Kendimi patlatarak beş yıldızlı oteli havaya uçuracaktım ki Allah ağabeyimi gönderdi, kendimi annemin kucağında buldum

Güncelleme Tarihi:

Kendimi patlatarak beş yıldızlı oteli havaya uçuracaktım ki Allah ağabeyimi gönderdi, kendimi annemin kucağında buldum
Oluşturulma Tarihi: Mart 16, 2008 00:00

Umut, Müslüman Kardeşler örgütünün eski bir üst kademe yöneticisiydi. Üniversite öğrenimi için bir büyük kente geldi. Ev arkadaşının tavsiyesiyle "sohbet evleri"ne gitti. Bir yıl içinde radikal İslamcı olup çıktı. Altı ay sonra Müslüman Kardeşler örgütünün askeri kanadına seçildi. Usta bir bomba imalatçısı ve yakın dövüş uzmanı oldu. Hicri takvim 14. Yüzyıl’ı gösteriyordu, kıyamet yaklaşmıştı. Kafirlerin dünyayı ele geçirmesine izin verilmeyecekti! Çok sayıda eylemi organize etti.

Cihat yapmak, şahadet mertebesine erişmek için canlı bomba oldu. Beş yıldızlı bir oteli havaya uçurmak için, sırtındaki bombalı yelekle birlikte patlayacaktı. Ama ağabeyi buldu onu, polise haber verdi. Ve Umut, eşiğinden döndüğü hayata yeniden başladı. Örgüt onu hiç affetmedi, peşini bırakmadı. Taşındığı yedinci şehirde bile can güvenliğinden endişe ediyor. İşte bütün bunlar, bir filme konu oldu. 21 Mart’ta gösterime girecek filmin galası için de İstanbul’a gelmeyi hiç düşünmüyor Umut. Bu haberde gerçek adı yerine, filmdeki adını kullandık. Şimdi sözü ona bırakıyoruz.

İkinci yılın sonunda, cihadın en üst mertebesi olan şahadete hazırdım. Beni ve iki arkadaşımı seçtiler. Gururlandım. Güzel bir iş yapacaktık: C4 patlayıcıyla bir büyük şehrin bir büyük otelini bombalayacaktık. Allah’ın gösterdiği yolda, onun istediği gibi biri olacağım dedim. Otelin yakınında itfaiye vardı. Engelleme planımız hazırdı: Kendimi patlatarak oteli havaya uçuracaktım. Arkadaşlarım da itfaiyede yangın çıkaracaktı. Müslümanlar dünyayı ele geçirecek, insanlar da İsrail’e karşı birlik olmanın yolunu öğrenecekti. Eyleme hazırlık süreci başladı. Otelin çevre krokisini çıkardık.

O sırada okulumun olduğu şehirden bir arkadaşımla telefonda konuşuyordum, ağabeyimin gelip beni aradığını söyledi. Ailem uzun süredir benden haber alamıyordu. Ağabeyimin beni soruşturduğunu öğrendim. Polise gidebilirdi, her şey gibi eylem de yapılamadan berbat olabilirdi. Görüşmeden ondan kurtulmam imkansızdı. Eylemin 10 gün içinde bitmesi gerekiyordu. Ağabeyimin zamanlaması ilginçti. Aslında ağabeyimi Allah göndermişti. Ama kendisi farkında değildi.

KONUŞUYORDUK ÇOCUKLUĞUMU HAYALLERİMİ HATIRLATTI BANA

Okuduğum şehre, ağabeyimin yanına gittim. Tabii eylemden değil de matbuattan, ibadetten ve cemaatler üzerindeki hitabet gücümden bahsettim. Çocukluğumu, hayallerimi anlattı bana.

Bilim adamı olmak isterdim birkaç yıl öncesine kadar. Üçüncü gün, şahadet eylemimi anlattım ona. Ağladı. Bense duygusuzlaşmıştım. İnancım her şeyimi kaplamıştı. Beni ikna etmeye çalıştı, tartıştık. Onu nasıl atlatacağımı düşünüyordum. Zaman daralmıştı. Örgüt, ağabeyime zarar verebilir, hatta benim zarar vermemi isteyebilirdi.

