Kertenkeleler cirit atıyor, doğal hayat turizme hazırlananlardan daha meşgul

Güncelleme Tarihi:

Kertenkeleler cirit atıyor, doğal hayat turizme hazırlananlardan daha meşgul
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 10, 2004 01:24

Kertenkeleler cirit atıyor, kefaller zıplıyor yılan balığı iskelede yürüyor, doğal hayat turizme hazırlananlardan daha meşgul

Kaplumbağalar, neden karşıdan karşıya geçer? Çin Mabet Ağacı’nın hareketli spermleri olabilir mi? Yavru Caretta Carettalar, büyüyüp yumurtlamaya hazır olunca, doğdukları sahile mi dönerler? Yılanbalığı, göç ederken yolculuğunun bir kısmında karadan da ilerler mi gerçekten?

Böyle bir yolculuktu işte... Kırk yılda bir aklıma gelebilecek bu soruları, doğanın coştuğu Dalyan’da, gerçekten merak ettim.

Dalyan’ın, deniz mi göl mü, her defasında beni yanıltan, sazlıklarla dolu labirentlerinde, ne gök, ne yer, ne de su yerinde duruyor. Halkın ‘şerbet akıyor’ dediği, çam ağaçlarının gübresiyle yağan, bereketli yağmurların ardından, doğa yeniden coşuyor, Kaunos harabelerinde çeşit çeşit kertenkele cirit atıyor, kefaller zıplıyor, yakalanan yılan hayat mücadelesi verirken yuttuğu balığı olduğu gibi çıkarıyor, Caretta Carettalar, İztuzu’nda yumurtlamalarına yakın kanalda dolaşıyorlar... Doğal hayat burada, turizm sezonunu açmaya hazırlanan Dalyan halkından çok daha meşgul.

YEDİ YAŞINDA, ÖRDEKLERİ GÜVERCİNLERİ VE SERASI VAR

İtiraf ediyorum, Dalyan kanıma girdi... Happy Caretta Hotel’in sahipleri Münir ve İlknur’la tanıştıktan sonra, bu daha da ıstıraplı bir hal aldı. Yedi yaşında, tavukları, ördekleri, güvercinleri ve bir de serası olan kızları Bigem’den, doğa üzerine dersler aldım, kauçuk çizmeler giyip, Münir’le birlikte sazlıkların arasındaki bataklıklarda teke (çalı karidesi) süzdüm, İlknur’un arabasına biner gibi teknesi Mık Mık’a atlayıp, tek başına açılmasını sonra da ailesini doyuracak kadar balıkla dönmesini izledim...

‘Duyuyor musun, kızım teneffüse çıktı şimdi’ diyor Münir, göl kenarında otururken. Burada yaşam, gölden insana, insandan göle yansıyor. Dalyan’da, sazlıkların arasında, pancar motorunu durdurup, deniz kırlangıçlarını dinlemek de mümkün, ilkokul müdürünün öğrencilerine konuşmasını duymak da... Turist dolu bir tur teknesi geçerse kanaldan, peşinden de torununu okula götüren ninenin küreklerine asıldığı bir kayık geçebilir...

Teknenin içinde, kanaldan Akdeniz’e doğru ilerliyoruz. Bilal Kaptan, Balık Kapısı’ndan geçerken, Dalyan’da işlerin nasıl yürüdüğünü anlatıyor; ‘denizde yaşayan kefaller, yumurtlama dönemlerinde, daha emniyetli ve ılık buldukları göle gelirler. Yumurtladıktan sonra, tekrar denize dönmek istediklerinde, bu kapı kapatılır ve hepsi balık havuzlarına yönelirler. Yılda 400- 450 ton kefal yakalanır. Burada, bütün balıkçılık Dalko’nun (Dalyan Kooperatifi) denetiminde. Üyelerine, yılda 20’şer kilo bedava balık dağıtır, hasılattan da pay verir. Bizde teknesi olan, aynı zamanda pansiyonculuk yapar, bar işletir, arıcılık yapar ya da zeytini vardır...’

