Güncelleme Tarihi:
En çok hangi yaşınızı sevdiniz? Başka bir ifadeyle hangi yaşlarınızda neleri sevdiniz?
- Çok klasik bir cevap olacak ama insan her yaşında başka bir şey keşfediyor ve o yılların tadını çıkarıyor. Şimdi geriye dönüp baktığımda 40’tan sonraki dönemi daha çok sevdiğimi fark ettim. Konservatuvarda okuduğumuz yaşlarda, 40-45’ler çok korkutucu gelirdi. Oysa hiç öyle değil. Her yaş, o yaşın gerçekliği, kişiliğinin aldığı biçimle beraber bambaşka bir tat veriyor ve hiç o kadar korkulacak bir şey olmadığını görüyorsun. Dediğim gibi, 40’lı yaşlardan sonrasını çok daha heyecanlı ve zevkli buluyorum.
Her kadın böyle mi hissediyor bu yaşlarında?
- Elbette bu nasıl yaşadığınızla, yılları nasıl geçirdiğinizle çok ilintili. Yani kendini geliştirmeyi, kendine yatırım yapmayı, üretmeyi, düşünmeyi hiç bırakmayan bir kadın olarak bunu söylüyorum. 50’lere geldiğimizde, her şeyi kabulleniyoruz ve her şeyle barışıyoruz, yeter ki kendini bu barışmaya açık tut. Bu bilinç düzeyinde yapılacak bir hazırlık. Bilincini olgunlaştırmayan bir insanın 50’den sonra hangi yaşta olursa olsun, huzuru bulma şansı yok. Birçok kadının yaptığı gibi -ki çevremde de görüyorum onları- kendisini ve beklentilerini bir kenara koyan, çocukları için yaşayan, onların üzerinden hayallerini gerçekleştirmeye çalışan insanlar için söylemiyorum. Bu çok acıklı bir şey!
Dr. Louann Brizendine, “Kadın Beyni” adlı kitabında 50 yaşından sonra yaşanan boşanmaların yüzde 65’inin kadınlar tarafından talep edildiğine dair bir istatistik veriyor. Sizce olgun kadın artık ne istemediğini bilen kadına mı dönüşüyor?
- Ne istediğini ve ne istemediğini biliyor. Bir kere ne istemediğini daha iyi biliyor, çünkü doyum noktasına geliyor, tahammülü azalıyor. Bilemiyorum tabii başka birçok nedeni de olabilir.
‘Akıllı kadın, yalnız kadındır’ inancı, çağdaş bir mite dönüşmek üzere, sizce de öyle mi?
- Erkekler belki de vasat ve altı zihinlerle daha rahat ediyor olabilir. Cinsel açıdan sürekli bir iktidarı korumak zorunluluğunda olan erkek, bunu bir de entelektüel düzeyde sürdürmekten özellikle kaçıyor galiba.
KENDİNİ ERKEĞE ADAYAN KADIN İÇİN ÜZÜLÜYORUM
Şu sıralar beni en çok mutsuz eden şey bir erkeğe adanmış kadın profili. Erkeği olmadan yaşamadığını iddia eden, ona köle olan, aslında evlilikle statü atlamaya çalışan bu kadınlar sizi de rahatsız etmiyor mu?
- Bunu algılayamıyorum bile. Çok trajik. Böyle kadınlar için gerçekten çok üzülüyorum. Bir insanın sevdiği için bir şeyler yapması, onu mutlu etmesi için uğraşması çok güzel bir şey ama kendini adamak... İnsanlar kendilerine böyle bir haksızlığı neden yaparlar? Tabii ki sosyal, psikolojik, bir sürü neden olabilir ama insan böyle bir kötülüğü kendine nasıl yapabilir bunu anlamak mümkün değil. Daha acısı erkeklerin, kendilerine adanmış kadınları bir yandan takdir edip (!), bu tip kadınlara minnet duyarlarken, bir yandan gerekli oranda saygı duymadıklarına ilişkin gözlemlerim var. Bu tip erkeklerle ilgili düşüncelerimi ise isterseniz paylaşmayayım!
Üç evlilik yaşamış, bir genç kız annesi, bekar bir kadın olarak aşka inancınız ne boyutta?
- Aşk çok travmatik bir şey. Tamam, elbette yaşayalım ama çok da abartmayalım. Yani son derece travmatik bir ruh hali. Yaşamınızı bir kişiyle paylaştığınız, onsuz yaşayamadığınız, her şeyi onunla yapmaktan tat aldığınızı söylediğiniz bir durum içindeyken, maalesef bir an geliyor ve bitiyor. Tamam, peki, bunu yaşayalım ama her şeyi aşk üzerinden tarif etmekten, onu dile pelesenk etmekten yana değilim.
Gençlik ve güzellik ideolojilerinin dayatmaya dönüştüğü tüketim çağında bu baskı ve yargılardan kendinizi nasıl koruyorsunuz?