Ağabeyim, annemi görmeye gidelim diye tutturdu. Onu ikna edemeyince, otomobiline binip ailemin yaşadığı şehre doğru yola çıktık. Planım, yoldaki bir molada kaçmaktı. Ama sonunda kendimi annemin kucağında buldum. O ağladı ama benim kim olduğumu, ne yapmak istediğimi bilmeden ağladı. Halbuki ben hálá kararlıydım ve öleceğimi düşünüp ağladım.

Gideceğimi iyi biliyordu ağabeyim. Beni gözetim altına almıştı. Biletimi alıp otobüse bindim. Ağabeyim karşıma dikildi. Gözlerime baktı, "Tanrı insanın kendisini öldürmesini emretmez. Emrederse o Tanrı olamaz. Seni aldatan birileri var" dedi.

Örgüt ailemin yanında kalacağımı anlayınca eylem iptal edildi. Ağabeyim polise gitti. Çok önemli baskınlar yapıldı. İki arkadaşım ve üç ağabey yakalandı. Örgütün beni aradığını çok iyi biliyorum. Çünkü çok büyük maddi zararlara da sebep oldum. El konulan yurtlar, malzemeler, paralar, baskı makineleri. Destek veren işadamları, üyelerin aileleri açığa çıktı. Çorap söküğü gibidir bu. Yeter ki bir örgüt üyesini konuşturun. Ama orta kademede olması gerekiyor. Eğer üst kademede bir üyeyse alttakinden, alttaysa üsttekinden haberi olmayabilir. Verdiğim isimlerden biri bu kıstaslara uygundu. O kritik bilgi ve adresleri verdi polise. Ben para kaynaklarını bilmiyordum mesela.

ŞİMDİ HAYATA GÜZEL BAKMAYI ÖĞRENİYORUM

Kendim için değil, ailem için korkuyorum. Bulunmamak için altı şehir değiştirdik. Şimdi yedinci şehirdeyiz. Örgütün bir önceki şehre gidip araştırdığını biliyorum. Annem ve kardeşlerim, yaşadığım hiçbir şeyi bilmiyor. Bir tek babam ve ağabeyim biliyor. Uyumadığım, ayak seslerinden korktuğum zamanlar çok. Sessiz biriyim. Benimle arkadaşlık etmek
/images/100/0x0/55eb489ef018fbb8f8b73a31
isteyen herkesten kaçıyorum. Asosyalim. Evlenir miyim bilmiyorum. İbadetimi yapıyorum, cuma namazına gidiyorum. Annemle dini sohbetler yapıyoruz. Okuyabildiğim kadar okuyup doğrusunu anlamaya çalışıyorum. Budizm dahil bütün dinlerin özünde, kul olmanın tam karşılığı insan olmayı öğrettiğine, nefrete yer vermediğine inanıyorum. Hayata güzel bakmayı öğreniyorum.

UÇURTMAYI VURMASINLAR’IN BARIŞ’I CANLI BOMBA UMUT OLDU

Canlı bombayı bu filmde canlandıran Ozan Bilen (23) Jüri Özel Ödülü’nü aldığı ilk filmi Uçurtmayı Vurmasınlar’da Barış’ı oynadığında beş yaşındaydı. Yedinci filmi Girdap’ta, radikal İslamcı bir canlı bombayı canlandırıyor. "O yeleği giymek korkunç bir duygu. Terör de bir çeşit ticaret. Dünya geliştikçe insanlar vahşileşiyor" diyor.

