Ancak, sağlıklı beslenmek kadar önemli olan bir başka husus ise sağlıklı düşünmek. Pozitif düşünün ve gülümseyin.
Kafkaslar’da, 100 yaşının üzerinde olup da hálá dinçliğini koruyan kadın ve erkeklerin, atasözü gibi dillerinden düşürmedikleri bir laf var. Ne zaman kendilerine, ‘Bu zindeliğinizi neye borçlusunuz’ diye sorsanız aynı cevabı alırsınız:
- Öncelikle
‘garingula’ olmamaya borçluyuz. Sizin anlayacağınız bir şekilde ifade etmek gerekirse,
midemizin kölesi olmayız.
Arkasından da, yine atasözü gibi konuşarak şunları ilave edeceklerdir:
- Bak sana nasihatimiz olsun. Çok
yemek adamı az yemekten de alıkoyar. Fazla tamah baş yarar. Yani, fazla yemek, açgözlülük başa bela getirir. Eğer bizim yaşımıza kadar yaşamak ve genç kalmak istersen bu sözlerimizi hiç aklından çıkarma.
Bir başka sihirli formüle de, Azerbaycan’da, Gürcistan’da, Dağıstan’da, Türkmenistan’da gezerken gözlerinizle görüp bizzat tanık oluyorsunuz zaten. O da bir darb-i mesel gibi geziniyor bölge halkının dilinde:
Kahvaltıyı tek başına yap,
Öğle yemeğini dostunla ye,
Akşam yemeğini ise düşmanına ikram et!
Mesaj gayet net ama biz yine de şunları söyleyelim: Kahvaltıyı gayet kuvvetli yap, öğle yemeğini yeterince ye, akşam yemeğini ise mümkün olduğu kadar gündemden kaldır.
SOFRADAN YARI AÇ KALKMAK
Kafkasya’da öğrendiğim en önemli şeylerden birisi de şu:
‘Her kim ki çok yaşamak ve genç kalmak istiyor, öğle ve akşam yemeklerinden yarı aç kalkmalıdır. Sofradan kalkarken gözü yemekte kalmalıdır. Bu da uzun yaşamanın ve genç kalmanın sırlarından biridir.’
Prof. Sultanov ve diğer bilimadamlarının yaptığı araştırmalar, ölçülü ve akılcı beslenmenin insan ömrünü en az yüzde 25-40 oranında uzattığını koyuyor ortaya. Çünkü, fazla yemek demek, vücudun daha fazla çalışması demektir. Bu durumda, insan organizması, ölçüsünde yenilen yemekten alınan enerjiyi, fazladan yenen kısım için harcar. Herkes kendi tecrübesinden bilecektir zaten: Fazla yemek yedikten sonra insan yorgun düşer. Arkasından da uyku bastırır.
Bütün bunlar, organların hırpalandığının somut göstergeleridir. Bu da, yaşlanmayı çabuklaştırır. Dolayısıyla, fazla yemek yemek, fayda değil, zarar getirir.
Çok yemek, fazla kilo anlamına da geliyor artık. Son yıllarda yapılan araştırmalar, ağırlık standartlarını yüzde 10 oranında aşan insanlarda, ölüm oranının da yüzde 10 oranında arttığını gösteriyor. Yüzde 30 aşırı kilo ise bu durumda yüzde 30 fazladan ölüm riski anlamına geliyor.
Burada standart olarak şunlar söylenebilir:
Boyu 1.80 olan bir erkeğin kilosu 80 kg’yi geçmemelidir. Kadında ise boy ile kilo arasındaki denge, 10 kilo daha eksik olmalıdır. Unutmayın ki, bunlar üst sınırlar. Aşırı şişmanlık, sadece kalp-damar hastalıklarına değil, aynı zamanda şeker, zatürre, grip ve mide-bağırsak sistemi hastalıklarına ve hormon dengesizliğine de neden olur. Bir başka önemli nokta ise şişman insanların seks gücünün şişmanlıkları oranında azaldığı gerçeğidir.
