Güncelleme Tarihi:
İnsanlar değişiyor, insanlar büyüyor. Kimse olduğu yerde çakılı kalmıyor. Kanıt mı istiyorsunuz?
Alın size farklı bir Tarkan...
Bunca zamandan sonra değişen ne?
- Benim çok başım dönmüştü. Ün ve lüks beni değiştirmişti.
Ne oluyor o zaman, insanın özü mü bozuluyor? Çekip gitmesi mi gerekiyor?
- Ben afallamıştım, tekrar kendimi bulmam gerekiyordu. Kendi içime dönmem, kendi içimdeki dünyaya ulaşmam. Belki de acı çekmem.
Hak etmediğini mi düşünüyordun?
- Hayır ama herşey çok çabuk olmuştu, ben şu anda 26 yaşındayım o zaman daha da gençtim ve birdenbire Tarkan şöyle oldu, böyle oldu, şımardı gibi binbir türlü şey söylenmeye başlandı. Benim dışımda da bir dolu şey oluyordu ve farkettim ki, daha fazla bu baskıya dayanmam mümkün değil, benim gitmem lazım.
Bir sen varsın, bir de öteki değil mi?
- Artık isteğim tek bir Tarkan olmak. Ben ve öteki yok. Bir kişi var. Yani bundan önceki imaj kaygılarımdan, planlı adımlardan, her türlü stratejilerden vazgeçtim ben. Hayatın akışına bıraktım kendimi.
Kendine çok soru soran bir insan mısındır?
- Evet, bunu azaltmaya çalışıyorum. Azalıyor da. Azaldıkça daha mutlu olduğumu hissetmeye başlıyorum. Bir dolu zaafım, taşkınlıklarım var ama ben kendimi tanımaya çalışıyorum. Daha çok ben gibi olmaya çalışıyorum. En son Çeşme Konseri'nde mesela bıraktım kendimi. Ne söyleyeceklerimi düşündüm, ne de bir hazırlık yaptım. Çok heyecanlandım ama değdi. Ve biz sanki bütünleştik, ellerimi uzattım ve değdim onlara.
Eskiden tam olarak böyle değil miydi?
- Daha amaçlıydı. Ama öyle olması gerekiyormuş ki, ben ondan sıkılayım. Çok değiştim, hala da değişiyorum. Bir şeyleri çözdüm gibi ama hala çözmem gereken bir dolu şey var, bitmiyor ki, araştırıyorum, okuyorum, çözmeye, anlamaya çalışıyorum. Televizyondaki müzik kanallarına bakınca sıkılıyorum. Çünkü herşey amaçlı. Bakışlar, danslar. İlgi çekmek adına, ticari kaygılar adına. Böyle olmak istemiyorum ben artık. Üstelik kimse yemiyor bunları. Türk insanın sağduyusu çok güçlü. Amaçlı olduğunu anlıyor ve reddediyor. Beni de reddettiler. Söylerken güzel durduğu için değil, gerçekten sahici ve dürüst olmak gerekiyor.
Bütün bu yargılara kendine nihai bir yol çizdiğin için mi, savrulup gittiğin için mi vardın?
- Nihayet gerçek mutluluğu keşfettiğim için. Ya da ona nasıl ulaşılabileceğini sezdiğim için. Hayatla oynamak istemiyorum ben, kendimle oynamak istemiyorum. Herşey tiyatro sahnesi gibi geldi, bende oyunculardan biriyim gibi geldi. Artık bu oyunda yer almak istemiyorum. Hayatımdan öfke, nefret, kin şiddet gibi duyguları çıkarmaya özen gösteriyorum. Ve tabii rekabet.
DÜNYADAN SIKILDIM
Rekabet başarılı olmak için gerekli bir kavram değil mi?
- Umrumda değil rekabet. Herkes bir şeyler yazıyor çiziyor ama inan umrumda değil. Zaten gazeteleri okumuyorum. Ondan daha iyi olmalıyım, bundan daha iyi dans etmeliyim diye düşünmüyorum. Aman olağanüstü görünmeliyim, şaçım gözüm şöyle olmalı, sıkıldım bunlardan. Bunları da istemiyorum, hepsini yaşadım. Ve birgün gelecek bunların hiçbiri olmayacak hayatımda. Tüm bunlar üzerine kafa yorarken, metropol yaşamından da uzaklaşmam gerektiğini anladım. Kendimi bulmak için New York'a gittim, kısmen buldum, ama mesela o şehir şimdi üzerime üzerime geliyor. Oysa, Çeşme'ye gittim günlerce kaldım.