Bendeki değişim ailemden ve yaşadıklarımdan utanmakla başladı

Bendeki değişim, karakterimden, ailemden ve yaşadıklarımdan utanmakla başladı. Annem, geleneksel dindardı. Namazını kılar, orucunu tutardı. Ama ailemizde taassup yoktu. Üniversiteyi kazanıp büyük şehre geldim. Birkaç öğrenciyle birlikte ev tutmak istiyordum. Özel yurtlardan teklifler geliyordu. Çok iyi para veriyorlardı. Ayrıca bütün okul masraflarımı karşılayacaklardı, ailemin bana her ay gönderdiği paranın üç buçuk katı hem de. Ama kabul etmedim. Çünkü sabah 5.00’te kalkıp fıkıh ve hadis yorumlarına katılmak zorunluydu. Bana sıcak gelmedi. Bir gün okul kantininde bir ilan gördüm. Ev ortağı arayan bir öğrencinin ilanıydı.

Üç arkadaş aynı evi paylaşmaya başladık. Biri, cemaatlere çok yakındı. Onun tavsiyeleriyle sohbet toplantılarına gitmeye başladım. Mutsuzduk, mutsuz olduğumuzu; boşluktaydık, boşlukta olduğumuzu söylüyorlardı. Bunun nedenlerini açıklayan mantıklı cümleler kuruyorlardı. İlgimi çekmeye başladı. Kendi arkadaş gruplarımda, Anadolu’dan gelen arkadaşlarımın bulunduğu üniversite ortamında onlara yakışmadığını düşündüğüm davranışlar görüyordum. Sohbet evlerinde bunların cevaplarını buldum. Sohbetlere daha sık katılmaya başladım, yedi ay sürdü.

AĞABEYLER BİRER KAHRAMANDI CİHADI BİRE BİR YAŞAMIŞLARDI

Bu sohbetlere gidebilmek için birilerinin sizi önermesi, imanlı bir kişi olduğunuzu söylemesi gerekiyor. Aynı zamanda da gözü kara şeyleri yapabilecek bir adam olduğunuzu göstermelisiniz. Yani o ortamdaki herkes, örgütün askeri kanadına giremiyordu.

Üniversitedeki birinci yılım doldu. Yaz tatilinde başka bir şehirde yaşayan ailemin yanına gittiğimde büyük kavgalar ettik. Babam bana tokat attı. Geri döndükten sonra toplantılar daha da yoğunlaştı, ailemle iletişimi kestim. Çünkü ailem mümin değildi. Akla kara gibiydik.

Cemaat evlerinde seviliyordum. Bazı toplantılar bizim arkadaş evinde yapılıyordu artık. Ağabeyler birer kahramandı. Kimi Afganistan’da, kimi Çeçenistan’da vuruşmuştu. Cihadı bire bir yaşamışlardı. Hepsi Müslüman Kardeşler’dendi. Ne güzel bir terimdi. Hepsi okumuş ve bizden daha eğitimli kişilerdi. Dünyaya dair her şeyi biliyorlardı. Onlara hayran olmamak imkansızdı.

HİCRİ TAKVİME GÖRE KIYAMET YAKLAŞMIŞTI

Hicri takvime göre 14’üncü asırdaydık. Kıyamet vakti yaklaşmıştı. Kafirler dünyayı ele geçirecekti. Allah’ın söz verdiği gibi Müslümanlar’ın zamanı gelmişti. Benim düşüncem olmayan bir sözü tekrarlamaya başladım: Cihat yapmak lazımdı. Bunu söylüyorlardı, ben de söylemeliydim. Bir grup var, birilerine hayranlık duyuyorum, onların içinde olmalıydım, kabul görmeliydim. Bir buçuk yıl sonra Müslüman Kardeşler’in askeri kanadına tavsiye edildim. Kendimle gurur duyuyordum. Bana ’Hoca’ deniyordu artık. İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarına gidecektim belki. Başka şehirlerdeki yurtlara daha sık gidip kalmaya başladık. Cemalettin Kaplan’ın da yurtları vardı, gittiğimiz. Ama küçümsüyorduk. O ve benzerlerinin küçük deniz hayalleri vardı. Halbuki dünyayı değiştirmek lazımdı.

