Mesude ERŞAN
Oluşturulma Tarihi: Haziran 20, 2009 00:00
Kent yaşamının gerek yetişkinler, gerekse çocuklar için avantajları var. Ancak tıp dünyası, giderek daha fazla, olumsuz etkilerin üzerinde duruyor. Son 10 yıldır, kent yaşamının çocuğun beden ve zihin sağlığı üzerindeki kötü etkilerini ortaya koyan çalışmalar açıklanıyor.
İstanbul’da geçtiğimiz günlerde yapılan 11’inci Ulusal Çocuk Nörolojisi Kongresi’nde de, çocuk nörologları şehir hayatının çocukların beyni üzerindeki zararlı etkisine dikkat çekti. Pek çok bebek ve çocuğun, kentin zararlı uyaranlarına yoğun bir şekilde maruz kalarak büyüdüğü, bu yüzden beyinlerinin sağlıklı gelişim gösteremediği uyarısı yapıldı.
Ulusal Çocuk Nörolojisi Kongresi Başkanı Prof. Dr. Yüksel Yılmaz, çocuk vücudunda gelişimini en geç tamamlayan sistemin sinir sistemi olduğunu söylüyor. “Çocuğun sinir sisteminin gelişimi, anne karnında, doğum ve doğum sonrası dönemde, çocuk ve ergenlikte çeşitli faktörlerden etkilenir. Bazı olumsuz faktörler, beyin ve tüm sinir sistemini etkileyen kalıcı hasarlar oluşturabilir. Hatta bu hasarlar ve hastalıklar, çocuğun tüm yaşamını ve yaşam süresini etkileyebilir” diyor.
Peki kentler yeni değil. Ne oldu da bu kadar zararlı hale geldi? Prof. Dr. Yılmaz, “Tüm dünyada çok hızlı, buna karşın çarpık bir kentleşme yaşanıyor. Kent kimliği olmayan bireyler ileri teknoloji olanaklarını kullanarak bir arada ama yalnız, dev bir panayıra dönüşmüş yerleşim alanında tutunmaya çalışıyor. İşte bu hızlı ve çarpık kentleşme, hızlı teknolojik gelişme ile hayatın tuhaf değişiminden en çok çocuklar etkileniyor. Binlerce yıl destanlar, masallar, ninniler dinleyerek, oyun oynayarak büyümüş insan yavruları şimdi ekran karşısında saatler geçirerek, bedenlerini az kullanarak, yakınlarıyla daha az göz, beden, ses kontağı kurarak, çiçeklerin kokusunu bilmeyerek büyümeyi öğreniyor” diyor.
Lancet, Science gibi köklü bilim dergilerinde bu konuya ait makaleler çıkıyor. Romanya’da yapılan bir araştırma, sosyal uyaran eksikliğinin çocukların zihinsel yeteneğini azalttığını gösterdi. Prof. Dr. Yılmaz, “Uyaran sadece tek yanlı (sadece görsel ya da sadece işitsel) olmamalı. Beynin gelişmesi için farklı nitelikte, uygun uyaranlar gerekiyor. En güzel uyaran, insan ilişkisi, doğa, oyun ve doğru eğitim. Farklı nitelikte uyaranları alan çocuğun farklı beyin bölgeleri birbiriyle ilişki içinde çalışıp gelişir.
MİGREN ARTIYORÇağdaşlaşmanın çocuk beyni üzerindeki tahrip edici etkisinin sonuçları daha net ortaya çıkıyor. Örneğin çocuklarda migren görülme sıklığı artıyor. Çünkü çocuklar da streslerini atamıyor. Romanya’da yapılan araştırmada elde edilen bir başka sonuç da yeterli sosyal uyaran alamayan bebeklerin beyinlerinin bazı bölümlerinin gelişmediği...
Çocuklar sürekli ses, gürültü, egzos dumanı, radyasyon gibi uygunsuz uyaranlara maruz kalıyor. Gezmek için bile evden çıkıldığında bu uyaranların çok olduğu alışveriş merkezlerine gidiliyor. Çocuk, bizzat bedeniyle, beyni ve duygularıyla içinde olacağı bir oyun yerine bilgisayar oyunlarıyla oynuyor. Anne, baba, kardeş, akraba gibi insanlarla ilişkiler azalıyor.
DİL GELİŞİMİ ZAYIFLIYORDil gelişimiyle çevresel faktörlerin ilişkili olduğu kanıtlandı. Sürekli ve uygunsuz aşırı uyarana maruz kalma, doğadan uzak yaşam, insan-insan, çocuk-çocuk iletişiminin yeterli olmaması, oyun yoksunluğu, şiddetin gayet doğalmış gibi medyada ve çevrede yer alması, insanların birlikte yeterli ve kaliteli zaman geçirmemesi gibi etkenlerin zihinsel-duygusal gelişimi sekteye uğratabileceği biliniyor artık. Hatta okulların hava alanlarından,
trafik gürültüsünden uzakta yapılması öneriliyor. Çevresel uyaranlarla dil gelişimi arasında ilişki olduğu da gösterildi. İletişim kurmak için konuşma gereği duymayan, saatlerce TV izleyip, kendi dünyasında yaşayan çocuklar var.
Çocukları nasıl koruyacağız? Prof. Dr. Yılmaz, “Çocuklarımızın aşıları, beslenmesi kadar beyin ve sinir sistemi gelişiminin de önemli olduğunu bilmeliyiz. Eğitim kurumlarının, devletin ve yerel yönetimlerin çocuk sağlığına bakışında da bu nokta etkili olmalı” diyor.
DOĞA EKSİKLİĞİ BOZUKLUĞU DİYE BİR KAVRAM VAR“Doğasızlaşmak” başlı başına bir sorun. Doğada uyaranlar uyumludur. Çoğunlukla stres oluşturmaz. Kentlerde yapılansa, çocukları gürültü, TV, video oyunları ile baş başa, sanal dünyada bırakmak ya da özel dersten özel derse, kurstan kursa koşturmak. Ondan sonra da dikkati dağınık deyip ilaç tedavisine başlıyoruz.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. İlgi Ertem, şunları söylüyor:
“Doğa Eksikliği Bozukluğu dediğimiz bir kavram var. Evrimsel olarak hazır olmadığımız bir ortamda bulunuyoruz. Kentin toksik etkileri de var tabii. Hava kirliliği, egzos gazı beyni etkiler. Örneğin kurşun beyin hücresine giderse, öğrenme yeteneği olumsuz etkilenir ve nöropatiye kadar gidebilir. TV, apartman yaşamı çocuğun hem işlevsel hem de ruhsal durumunu bozar. Çocuk ne kadar ufaksa ekrandan gelen uyaranların zararı o kadar büyük oluyor. Beyin gelişiminin büyük kısmı ilk yıllarda olur. Şefkatle bakım ve uyaran olmadığında, beynin kalıcı bir takım bozuk-luklarla geliştiği görülüyor. İlk 3 yılda, eğitici program dahil, hiçbir TV programının çocuğa yararı yok.