Başta Amerika olmak üzere pek çok ülkenin obezlikle mücadele etmek için özel programlar yaptıklarını, sıkı tedbirler aldıklarını biliyorsunuz. Obezite her geçen gün tehlike sinyalleri verecek kadar artmaktadır.
ÇALIŞAN İNSAN UZUN YAŞIYOR
Kafkasyalılar, besin pişirme şekli, cinsel disiplin gibi etmenlerin yanında, hareketli bir hayatın da şart olduğunu söylüyorlar. Hareketli hayat ile kastettikleri ise tembelliği engelleyen hemen her şey.
Kafkasyalılar’ın inancına göre, tembel insanın uzun bir hayat sürmesi neredeyse imkánsız. Bunun yanı sıra, çalışkan olan, belli bir amacı ve hedefi bulunan insan daha çok yaşar. Uzun ve sağlıklı bir hayat sürmek için, sürekli belli bir amaç için çalışmak, kasların yanı sıra beyni de geliştirmek gerekir. Hedeflenen amacın gerçekleşemez olabileceği düşüncesi zararlıdır.
Hayat, bir amaç için çalışma ve ilgi olmaksızın düşünülemez.
Bir insanın, yaşama amacının yok olması veya azalması o insanı çökertir, kısa sürede ölüm bile kaçınılmazdır. Bir yanlış anlaşılma olmasın lütfen, düşünceyi ya da aklı beslemek derken, beynin maddi destekçisi olan vitaminler, mineral tuzlar ve diğer besleyici maddeler kastedilmiyor. Tam tersine, beyin hücrelerini yenileyen, hafızayı güçlendiren zihni egzersizlerden söz ediyoruz.
Söz gelişi, herhangi bir işe tereddütle başlamak, ilerlemiş bir yaşı bahane ederek başarılabilecek bir işten korkmak doğru değildir. Her türlü engelin aşılabileceği fikri, ancak o işi yerine getirmek için alınacak sağlam bir kararla desteklenebilir.
TEBESSÜMÜN YARARLARI
İnsanın iyimser olması, uzun ömür için gerekli ve önemli olan bir başka husus olarak sık sık dile getirilir Kafkaslar’da. Olumsuz düşünmek, her şeye ters tarafından bakmak, insani münasebetlerde sadece kötülükleri hatırlamak, yapıcı bir karakter koyamaz ortaya. Böyle bir insanın hem beyni, hem de diğer organları zamanından önce ihtiyarlamaktan kurtulamayacaktır. Sevindirici olaylardan haz duymak, tatsız olayları unutmak, sağlığın korunması için şarttır.
Bu nedenle, iyimserlik ayrı bir önem kazanmaktadır. Uzun yıllar yaşadığı halde genç kalabilen insanlar, genelde neşeli olan, çevrelerine pozitif elektrik yayan insanlardır. Mizah duyguları hayli gelişmiştir. Gerçekten de, Kafkasya’da 100 yaşını aşmış kiminle karşılaştıysam, hepsi de güleryüzlü, şakacı ve iyimser insanlardı. Sanki 20 yaşındaymış gibi hayattan zevk alıyor, gülüp eğleniyorlardı.
Görüldüğü gibi, bunlar öyle parayla gidip çarşıdan pazardan satın alabileceğiniz şeyler değil. Ancak, asıl sevindirici olan, her insanın içinde potansiyel olarak iyinin, neşenin ve güzelliğin bulunmasıdır.
Sabahtan akşama neler yiyorumKAHVALTI
İçinde bir tatlı kaşığı zeytinyağı veya balıkyağı bulunan havuç, elma, portakal, greyfurt ve domates suyu karışımını içtikten yarım saat sonra ‘Kafkas usülü’ çayımı günlük gazeteleri okurken içerim. Ama genellikle yeşil çayı tercih ederim. Ve içine mutlaka damak tadına göre, kekik ve çok az da olsa zencefil eklerim.