BİR BAKTIM MİNYELİ ABDULLAH GİBİ GİYİNİYORUM

Arkadaş çevrem, iletişim şekilleri değişmeye başladı. Bir gün kıyafetlerimin de değiştiğini fark ettim. Lastik tabanlı, rahat ayakkabıları çorapsız giyiyordum. Minyeli Abdullah gibi... Pantolonlarım plili, bol, gri ve mutlaka kumaştı. Gömleklerim de uzun kollu. Sünnete uygun yaşam tarzıma uygun olarak sakallarımı doğal haline bıraktım. Üniversiteye daha seyrek gitmeye başladım. Orada eski günahlarımla, kız arkadaşlarımla karşılaşıyordum.

Korku mu yaratmak istiyorsun, kan dökmek mi, acı çektirerek öldürmek mi hepsi için ayrı tür bomba yapmayı öğrendim

Örgütün askeri eğitim için, gözlerden uzak küçük kasabaların dışında yerleri vardı. Buralarda altı ay boyunca çok iyi bomba, silah, pentatlon (çoklu spor) ve dövüş eğitimi aldım. Çok iyi derecelerim oldu. İstesem şimdi gübreden
/images/100/0x0/55eb489ef018fbb8f8b73a33
bomba yapıp şu otele büyük zarar verebilirim. Korku mu yaratmak istiyorsun; kan dökmek mi, acı çekerek ölmelerini mi, yoksa çabuk ölmelerini mi? Hepsi için ayrı tür bomba yapmayı öğrendim. Bu bombaların amacı, cezalandırmak. Hepsinin bir mesajı var. Her bomba ayrı metotla yapılır: Plastik, elektronik, C4, düzenekler... İşlerin ters gitme ihtimaline karşı bombayı patlatmak ya da düzeneği bozma konusundaki her şeyi çok iyi öğrendik ve uyguladık. Şu an bir gence, üç gün içinde bir bombanın nasıl hazırlanacağını öğretebilirim.

Bomba yeleğini giymenin bende bıraktığı özel bir etki yoktu. Bir erkek silah taşırken ne hissediyorsa o. Şahadette bir imza bırakmak lazımdı. Molotof atmalar, kışkırtan sohbetler, cuma eylemlerini organize etmeler, küçük eylemlerdi. Bunlar yetmemeye başladı. Cihatta Allah yolunda daha güzel bir şey yapmalıydım. Şehitlik mertebesiyle cennete gidecektim.

BOMBA ASLA STOKLANMAZ EYLEMDEN ÖNCE TEDARİK EDİLİR

Zaman zaman baskınlar yapılıyordu. Ancak mecmua bulabiliyorlardı. Silah ya da bomba yakalatmıyorduk. Eğitim zamanı da dahil olmak üzere, gerekli malzemeyi en çok bir hafta önce ve her birini farklı yöntemle tedarik ederdik. Barut olmazsa olmazlardandı. Bunu tetikleyecek düzeneklere ve elektronik aparatlara ihtiyaç vardır. Örgütün cezalandırma şekline bağlı olarak benzine de ihtiyaç olurdu. Tedarik yöntemleri değişiyor. Barutun bir kısmını ya taşocaklarından çalarız ya da bize temin eden taşocakları vardır. Eğer takibe alındıkları için korkuyorlarsa, bize ters olanlardan yani solculardan çalarız. Taşocağına arkadaşımızı işçi olarak sokup çaldırırdık. Elektronik aparatları, sistem mühendisi olarak yetiştirdiğimiz arkadaşlarımız yapardı. Bize inanan genç gönüllüler ve milislere de bazı eylemler yaptırırdık. Bunlar bize bağlı ama bizi tanımayan insanlardı. Mesela beni tanırlardı ama benim ağabeyimi yani üstümdeki kişiyi tanımazlardı. Ben de ağabeyimin ağabeyini tanımazdım.

