeveynin yaşamlarına dokunuyorsunuz. Bazen o oyunların, nasıl desem, o çocuklar bir oturuşta bir kilo et yese ondan daha değerli olduğunu düşünmüşümdür. Ne tür reaksiyonlar alıyorsunuz, örneğin çocukla oynamıyorduk farkındalığımız arttı gibi geri dönüşler oluyor mu?
Öncelikle güzel sözleriniz için çok teşekkür ediyorum. Benim sosyal medya macerama devam etmemdeki itici güç onlardan aldığım geri dönüşler aslında. Çok yoğun bir çalışma hayatım var. Bazen ne diye uğraşıyorsun bir de sosyal medyada diye kendime kızarken birden “çocuğumu hiç mutfağa sokmazdım sizden sonra biz de artık birlikte kek yapıyoruz” gibi bir mesaj geliyor. İşte o an diyorum ki “Saniye senin şu yaptığın var ya paha biçilemez devam!” Öyle güzel geri dönüşler alıyorum ki çocuğuma karşı artık daha anlayışlıyım diyenler, çocuğumla sizin oyunlarınızı oynuyoruz çok eğleniyoruz diyenler, iyi ki varsınız diyenler, neşe veriyorsunuz diyenler... Bir insanın hayatına dokunabilmek çok özel bir şey gerçekten... Aşkla yaptığım mesleğimle ve hayatımda edindiğim en güzel sıfat olan “annelik” le birilerine ulaşabildiğimi görmenin, bir anneyi-çocuğu güldürdüğümü hissetmenin hazzı başka hiç bir şeyde yok. Ne mutlu bana, kendimi çok şanslı hissediyor ve sürekli şükrediyorum...
Gelelim benim konuya... Müzelerin, kültür kurumlarının; en az okul kadar, en az aile kadar çocuklara faydalı olduğunu; hem ebeveynleri hem çocukları ‘aynı zamanda’ beslediğini düşünen ve bu yönde çalışmalar yapan biri olarak bu konuda da düşüncelerinizi alabilir miyim?
Müzelerin çocukların gelişimine, bakış açılarına katkısı tartışmasız çok büyük. Ve daha küçücük yaşlardan başlayarak çocuklarımızı müzelere götürmenin önemini her fırsatta vurguluyorum aslında. “Ne anlar 3 yaşındaki çocuk” diye düşünmemek lazım. Artık müzelerde çocuklarla dramalar, oyunlar ve çeşitli etkinliklerde yapılıyor. Yani anlayabileceği düzeyde anlatılıyor. Bununla ilgili yapılmış bilimsel çalışmalar var. Lisansüstü düzeyde açılmış dersler var. Sürekli AVM’lere gitmek yerine müzeleri keşfe çıkmak çocuğumuza zenginlik katmamızın bir yolu. Benim oğlum 4 yaşında ve 4 yıllık hayatında 3 kez Rahmi Koç müzesine gitti. Her gidişinde farklı bir nokta dikkatini çekti. Yaşına ve ilgisine göre her sene odak noktası değişti. Benim bile öyle, her gidişimde bambaşka bir şey görüyorum.
Evet algıladıkları yaşamın sınırları her geçen gün genişlediğinden çocuk aynı kültür kuruma bile gitse,her seferinde bambaşka bir şey öğreniyor. Hem her yere pek çok kere gidiyoruz, müzelere niçin gitmeyelim öyle değil mi?
Aynen Öyle (Gülüşmeler)
Hocam bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederizJ
Ben teşekkür ederim.