Daha sonra bir kasenin içine, bir tatlı kaşığı keten tohumu koyup, iki tatlı kaşığı üzüm pekmezi, bir tatlı kaşığı da keçi boynuzu pekmezi eklerim (İsteyen pekmez yerine hakiki bal da koyabilirler) ve reçel kıvamına gelen bu karışımı ekmeğime sürüp, iki bardak çay eşliğinde yerim. Ama, ekmeğim muhakkak tahıl ekmeğidir. İçinde çavdar, buğday, arpa, yulaf bulunan (Fırınlarda 7 tahıllı ekmek diye satılan) ekmeği tercih ederim. İki dilim ekmekle birlikte bir kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz peynir, 3 siyah, 3 de yeşil zeytin yerim.
ÖĞLE YEMEĞİÖğle yemeklerinde genelde ne bulursam yerim. Evde isem, kabuklu pirinçten yapılan pilav, mercimek çorbası veya koyun etinden yapılmış sulu yemek veya günlük balık, hiçbiri yoksa yanında mısır olan ton balığı tercihimdir. İçinde kırmızı biber, turp olan salatayı da eksik etmem. Şayet zeytinyağlı, örneğin taze fasulye, yersem fasulye haşlandıktan sonra zeytinyağı çiğ olarak üzerine konulmalıdır.
Kolalı ve alkollü içecekleri ağzıma koymam. Yemekte, şalgam suyu veya maden suyu içerim.
Şunu da vurgulamak isterim. Etle birlikte katiyetle yoğurt yenmemelidir. Etle yoğurt birlikte yenirse vücuda çok zararlı olur.
Tabii her yemeğe başlamadan önce, Kafkas usulü çay içmeyi de ihmal etmem. Öte yandan güneydoğuda imal edilen, tadı fazla acı olmayan pul biberi, yediğim her şeyin üzerine dökerim.
Yemeklerden iki-üç saat önce veya sonra mutlaka ceviz, kuru üzüm, kabak çekirdeği, badem, incir, kayısı gibi kuruyemişi aşırı olmamak kaydıyla atıştırırım.
AKŞAM YEMEĞİ
Mecbur olmadıkça dışarıda yemek yemeyi sevmem. Evimde akşam yatmadan 2-3 saat önce bir kase içine 5-6 kaşık yoğurt, bir tatlı kaşığı zencefil, bir tatlı kaşığı ısırgan tohumu, 3 tatlı kaşığı keten tohumu ve çok az da tat versin diye beyaz peynir ufalayıp koyarım. Ve bu karışımı yarım dilim kızarmış tahıllı ekmekle birlikte yerim. Genelde yatmadan bir saat önce çok az esmer şekerle veya balla pişirilmiş 2-3 dilim kabak tatlısı yerim. Bu kabak tatlısı sayesinde vücudumdaki fazla suları atarım.
Anam çok huysuzKafkaslar’daki incelemelerimi sürdürdüğümde her gün şaşırtan olaylara tanık oluyordum. Bu insanlara göre, her kim 100 yıldan az yaşadıysa suçu kendindeydi.
Bir gün torunlarının torunu sayısı 28’i bulan 107 yaşındaki Arif Mehmedov’la evinde oturmuş karşılıklı sohbet ediyorduk. Tam bu sırada yukarıdan bir gürültü geldi. Bağrışmalar, haykırmalar artınca sordum:
- Ne oluyor yukarıda Arif Aga?...
Önemli bir şey yok, der gibi başını iki yana salladı. Sonra da konuştu:
- Sorma, anam çok huysuz... Babamı kızdırmıştır yine...
Sonra da beni alıp köy meydanına götürdü ve 123 yaşındaki Mehmet Mahmutov’la bilek güreşine tutuştu. Mahmutov’un geçtiğimiz yıl üçüncü eşinden bir erkek çocuk dünyaya getirdiğini not olarak düşeyim.
PAZARTESİUYKU İÇİN YEDİ ALTIN ÖĞÜT