En çok neden sıkıldın?
- Dünyadan sıkıldım, dünyadan! Başka bir yere gitmek istiyorum. Son bir kaç aydır tam da kendimizden kaçmamamız gerektiğini anladım. Bu şehirler, kentler, bu yaşadığımız hayat, tam da kendimizi, kendimizden kaçırmak için birebir.
Peki dipsiz bir kuyuya taş attığın hissine kapıldığın oluyor mu? Netice itibariyle imajlar, kasetler, şarkılar, konserler hepsi, herşey tüketiliyor. Bu ülkede de özellikle çabuk.
- Ben o taşı boşluğa atmıyorum ki. O taşın gittiği yeri görüyorum.
Neresi o?
- Birikimlerin doğrultusunda atabildiğim yere kadar atıyorum. Zaten o arada zaman geçiyor ve ben tekrar o taşı alıyorum, tekrar atıyorum.
Kendi kendine niye yapıyorum ben bunu diyor musun?
- Yapıyorum, çünkü öğrenmek istiyorum, çünkü anlamak istiyorum. Evet dünyadan çok sıkıldım ama bazen bazı işaretler aldığımı hissediyorum. Bu bana güç veriyor. Çok endişelendiğimde bir sorunu çözerken kendimi parçalarken yerden yere vurduğumda, gökyüzünde bir yıldız kayıyor ve bekle diyor sanki bana. Evet bazen herşey negatife doğru gidiyor gibi geliyor bana, hep bencilliğe doğru. Ve ben tüm bunlardan kaçmak istiyorum. Özellikle de aşkta bu böyle. Ne kadar da kendi heykellerimizi yaratmaya çalışıyoruz. Ve hep aslında kendimize aşık oluyoruz. Oysa ben karşımdakine aşık olmak istiyorum. Kendimden çok onu sevmek istiyorum. Ama umutluyum.
Peki, sen kendini sevmiyor musun?
- Seviyorum elbette ama ben kendime dokunmak istemiyorum, kendimle sevişmek istemiyorum. Yıllardır bunu yapmışım. Kendimden kaçmak için hep birilerinin kucağına atmışım kendimi, sığınmışım. İlk kez beni en berbat durumlarımda, hallerimde seven biriyle karşılaştım. Ve o zaman aşkı hissettim. Sabahları uyandığında hemen herkes çirkindir, ağzı kokar değil mi? Çaba sarfedersiniz, bakımlı olmak için, güzelleşmek için. Ve ben yıllardır bunu yaptım, bunun için çabaladım. Ama beni öyle sevmesinler artık. Ben neysem oyum. Zaten bu hissiyatım günlük kıyafetlerime de yansıyor. Çok özenli değilim. Eninde sonunda herşey gözlerde bitiyor. Giysiler, imajlar, bakımlarda değil. Tüm bunları yaşadım bitti. İlk kez son Nevbahar'la olan ilişkimde kalbimin kapılarını sonuna kadar açtım. O da öyle davrandı. Ve o zaman özündeki hazineye dokunuyorsun. Ancak öyle bunu başarabiliyorsun. Kurallardan, tabulardan çok sıkıldım ben. Herşeyin bilinmesi gerekliliğinden de. Varsın ben cahil sayılayım, zaten televizyonları da seyretmiyorum...
Sen durmadan çıkıyorsun ama ara veriyorsun ve yoksun. Bu herkes için geçerli ama demek istiyorum ki iç dengeni nasıl kuruyorsun...
- Hiç öyle bir kaygım yok. Beni dinleyenlerin beni sevdiğini düşünüyorum onların benden beklentileri de olabilir. Ama ben başarısız da olabilirim.
Eskiden korkuyor muydun başarısızlıktan...
- Korkuyordum. Özellikle de başarılı bir kasetten sonra. Ama artık öyle hissetmiyorum. Başarısız olabilirim. Her kasetim milyonlarca satacak diye bir garanti yok. Çalışırım, satması için gayret ederim ama benimki kötü bir hırs değil, bencilce değil. Düşlerimin, evet gerçekleşmesini istiyorum ve bunun için de inanılmaz çabalar sarfediyorum. Ama satacak mı satmayacak mı kaygılarınız başladığı anda, daha bunları düşünürken bencilleşiyorsunuz. Beş milyon satmalıyım mı diyorsunuz mesela, o zaman ticari kaygılar giriyor devreye. Ama ben son zamanlardaki şarkılarımda çok daha özgür olduğumu hissediyorum. Slogan söylemlerden vazgeçiyorum. Hırslı olmak çok kolay, çok çalışmak zor. İlk kez son zamanlarda kaygısız şarkı yazıyorum. Bu da beni çok mutlu ediyor.