İztuzu kumsalına geldiğimizde, kanal Akdeniz’e açılıp, özgürlüğüne kavuşuyor. Bu anın en sadık şahidi, gece gündüz İztuzu Telekom İstasyonu’nda görev yapan, Muşlu Suphi Bey. Köyceğiz- Dalyan deltasının akla sığmaz manzarası, bir zaman sonra ‘sıkıcı’ olmuş onun için. Halk arasında ‘Radar’ olarak bilinen bu kartal yuvasında yaşayan ve bir hafta boyunca aşağı inmeyen Suphi Bey, uzaktan gördüğü kara parçasını önce Marmaris sanmış, sonra Rodos olduğunu öğrenmiş. Aramızdaki tel örgülere rağmen, bu rüzgarlı kaya parçasının uzandığı olağanüstü coğrafyaya karşı, sıradan hayat bilgileri alışverişinde bulunuyoruz.

Münir’le otelin iskelesinden kaya mezarlarını seyrediyoruz. Dolunaya kadar orada kalıp kalamayacağımı soruyor. Otelde sabah çıkıp akşam dönen, sürüngen meraklısı, yabancı bir grup kalıyor. Yalnız küçük bir sorun var; her sabah temizlik sırasında, bu grubun odalarında, yastıkların kılıflarının çıkarılmış olduğunun farkına varıyor. Yenileri konuyor, ertesi sabah kılıflar yine yok. Münir’in bu muammayı çözmesi bir düzine yastık kılıfına biraz da zamanına mal oluyor. Sonradan, bu grubun, buldukları canlıları, yastık kılıflarına doldurarak otele getirdiklerinin farkına varıyor. Birçok pansiyonda, henüz yaz olmadan, Dalyan kalabalıklaşmadan, buranın doğal hayatını incelemeye gelen ve haftalarca kalan yabancılar var. Kilometrelerce yürüyor, pansiyonlarına daha önce hiç görmedikleri canlılarla dönüyor, büyük bir coşkuyla bunları inceliyor ve doğaya tekrar salıyorlar.

KAUNOS ASLANI VE KÖYCEĞİZ

Bundan iki bin yıl önce, Kaunos’u temsil eden ve bugün Köyceğiz’in sembolü olarak meydandaki çay bahçesinin girişinde duran, Kaunos aslan heykelinin önünden geçerek, göl kıyısına doğru ilerliyorum. Aslan, sağ pençesiyle, Kaunos’a düşman medeniyetleri temsil eden öküz kafasını eziyor. Bugün Köyceğiz’deki bu sakin yaşam, bir zamanların ünlü liman kenti Kaunos’ta olup bitenlere bir ipucu olamayacak kadar uzak.

1940’lı yılların sonuna kadar, böylesine güzel bir doğanın bedeli olarak, Dalyan ve çevresi sıtmayla yaşamak zorunda olan bir bölgeydi. Kaunos da tarihi boyunca sıtmadan çok çekti. Sıtmanın kökü kazındı ama sivrisineklerinki kazınamadı. Kabullenmeseler de Kaunoslular’ın kendilerine ‘yeşil benizli’ dedirtecek kadar hasta görünmelerinin nedeni de buydu. Hellenistik devrin arp ustalarından Stratonikos’a mal edilen küçük bir öykü, bu acıyı ve halkın kabullenmeyişini anlatıyor. Stratonikos, Kaunos sokaklarında, ‘yeşil benizli’ insanların yürüdüğünü görünce; ‘insanların ömrü de yapraklarınkine denkti’ demiş. Halk, bunun kendileriyle alay etmek olduğunu söyleyince de karşılık vermiş; ‘etrafta cesetler dolaşırken, bu kente hastalıklı diyerek, o denli küstah mı olmalıydım.’

Köyceğiz Gölü kıyısında, çimenlerin üzerine oturmuş bir grup öğrenci, saz çalıp türkü söylüyorlar. Göl, sabah olduğu kadar çarşaf gibi değil artık. Kordon’da ağaçlar sallanıyor, balıkçılar oltalarını zaptetmekte zorlanıyor, bisikletliler yalpalaya yalpalaya ilerliyorlar. Köyceğiz Naip Hüseyin Lisesi öğrencileri, dersleri boş kalınca, her zaman yaptıkları gibi, gölün kenarında toplanmışlar. Köyceğiz’in, genç ruhları tatmin edecek, en çok yaşam belirtisinin olduğu yer, bu kıyılar. Kızlı erkekli bu grubun çoğunluğu, her sabah servise binerek, yaşadıkları civar köylerden geliyor. Onlara göre, bu gölün kıyılarında yağmur da güzel, güneş de.

