Güncelleme Tarihi:
‘Özgürlük mü, alıştığım düzen mi?’ ayrımındaki her insana ilham olacak Tunç Kılınç’la günümüz insanının yarasına parmak bastık. Kendini bi b.k sananları çekiştirdik. Hayatımızda bizi mutlu etmeyen işlerden yakayı nasıl kurtaracağımızın formüllerini tartıştık.
16 yıl boyunca birçok şirkette yöneticilik yaptın. Sonra ne oldu? Bir gece uykundan uyanıp, ‘tak etti canıma’ mı dedin?
İyi bir üniversiteden mezun olduğun ve iyi bir şirkette işe girdiğin zaman tabi ki havalara giriyorsun. Kendini bir b.k zannediyorsun.
“İŞ HAYATINDA KENDİNİ ÇARK SANIYORSUN AMA BİR SOMUN BİLE DEĞİLSİN!”
Orada sana bilinçli olarak uyguladıkları şey şu: “Aman sen çok önemlisin. Plaza hayatında sen kendini çark sanıyorsun ama aslında bir somun bile değilsin! 2002 yılında aşık olduğum annemi kaybetmek hayatımın kırılma noktası oldu. Ardından severek evlendiğim eşimden ayrıldım. Birlikte uyuduğum köpeğim öldü. Tüm bunlar ardı ardına gelirken hayatı sorgulamaya başladım. Düşün 16 yıl boyunca güzel paralar kazanmışsın, bu düzende iyi yaşıyorsun, iyi para kazanıyorsun, kariyerin olmuş, kendini çok iyi hissediyorsun… Ama işte aynı zamanda her geçen sene daha da boğuluyordum. İş hayatında gerçekten fikrimi söyleyip, karşımdaki bana akıllı cevap vermediği zaman, kendi koltuğunu koruyan bir yanıt verdiği zaman boğuluyordum.”
Ama sen de üst düzey yöneticilik yaptın. 16 yıl boyunca sen kendi koltuğunu koruyan cevaplar vermedin mi hiç kimseye? Hep anarşist ruhla mı bu günlere geldin?
En başlarda kesinlikle ben de öyle cevaplar verdim. Fakat yıllar ilerledikçe bu huyum hemen hemen hiç kalmadı. Bu arada ilk kez böyle bir soruyla karşılaşıyorum çok güzel soru. Kurumsal hayatta öyle bir denge var ki hep yaratıcı olmanı istiyorlar, bak ilanlara fark yaratmanı istiyorlar, ama şirketin içine girdiğin zaman bunun tam tersini istiyorlar. Kuralları sorgulamanı, didiklemeni, değiştirmeni istemiyorlar. Çünkü söylediklerin değişim gerektiren konular. Değişim de birilerinin masasının, koltuğunun sarsılması anlamına geliyor. Bir de mücadele ettiğin şeyler o kadar komik şeyler olmaya başlıyor ki kendine soruyorsun, bu mücadeleyi ne uğruna yapıyorum diye?
“6 AYLIK ÖMRÜN KALSA ŞU AN YAPTIĞIN İŞE DEVAM EDER MİYDİN?”
Birçok değişimin anahtar sorusu şu olmuştur bende: “Tunç, 6 aylık ömrün kaldığını bilseydin şu an yapmış olduğun şeyi yapmaya devam eder miydin?”
Kitabın kapağında “Kendini bir b.k sanmazsan kaybedecek bir şeyin de olmuyor!” diyorsun. Kendini bir b.k sanmak çağımızın vebası mı?
Kesinlikle. Yeni nesil eski nesili bile yok bunun. Pozisyonlar yükseldikçe kendini bir b.k sanmak kesinlikle artıyor. Ama şu gerçek var; kurumsal hayat bazı insanların karakterlerine çok uygun. Belli bir saatte işe gidip, tek tip kıyafet giyen ve kendilerinden ne isteniyorsa onu yapanlar… Onlar zaten plaza hayatında devam etsinler. O hayattan çıkarlarsa mutsuz olurlar.
İşte ben bu noktada çoğumuzun yaşadığı o ‘konforlu uyuşukluk’tan kendimi uyandırmaya başladım. Tabi bu sürede kendime de hep şu soruları sordum: Bu zenginlikten, iyi maaşlardan uyanmak istiyor muyum?
İş hayatında o kadar para kazanmamış olsaydın, maddi kaygıların olsa kurumsal hayattan çıkmayı başarabilir miydin?
Başarabilmek lazım. Kurumsal hayatı bırakınca kazancım çok ciddi oranda düştü. Ama son 10 yılda daha az para kazandığım halde daha mutluyum.
Eski zamanlarda memuriyet dediğimiz şey, şimdi Y kuşağında ‘beyaz yakalı’lığa evrildi. Ve ben de dahil tüm Y kuşağının şöyle bir hayali var. 5 yıl sonra pılı pırtı toplayıp, güneyde bir dükkan açmak. Ama sahip olduğumuz konumu, hayatı da bırakamıyoruz. Bu kısırdöngü hakkında ne düşünüyorsun?
Seninle aynı fikirdeyim. Ama gönlünden geçen şeyle bir şeyi şiddetle arzulamak hakkında büyük fark var. Bu söylediklerin Y kuşağının şiddetle arzuladığı şeyler değil, gönlünden geçenler. Kendimden örnek vereyim, küçüklükten beri bir karavanım olmasını istedim ama onu alacak param olduğunda gidip daha konforlu arabalar aldım. Demek ki ruhen buna hazır değilmişim. İnsan eğer bir şeyi istiyorsa önce buna kendini hazırlaması lazım. İnsanların 20 yıl kredi ödeyip, ev satın almalarını da anlamıyorum. Benim hiçbir zaman evim olmadı. Hep kirada oturdum. Çünkü dört duvar satın alıyorsun!
Bak çoğu insan kendi evinden çıkamaz. Alın teriyle kazandığı, hayatının 20 yılından ayırdığı kredi borcu o dört duvara aşık ediyor insanı.
BEYNİMİ SOKAKTA, PARKLARDA YATMAYA HAZIRLIYORUM
Gelecekte evinin kirasını ödeyememekten de mi korkmuyorsun?
Asla korkmuyorum çünkü beynimi gerekirse sokakta yatmaya hazırlıyorum. Parklarda yatmaya hazırlıyorum. Hazır mıyım henüz değil. Ama mesela şimdi çocukken düşlediğim karavanı aldım ve yılın 4-5 ayını onda geçireceğim. Dünyanın neresi hoşuma giderse oraya gideceğim. Bence bir ömre birden çok hayat sığar.