SEZGİLERİM VE BEN
Zaman zaman ilgiden sıkıldığın tek başına kalabalık arasında eriyip gitmek istiyormuşsun gibi bir hava veriyorsun, peki sen ilgisiz, alkışsız hayatını sürdürebilir misin?
- Hayır. Ama ikisi birbirine engel değil ki! Mesela New York'da üç ay geçirdikten sonra ilgi depolamak için buraya gelmem gerekiyor. Göz önünde olmayı da seviyorum aynı zamanda, ya da alışmışım.
Senin üzerine devlet kuşu mu kondu, yoksa lanetlendin mi?
- Ben şanslıyım. Devlet kuşu diyebiliriz. Tanrı bana böyle bir hediye verdi. Sesim, yeteneğim. Bunu doğru kullanmak lazım. Bunun için de hayatı daha iyi tanımak gerekiyor ki, doğru şarkılar çıkabilsin.
Kendini kitleleri baştan çıkaracak numaraları bilen bir adam gibi hissediyor musun? Sen bu işin uzmanı oldun mu? Hani derler ya onun sahnesi iyi..
- Bazı insanların sinir uçları açıktır benim de öyle. Sezgilerime çok güveniyorum. Onlar beni yönlendiriyor. Sezgilerimle birlikte yürüyorum hayatta. Sezgilerime değil de başka duygularıma güvendiğim zaman tepetaklak oldum. Şimdi bütün o duygularımı boşadım. Hepimiz sezgilerimize kulak vermek zorundayız.
Kendini hala temiz kalmış ve saf hissediyor musun?
- Mümkün değil hiç kirlenmemek! Ama hayata bağlılığım ve inaçlarım temiz kaldı herhalde. Bunun dışında herşey fani. Parayla ilişki kuramadım bir türlü. Burada çok kalıcı değilim ve fazla malım mülküm olsun istemiyorum. Gerçekten, ben bu dünyada kalıcı değilim.
Bu ne demek?
- Bu dünyadaki bir süreç sanki. Ölüm bir başlangıç gibi. Yeni dünyaya hazırlanmak için. Başka bir dünya var bence. Devletin olmadığı, yöneticilerin, sınıf ve cinsiyet ayrımlarının, katillerin ve hırsızların olmadığı. Sırf sevginin olduğu. Ben çok sıkıldım bencilliklerden, hırslardan, sahip olmaktan, mal mülk biriktirmekten...
O yüzden mi aidiyet hissinin olmamasını istiyorsun?
- Evet sahip olmak beni, bu yaşadığımız dünyaya yakınlaştırıyor ve mutsuz ediyor. O yüzden ev sahibi bile olmak istemiyorum. Annem üzülecek ama her mal sanki üzerime üzerime geliyor. Her an her yerde olabilirim, hiçbir şeye fazla bağlanmak istemiyorum. Müzik dışında. Hiçbir şeye, hiçbir yere ait olmak istemiyorum. Ben bir gezgin olacağım zaten, sırtımda çanta, dağ bayır dolaşacağım. Oysa bizler, ‘‘Aman kazancına sahip çık! Aman kurallara uy!’’ diye büyütüldük. Umrumda değil kurallar. Evet, kendimi kirlenmiş hissettiğim zamanlar oldu. Ama öğrendikçe hayatı, herşeyin eninde sonunda aşkta sevgide bittiğine inandıkça, aşkın kutsallığına tanık oldukça mutlu olabildiğimi anladım. O zaman da daha az kirlenmeye başladım. Tamamen kişisel bencilliklerimizden vazgeçmemiz gerekiyor bunun için. Aşk bir güç savaşı değil. Oysa sürekli birşeyleri kanıtlamaya çalışıyoruz. Baktığımız tüm aynalarda aslında kedimizi görmek istiyoruz. Tabii ki ben de ayna karşısında vakit geçirmeyi seviyorum, saçıma başıma bakıyorum ama bazen de saçlarımı kökünden kazıtmak istiyorum beni bu kadar meşgul ettiği için ve aynalar beni kendimle ilgilenmeye zorladığı için. Çok fazla kendimizle meşgul olarak çok özel değerleri unutuyoruz.
