Kamu şeffaflaşmaya direniyordu. Kurul üyeleri kollarını sıvadı, yasa uygulamasına dair bildirilen tüm aksaklıkları takibe başladı. Kamunun ağzından kerpetenle bilgi alan kurulun en çok kapısını çalanlar memurlar, gazeteciler ve İnegöl Cezaevi’nde yatan bir mahkûm. Arkasında başbakanlık iradesinin bulunmasına rağmen, bazı kurumlar kurul kararlarını uygulamamak için akla gelmeyecek cinlikler buluyor. Bir skandalı araştırırken, kurula düştü yolum. İşte yazamadığım haberin ve bilgi edinme hakkımızı teslim ettiğimiz kurulun öyküsü.
Telefonun öteki ucundaki kişi
Galatasaray camiasının saygın isimlerinden biriydi: FIFA İcra Komitesi’ne seçilen ilk Türk, 1950’lerde Galatasaray Adası’nı kulübe kazandıran avukat Necdet Çobanlı. O gün Hürriyet’in manşetini okumuştu. ‘Erol Aksoy’un off-shore operasyonunu yazmışsınız. Benim de anlatacak bir öyküm ve belgelerim var’ diyordu.
Çobanlı’nın anlattığı, 4 milyon dolarlık müthiş bir öyküydü: Faruk Süren’in başkanlığındaki Galatasaray, 30 Temmuz 1999’da maçların TV yayın hakları konusunda Erol Aksoy’un Cine-5’iyle sözleşme imzalamıştı. Ek metinde Cine-5, kulübe üç gün içinde 2,5 milyon dolar, bir ay içinde 1,5 milyon dolar kredi bulmayı taahhüt ediyordu. İşin tuhafı kredilerin toplamı, yayın hakları karşılığında ödenmesi gereken yıllık miktara eşitti.
Çobanlı ek sözleşme metniyle birlikte GS muhasebe defterinin fotokopisini göstererek ‘Aksoy, ABD’deki bankasından Faruk Süren’in şirketi Makine Takım’a 2,5 milyon dolar, Kıbrıs’taki bankasından ise diğer kulüp yöneticisi Mehmet Cansun’un şirketi Kamera Reklam’a 1,5 milyon dolar kredi vermiş. Bu krediler, yayın hakları bedeli gibi Galatasaray’ın kasasına girmiş. Borç kaydedildiği için, kulüp daha sonra 4 milyon doları iki firmaya geri ödemiş’ diyordu.
BANA CEVAP VERMEYEN İKİ KURUMU ŞİKAYET ETTİM
Manşet hayaliyle gözlerim parladı. Derin bir nefes alıp, araştırma için kolları sıvadım. Önce yazılı olarak Galatasaray’a başvurup, sözleşmenin tam metnini istedim. Genel Sekreter Sinan Kalpakçıoğlu ertesi gün cevapladı: ‘Cine-5, BDDK’nın tasarrufundadır, talebinizi yerine getiremiyoruz.’ Bu kez açıkça ‘4 milyon dolara ne oldu’ diye sordum. Cevap gelmedi.
Sermaye Piyasası Kurulu’nda beklememek için Bilgi Edinme Yasası’na başvurdum. ‘Makine Takım’ın işlemi yasal mı, krediyi ödemiş mi’ sorum firmaya aktarıldı. ‘Krediyi herhangi bir kuruma kullandırmadık, zamanında ödedik’ cevabı geldi. SPK uzmanından öğrendiğime göre, kuruma yanlış bilgi vermenin yaptırımı yoktu.
Bu kez TMSF’nin kapısını çaldım. Basın bürosuna sordum: ‘Kamera Reklam’ın, Erol Aksoy’un Kıbrıs’taki bankası TDB’ye 1,5 milyon dolarlık borcu kamu alacakları arasında geçiyor mu?’ BDDK’ya yönlendirildim. Bilgi Edinme’ye sığınıp, web üzerinden başvurdum. Haftalar geçti, defalarca telefon ettim. Nihayet bir uzman, ‘TMSF ilgileniyormuş, zaten ticari sır, bilgi veremeyiz’ dedi. Resmi cevap gelmedi. TMSF’ye ikinci kez, bilgi edinme kapsamında başvurdum. Haftalar geçti, ses çıkmadı.
Değil 90 gün, böyle bir haberi 90 dakikada çıkaramayana basında muhabir gözüyle bakılmaz. Hemen kapının önüne konur. Şefime konuyu söylememiştim. Kovulmadım, araştırmaya devam ettim...
Bilgiye ulaşmak için yeni yol bulmam gerekiyordu. Yasayı okumuştum. Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu, sadece devlet sırrı gerekçesiyle bilgi saklandığında devreye giriyordu. Yine de danışmak için aradım. ‘Bu kural değişti’ dedi telefona çıkan nazik yetkili. ‘Yasanın ruhuna uygun uygulanması için artık sorun çıkan tüm süreçlerde devreye giriyoruz.’
Başvurumu yaptım, bana cevap vermeyen iki devlet kurumunu da şikayet ettim, bu arada beklerken kurulla ilgili
haber hazırlamaya karar verdim.
İLK TOPLANTIDA ÖNLERİNDE 30 BAŞVURU
Bilgi Edinme Kanunu geçen yıl 24 Nisan’da yürürlüğe girdi. Kurul, temmuz ayındaki ilk toplantısında, birkaç başvuru beklerken, 30 dosyayla karşılaşmıştı. Yasa hazırlanırken şeffaflığa direncin devlet sırrıyla ilgili kurumlardan gelmesi beklenmişti. Oysa sorun çıkaranlar diğerleriydi! Sıradan, sırla ilgisi olmayan işler yapan devlet kurumları...