- Her kadın ister istemez o baskıyı hissediyor. Konu bensem buna baskı demek haksızlık olur, çünkü ben işimi çok seven biriyim. İşimi sürdürebilme heyecanı ve kaygısı benim için çok daha ağır basıyor. Bunun için de kendimi iyi hissetmek ve sağlıklı olmak amacıyla bunun gerekliliklerini yapıyorum. Güzel ve bakımlı olmak için elbette bir baskı hissediyorum ama dediğim gibi bu özen işim için gerekli. Güzellik ikinci planda geliyor. İşimi ölene kadar sürdürme konusunda kararlılığım bazen beni yoruyor. Gerçekten böyle bir saplantım var. Bu iyi mi, kötü mü, bilemiyorum. Belki de başka şeyler yaşamam gerekiyor ve o yaşayamadıklarım için işle bozmuş olabilirim. Ancak kendini işle uyuşturan insanlar gibi Robopati (otomat olarak yaşama sendromu) düzeyinde olan bir ruh haline tümüyle karşı olduğumu da belirtmek isterim.
İÇİNDE OLMAK İSTEYECEĞİM BİR SENARYO BİLE GÖRMÜYORUM
Sıra dışı rolleri de sevdiğinizi biliyorum. Hayalinizdeki sıra dışı karakter hangisi?
- Aslında bu benim içimde büyük bir yaradır. Gerçekten güzel senaryolar yazılmadığı için doğru düzgün roller de göremiyorum. Yabancı yapımlarda benim yaş grubumdaki kadınlar için inanılmaz güzellikte bir sürü roller izliyorum. Zaten hepsini büyük bir iştah ve coşkuyla seyrediyorum. Ama bu ülkede, maalesef bu anlamda çok ciddi bir kısırdöngü var. İçinde olmayı isteyeceğim bir senaryo bile görmüyorum. Ne kadar yazık!
Peki, sizin yönlendireceğiniz bir yapım olamaz mı?
- O başka bir uğraş, ben oyuncuyum. İşin o taraflarına soyunmak istemiyorum. Bunu tiyatroda çok uzun zaman yaptım, sanırım yeter.
Tiyatroyu özlediniz mi?
- Özledim, önümüzdeki sene tiyatro yapmak için girişimlerim var. Ama müziği de çok seviyorum. Tiyatro yapmanın koşulları çok zor, iyi oyun bulmak için çalışıyorum, proje araştırıyorum. Tiyatro benim ilk göz ağrım, ilk aşkım, ondan hiçbir zaman kopmam ve kararlıyım, yapacağım. Uygun zaman, uygun zemin, uygun oyun için bekliyorum.
Yeni bir albüm hazırlığı içinde olduğunuzu duydum. Ne kadar kaldı?
- Önümüzdeki iki ay içinde bugüne kadar yaptığım çalışmalardan oluşan bir ‘box’ çıkacak. Onun içinde de yeni bir şarkı olacak. Dinleyenler için bir hediye.
Tüm bunların dışında Zuhal Olcay’ın yeni bir hedefi var mı?
- Evet, yeni bir albüm çalışmasına başlayacağız. Dizilerde oynamaya devam edeceğim. Dizi oyunculuğu beni hem çok yoruyor hem de çok eğlendiriyor.
ODUN GİBİ YAŞAMAKTANSA ACI ÇEKMEK DAHA İYİDİR
İnsan, yaşamı derinden algıladığında, sorguladığında, mutsuzluğa da bir adım daha yakın olmuyor mu?
- Dünya, gerçekten hissederek yaşayan insanlar için çok acı verici bir yer. Bu kadar net... Ama odun gibi yaşamaktansa, hissederek, acı çekerek yaşamak her zaman daha iyidir. Başka türlüsü zaten elimden gelmez. Böyle algı düzeyindeki bir insanın, dünyaya ‘boş ver’ demesi olmaz. Olmasın zaten. Hele ki sanatla uğraşıyorsanız! Sadece sanatçı ve sanatla uğraşanlarla çerçevelemeyeyim; iyi ki dünyayı her duygusuyla hisseden, algılayan insanlar var. Yoksa burası çekilmez olurdu.
GEREKTİĞİNDE KÜFRÜ PATLATIYORUM!
‘Örnek sanatçı’ olarak görülmek sizi bunaltmıyor mu?
- Çok sıkıcı bir durum. Örnek olmak ne demek? Çok saçma bir şey. Kimlik ve kişilik farklarına dikkat.
Bazen böyle dolu dolu bir küfür patlatmak gelmiyor mu içinizden?
- Gelmez mi! Gerektiğinde patlatıyorum zaten. Hiç dinlemem. İstediğim gibi davranır, istediğim gibi yaşarım. Ben eğer davranışlarımla bir çizgi çizdiysem o gerçektir. Öyle olmak istediğim içindir. Ama kafama eserse, yani gerçekten öyle düşünmüyorsam ya da belli bir imaja hizmet edeceğim diye hiçbir şeyden feragat etmem. Ayrıca ezber bozmayı severim