Güncelleme Tarihi:
Çağımızın önde gelen piyano ustalarından İdil Biret, geçtiğimiz cumartesi günü Rumeli Hisarı'nda konser verdi. Eşiyle birlikte oturduğu ve ısrarla ismini vermemizi istemediği adada buluştuğumuz sanatçıyla, Hisar'daki konserinden Kennedy’nin öldürüldüğü gün Boston’daki konserine nasıl devam ettiğine uzanan keyifli bir söyleşi yaptık.
- İsteğiniz üzerine sizinle hangi adada buluştuğumuzu söylemiyoruz. Peki şunu sormak istiyorum; bir ada bir piyanist için ilham kaynağı olabilir mi?
Evet, fevkalade bir yerdeyim. Buradan bahsetmek istemiyorum, gizli tutmak gerek. Öyle bir yer ki burası, duyulması bile insana korku getiriyor bu sakin büyünün bozulması adına. Bana kalsa hep bir adada yaşarım. Birkaç senedir buraya geliyorum, doğanın ve denizin içinde huzur buluyoruz eşimle.
- Her konserinizde birçok bestecinin eserlerinin yer aldığı geniş bir repertuvarınız oluyor. 9 Ağustos'ta Rumeli Hisarı'nda verdiğiniz konserde de böyleydi...
Bu konserde birkaç tane piyano için uygulamalı besteciler vardı, evet. Wagner’in Franz Liszt’in piyanoya uyguladığı müthiş bir uvertürü, ondan önce Rachmaninov’un aşk acısı ve neşesi temalı eserleri vardı. Çok keyifliydi. Birkaç tane Chopin vardı. Yine benim hocamın muazzam piyanistlerden Wilhelm Kempf’in eserlerine de yer verdim.
- Bu eserleri çalarken neler hissediyorsunuz?
Hiçbir şey hissetmezsiniz, müziği dinlersiniz ancak. Yazılan notalara en yakın şekilde çalmaya çalışırsınız, sonra bırakırsınız ve kendiliğinden olur gider. Çok çalışmak lazım. Bazı şeylerin dışında tutarsınız o anı. Zaman ve mekânın dışında kalırsınız. Ama tam uçmamalısınız, çünkü o tehlikeli. Bunu kelimeler anlatamaz.
Herkesin kendi dünyası var. Ben şahsen eserleri yazan insana ne kadar yaklaşabilirim, onu arıyorum. Çok önemli bu. Eserlerin bir mimarisi var ve o mimariyi tam kurmak lazım. Rachmaninov bir konserinden sonra, bir parça için "Ben bu parçayı mahvettim" diyor ve sahneden iniyor. Çaldığı parçada gerilim noktasının bulunduğu notayı kaçırdığı anda, onun için konser mahvolmuş. Bir doğaçlama yapıyorsanız o uçmayı yapabilirsiniz, ama bir eseri çalıyorsanız o parçanın sorumluluğunu sonuna kadar vermelisiniz.
- Doğaçlamayı sevmez misiniz?
Çok severim. Bir tema üzerine de çalabilirim. Belki sizi yönlendirebilir bir yere doğru ama nereye yönelirsiniz, bu bir soru işareti... İnsan değişiyor her gün, vücudundaki kan, dolaşım akışı bile değişiyor, ki burada tam yanıt vermek mümkün değil. Zamana da inanmam ben mesela.
- Fazıl Say bir röportajında Türkiye’de İslamcıların seçimi kazandığını, bakan eşlerinin türban taktığını belirterek "Türkiye’den ayrılmayı düşünüyorum" demişti. Onun bu tepkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence o anda söylenmiş sözler bunlar. Bazı sözlerin üzerinde "Aman!" diyerek durmamak lazım.
ELEKTRONİK MÜZİK MUCİZE DEĞİL
- Piyanolar da zamanla değişim gösterdi. Sizin kullandığınız piyanolarda var mı değişimler?
Evet, çok değişti piyanolar. Ben çok çeşitli piyano kullanıyorum. Alışkın olduğum piyanoları her zaman kullanmıyorum maalesef. Ama yabancılık çektiğinizi hemen unutacaksınız. Benim kafamda hemen pozitif olmak ön plana çıkıyor böyle durumlarda. Kötüyü iyiye dönüştürmek gerek. Negatif olmak işe yaramaz, sadece zaman kaybıdır. Denersiniz iyi olması için, olmazsa olmaz ama iyi olması için çalışırsınız.
- Elektronik müziğin piyano sesi ile karışmasına nasıl bakıyorsunuz?
Bunlar mucize değil. Mozart’ın, Bach’ın yazdığı parçalar mucize. Bunlar teknik bakımdan enteresan bir şeyler yapıyorlar ama yaratıcılık öbür tarafta.
- Peki başka tarz müziklerle, örneğin oryantal, arabesk türleriyle piyano ve klasik bestelerin birleşmesine nasıl bakıyorsunuz?
Onları takip edemiyorum ve orada duruyorum maalesef, o kadar!
Hayır, benim için herkes önemli. Bir tek insan önemlidir diyemem.
- Sahnede seyircilerinizle bağ kurar mısınız?
Evet, kurmak daha iyi ve önemli. Ama eşit oranda müziğinizle ulaşmanız güzel. Bazıları bunu daha iyi alıyor, bazıları iyi duymuyor. Akustik ile alakalı bir durum bu.
Evet, 22 Kasım 1963 tarihinde Boston’da ilk konserimi veriyordum orkestra ile. Başkan John F. Kennedy'nin öldürüldüğü haberi geldi. Birinci parça bitti, konsere devam edip etmeyeceğimizi bilmiyorduk. Orkestranın başkanı "Ben de babamı kaybettim bugün, onun için bitirmiyoruz konseri" diyerek konseri devam ettirdi. Salonda ağlayanlar vardı ama yine de devam ettik. Bu müthiş bir şeydi! Ve Amerika’da bir devlet başkanının ardından devam edilen tek konserdi.
MÜZİĞİN BÜYÜSÜNÜ VEREMEYİNCE ABARTILI HAREKETLER YAPIYORLAR
Ben başka türlü bakıyorum. Muhakkak en sevdiğiniz besteci olmayabilir. Ama dünya müzik tarihinde çok önemli yeri olan, bütün gidişatı değiştirmiş besteciler var. Bach, Mozart, Beethowen, Debussy, Wagner çok önemli, Chopin piyano için çok önemli. Yepyeni şeyler yapıp piyanoyu baştan yaratmış.
- Günümüzdeki piyanistleri nasıl buluyorsunuz?
Dünyada milyonlarca piyanist var. Hatta sadece Çin’de 40 milyon diye bir rakam çıkardılar. Televizyon gerçek ses kalitesini vermiyor, konserler de öyle. Müziğin gerçek büyüsünü tam vermiyorlar sanırım. İşte o noktada hareketlerde, mimiklerde büyük büyük davranarak yansıtmaya çalışıyorlar.
- Popüler müzik kültüründe de bu vardır. Ses yoksa, görüntüyle popüler kültüre hizmet etmek mümkündür. Sizin "büyük hareketler, mimikler" diye nitelediğiniz durum gibi...
Evet, müzik ikinci planda kalıyor ve görüntü ön plana çıkıyor. Ben o şekilde düşünmüyorum müziği.