KABUL EDİLMEDEN ÖNCE ÇOK SIKI TAHKİKAT YAPILIYOR

Kadınlara düşman değildim. Kandırılmış olduklarını düşünüyordum sadece. Bizim cinsellikle bir ilgimiz yoktu. Ama bazı cemaatlerde sohbetler sırasında istenmeyen durumlar, zinalar yaşandı. Ayrı iki kişiyi öldürdüler. En kolay saklama yöntemini seçip kan davası ve töre cinayeti süsü verdiler. Bu olayların çoğu gazetelere yansıdı, aile üyeleri tutuklandı. Ama cinayetin gerçek sebebini söylemediler. Biz fiilen karışmadık. Çünkü fikrinizi uygulatmak, doğru olandır. Biz üst kademeydik. Askeri kanada kabul edilmiş Müslüman Kardeşler’dik. İşimiz insanları inandırmak ve yaptırmaktı. Bilgili olmayanlar ancak işçi olabilirler. Biz, şahadete hazırlanıyorduk. İşçilere ihtiyacımız vardı. Hiçbiri gerçek adımızı bilmiyordu. Bizler orta kademe yönetici konuma gelince, örgüte kabul edilecekler hakkında çok gizli ama çok derinlemesine tahkikat yapıldığını gördük. Ailesi, istihbarat yapısı içinde tanıdıkları, adamları var mı, diye. Hakkında bilgi edinilemeyen kişiye asla güvenilmez.

ÖRGÜT UYUR VAZİYETTE DEĞİL DİNLENİYOR, ZAMANINI BEKLİYOR

Müslüman Kardeşler, Afganistan ve Çeçenistan’da El Kaide’ye destek oldu. El Kaide bu dayanışmanın karşılığında, Türkiye’de bize destek olan bir yapıyla örgütlendi. Onların savaştığı ülkelere gitmeyi çok istedim ama gidemedim. Bu ülkelerden yönetici arkadaşlar gelirdi. Topladığımız paraları ve silahları onlara verirdik. Müslüman Kardeşler bugün Türkiye’de uyur vaziyette değil. Dinlenme, düşünme, tasarlama, zamanını beklemede. Bizde çok önemli bir söz vardır: Eğer bir iş yapacaksanız, önce masada bitmeli! Planınızı onlarca kez gözden geçirmemişseniz, en kötü senaryoyu hesaba katmamışsanız başarısız olma ihtimaliniz yüzde 80. Bir de yapacağınız eylemden para kazanacaksınız. Sistemimizin yaşayabilmesi, bir sonraki eylemi yapabilmesi için para gerekiyor. Yaptığımız her eylemden sonra El Kaide’den para geliyordu.

GİRDAP
21 Mart’ta sinemalarda

İngiltere’de sinema eğitimi alan yönetmen Talip Karamahmutoğlu’nun ilk uzun metrajlı filmi, Girdap. Karamahmutoğlu, 2002’de Türkiye’ye geldi. TV dizileri, reklam filmleri ve klipler yaptı: "Filmin kahramanı Umut’un kardeşiyle bir televizyon filminin çekimi sırasında tanıştım. Bana Umut’un hikáyesini anlattı. Çok etkilendim. Aylarca zihnimde bu hikayeyle yaşadım. Sinemaya aktarmalıydım. Fakat ailesi Umut’un başından geçenlerin bilinmesini istemiyordu. Uzun bir uğraştan sonra ikna oldular. Girdap’ın senaryosunu bir yılda tamamladık. Canlı bomba yeleği ve düzeneğin hazırlanmasında Emniyet Terörle Mücadele Şubesi’nden danışmanlık aldık." Yönetmen, "Müslümanlar teröristtir" önyargısını güçlendirmek gibi bir niyetleri olmadığını özellikle vurguluyor. İlgisini çeken, daha çok bireysel bir hikaye: Zulme, haksızlığa isyan olarak canlı bomba olan Müslüman bir gencin hikayesi. Filmle gerçek arasındaki tek fark, finalde.

FİLMİN KÜNYESİ

Yönetmen: Talip Karamahmutoğlu, Senaryo: Talip Karamahmutoğlu, Onur Aydu, Oyuncular: Ozan Bilen, Fuat Saka, Eda Özerkan, Teoman Kumbaracıbaşı, Ali Sürmeli, Selçuk Yöntem, Emre Canbolat, İbrahim İris, Uygulayıcı Yapımcı: Mehmet Güneş,

Müzik: Alican Genç.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!