Bütün bu koşuşturmacanın, hırsın, sonu gelmez kavganın amacı ne?
- Amacımı çok iyi biliyorum. Ama başkalarının değil, kendi amacımı, safiyetimi korumak. Ama bu dünyada bunu korumaya çalışmak çok zor. Her an karşınıza engeller çıkıyor, taşlar atılıyor üzerinize ve yara alıyorsunuz. Ama ben isteklerime inanıyorum, inaçlarıma herşeye rağmen bağlı olmaya devam ediyorum.
Sana burun kıvırıyorlar mı?
- Tabii ki. Çok başıma geldi. Özde çok beğeniyorlar, bayılıyorlar bana, onlardan çoğuyla biraraya geldiğimde, ‘‘Biz aslında hiç Türkçe müzik dinlemeyiz!’’ diyorlar. Özlerini küçümsüyorlar, en kızdığım da bu. ‘‘Bir tek seni dinliyoruz. Ara ara!’’ diye de ekliyorlar. Ben de onları özlerini buldukları için kutluyorum! Ama bir kesim entellektüel var ki, onlara bayılıyorum, onlar hayatın tadını da çıkararak yaşıyorlar.
Bu yakaladığın şans mıydı, yoksa bütün dünyaya meydan okuyabildiğin için miydi...
- Göze almaktı. Yok olmayı da göze almak. Ama bütün dünyaya meydan okumayı deneyecek kadar aptal değilim. Öylesine bir şey beni üzer sonunda o zaman toptan yalnız kalırım.
Bütün palavraları bir tarafa bırakalım. Medyatikliği, elalemin seni nasıl değerlendirdiği, gösteri numaraları haricinde aşk nasıl bir şey...
- Aşk benim çözemediğim bir şey. Belki de çözmeye çalışmak aptalca.
TENİN TERE KARIŞMASI
İmajın acayip cinsellik çağrıştırıyor. Hiçbir banallığı da yok. Sadece öyle. Günün birinde kadının teki çıkıp, hiç de abartıldığı gibi değilmiş derse ne hissedersin!
- Ben o imajın büyüsüne kapılan kadınlarla beraber olmuyorum hiç. Çünkü onlar bana değil Tarkan'a aşık olacaktır. Zaten hemen hissediyorum. Çok oluyor etkilendiğim hoşlandığım kadınlar, ama hemen ele veriyorlar kendilerini daha bakışlarından. Ayrıca diyelim ki, senin dediğin gibi bir şey oldu, tüm hayalleri yıkılır benimle ilgili! Suçlanacak kimse yoktur. Paylaşılamamıştır.
Kadınlara neyi benzersiz bir biçimde verebileceğine inanıyorsun?
- Sınırsızca kendimi. Ama bunu daha yaşamadım.
Bu laf tabii daha önce tüm ilişkin olduğu kadınları yıkar!
- Ama öyle hissediyorum. Bir kişi hariç, demin de söyledim, bir tek Nevbahar'la ilişkimde kendimi çok özgür hissettim. Ve bu özgürlük beni ona çok daha fazla bağladı. O beni hiç sorgulamadı, yaşadığımız hiçbir şeyi yargılamadı ama ayrıldık, onun da nedenleri farklı. İlk kez onunla bütünleştiğimi, bir olduğumu hissettim. Bence bütün mesele bu: Bir olmak lazım. Sen ve ben değil!
Kim senin kadar neyi yapamaz? A) Sevemez B) Sevişemez C) Anlayamaz D) Dinleyemez E) Şöhret sağlayamaz?
- Herhangi bir alanda çok ayrıcalıklı olduğuma inanmıyorum. Belki de bu kadar üne, şöhrete rağmen mülkiyet duygumu hiç geliştiremem, o kadar.
Sende seks imajı yok mu yani!
- Ben seksi çok seviyorum. Sekste bir oluyorsun, tenin, terin birbirine karışıyor. Nasıl sevmem? Ve tabii gözler çok önemli. Bazen sözler az geliyor, öyle zamanlarda susup bakışmak lazım. Ne zaman gözler kaçıyor orada da durmak gerekiyor!