Kurul, ilk toplantısında iki radikal karar aldı: Sicil bilgileri memurdan gizlenemez. Kurul bundan böyle uygulamanın aksadığı her durumda vatandaşın başvurusu üzerine devreye girer. Vatandaş haklıysa ilgili kurumu uyarır. Uyarı dikkate alınmazsa, başvuracağı yasal yollar konusuda vatandaşı bilgilendirir.
Daha sonraki tüm toplantılar vatandaş başvurularına ayrıldı. Kurul, sayısı hızla katlanan başvurulara yetişebilmek için ayda bir yerine, kimi kez dört toplantı yaptı. İç çalışma yönetmeliğini bile onaylayacak zaman bulamadı.
Kurulun dokuz üyesi Yargıtay, Danıştay, üniversiteler ve Barolar Birliği’nin gösterdiği adaylar arasından Bakanlar Kurulu’nca seçiliyor. Başbakanlık, organik bağı olmasa da, kurulun hamisi. Toplantı için salon, sekretarya için destek veriyor. Kurul Başkanı Ruhi Özbilgiç, aynı zamanda Başbakanlık Halkla İlişkiler Müsteşar Yardımcısı.
BİLGİNİN NE KADARINI VEREYİM DİYE SORAN VAR
Kurul, yasa kapsamında bilgi talep eden vatandaşın başvurusu reddedildiğinde ya da cevapsız bırakıldığında, şikayet üzerine devreye giriyor. Vatandaşın talebini değerlendirip, ilgili kurumdan açıklama istiyor. Devlet sırrı sözkonusuysa ilgili kurumdan belgeleri isteyip, inceliyor. Kimi zaman toplantısına o kurumdan bir uzman davet ediyor. ‘Hayır bu sır değildir, açıklansın’ kararı alıyor.
Peki, kararlar uygulanıp kurula sunulan bilgi, vatandaşa aynen iletiliyor mu? Hayır. Bu durumda bile şeffaflığa direnenler mevcut. ‘Mesela vatandaşın dört sorusundan birini cevaplıyorlar’ diyor kuruldan bir yetkili. Dahası var: ‘Bilginin ne kadarını vereyim, diye soran var. Şeffaflık anlayışını devlet kurumlarına şırıngayla zerk etmek mümkün değil. Zamanla olacak.’
Uyarıya karşın yeterli cevap gelmezse, kurul üç yasal yöntemi tavsiye ediyor: Kurumun en üst sicil amirine, idari yargıya başvurmak ya da savcılığa suç duyurusu yapmak. Kurula henüz ‘Savcı ciddiye almadı’ şikayeti gelmemiş.
Kurul Başkanı Ruhi Özbilgiç, hükümetin ve başbakanlığın kanunun uygulanmasında ısrarcı olduğunu üstüne basa basa söyleyerek başvuruda bulunan vatandaşlara sesleniyor: ‘Kurumlara ve kurulumuza başvururken gereken tüm bilgileri verin. Bilgi talebi reddedildiyse 15, hiç cevap verilmediyse 60 günü geçirmeden, yazışmalarınızla bize başvurun.’
HENÜZ GÖRÜŞÜLEMEYEN 67 DOSYA ARASINDAYIM
Gelelim benim GS haberine. Kurula gönderilen toplam 240 dosyadan, henüz görüşülemeyen 67’si arasında bekliyor. Şikayetimden iki gün sonra TMSF’den bir uzman aradı, ayrıntı istedi. Ertesi gün ise kuruldan ‘Başvurunuz TMSF’ye ulaşmamış’ haberi geldi! Karar alınacak, TMSF’ye bildirilecek, aradan 60 gün daha geçecek. Eğer yine ses çıkmazsa savcılığın kapısını çalacağım. Belki yasal işlem yapılacak.
Ve ben hálá hayattaysam bu haberi yazacağım...
REKOR İNEGÖL CEZAEVİ’NDEKİ MAHKÛMDA
Kurula en çok başvuru sicilini öğrenemeyen memurlardan geliyor. İlk 108 dosyadan 20’sini gönderen, İnegöl Cezaevi’ndeki bir mahkûm. Onu TBMM Halkbank Komisyonu’nun gizli oturumunda verdiği ifade nedeniyle Ziraat Bankası’ndaki müdürlük görevinden atılan Mehmet Giritli izliyor. Gazeteciler dördüncü sırada. Toplam aylık başvurular 100’e yaklaştı. Kurulun bilgi almakta en zorlandığı kurumlar ticari sır gerekçesinin ardına saklanan TMSF ve BDDK. Cumhurbaşkanlığı, Genelkurmay Başkanlığı hariç neredeyse her kurum kurul gündemine gelmiş. Kararlara en hızlı yanıt veren ise Adalet Bakanlığı.
KURULDA KİM KİMDİR?(Soldan sağa) Devlet Arşivleri Genel Müdürü Doç Yusuf Sarınay, Danıştay Tetkik Hakimi Çağatay Özcan, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı ve Kurul Başkanı Ruhi Özbilgiç, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Muzaffer Hatipoğlu, Türkiye Barolar Birliği Temsilcisi Muhsin Eren, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Doç. Hasan Nuri Yaşar. Kurul üyelerinden Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Doç. Ahmet Gökçen, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Yavuz Atar ve Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürü Niyazi Güney bu fotoğrafın çekildiği gün çeşitli gerekçelerle toplantıya katılamamıştı. Kurul üyeleri, bu görevleri nedeniyle toplantı başına 36 YTL alıyorlar. Memur olmayan Barolar Birliği temsilcisine ise 72 YTL ücret ödeniyor. Yine de ‘Bu para az’ deyip istifa eden çıkmamış.