GEZGİN PALMİYE

Bir başkasının, tamamıyla yabancı dünyasına adım atmanın en iyi yanı, sıfırdan başlamanın bazen ne kadar hoş olabileceğini hatırlamak, galiba. Dr. Ragıp Esener’in, 12 yıl içinde 60 dönümlük bir bataklıkta yarattığı ve çoğunu ilk kez gördüğüm subtropik ve tropik bitkiler arasında böyle hissettim. Köyceğiz Gölü kıyısından Ekincik Koyu’na doğru yol alırken, yolun alışıldık manzarasından sivrilen, uzun bir palmiye ağacı göze çarpar. Gezgin Palmiye’dir bu... Genel cerrahlık yapmaya başladığı ilk yıllarda, dört sene boyunca Zambiya ve İngiltere’de görev yapan Ragıp Bey’in kurduğu Palmiye Merkezi’nin tabelası bu palmiye aynı zamanda. Çeşitli nedenlerle üç kere yer değiştirmiş, sonunda buraya yerleşmiş. Dondurucu soğuklara, göl taşkınlarına ve kavurucu sıcaklara rağmen, Ragıp Bey bu vahayı canlı tutuyor.

Onu dinledikçe, buradaki bitkilerin her birinin aslında birer karakter olduğunu düşünüyorum; ‘Gövdesindeki baştan aşağı gül dikenine benzer dikenleri görüyor musun? Bu ağaçlara, Maymun Çıkamaz deniyor. Bunlar da Sikas; 300 milyon yıldır hemen hemen hiç değişime uğramamışlar. Yeryüzündeki en eski bitkilerden olduklarından, bunlara ‘yaşayan fosiller’ deniyor. Tekila içkisi bu bitkiden yapılıyor. Starliçe, Güney Afrika kökenli ve erkeklere verilen tek çiçek...’ Yürüyoruz... Dünyada hareketli sperme sahip, iki bitkiden biri olan Çin Mabet Ağacı’nın, Mısırlılar’ın kağıt yaptığı Papirüs’ün, dünyanın en dayanıklı palmiyesinin yanından geçiyoruz. Ragıp Bey, yere eğilip limon otu koparıyor. Kısa bir süre sonra, limon çayını önüme koyuyor ve ‘Doğu Afrika’da bu çaydan içilirse, sivrisineklerin gelmeyeceğine inanılıyor’ diyor.

Hayat fışkıran Dalyan, günbatımının ardından, mavileşmek üzere... Happy Caretta’nın yanındaki pansiyondan akordeon sesi geliyor. Bigem, kulağıma eğilip, ‘Alman bir kadın bu, her sene gelip çalar’ diye fısıldıyor. Sonra, mandalina ağacına doğru koşarak bir yaprak koparıyor. Anladığımdan emin olmak için, göstererek, ‘eze eze kokla’ diyor. Ağırlaşan oltaların ucundan, zil sesi geliyor. Yakalanan yılan balığı, iskelede yürüyor...

BEN OLSAYDIM BUNLARI YAPARDIM

Dolunayda, Happy Caretta’nın iskelesinden, kaya mezarlarının suya yansımasını izlemek

İztuzu’nda, denizin tuzlu suyundan çıkıp kanalın tatlı suyuna girmek

Bir akşamüstü, Kaunos antik kentine yürümek

Köyceğiz Gölü’nde sazlıkların arasındaki doğal yaşamı izlemek ve dinlemek

İztuzu Plajı’nda, 5.5 km. boyunca yürümek

Radar’a çıkıp, Dalyan- Köyceğiz havzası üzerinde uçuyormuş gibi hissetmek

Kanaldan Akdeniz’e açılıp, Delik Ada koyunda denize girmek

Dalyan’da su yüzüne çıkıp nefes alan Caretta Carettaları izlemek

Zakkumlar açtığında, bisikletle Dalyan’dan İztuzu Plajı’na gitmek

Ayışığında, yakamozların içinde, kürek çekmek

Palmiye Merkezi’nde, daha önce hiç görmediğiniz bitkilerin hikayelerini öğrenmek

Günlük ağaçlarıyla çevrili Yuvarlak Çay üzerindeki salaş, çardak lokantalarda alabalık ya da tandır yemek

İlk rafting denemesini, Dalaman Çayı’nda yapmak

İki kıyı arasında yolcu taşıyan köylü kadınların kayığında, karşıya geçmek

Bir gece, sadece yöre halkının bildiği tenha bir çamur banyosuna girmek.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!