Güncelleme Tarihi:
"Sıkı Beşiktaş taraftarıyım. Çarşı bir ruhtur, feshedilemezciyim" diyen Sam, eski Beşiktaşlı futbolcu Metin Tekin'den olan oğlu Tarık Emir'in sporcu olmasını istemediğini de sözlerine ekledi. Kanal D’nin yeni dizisi "Derman"da idealist bir doktor olarak izlediğimiz Şevval Sam, şu sıralar çifte mutluluk yaşıyor. Diziye başladığı günlerde yeni albümü "Karadeniz"i de piyasaya süren ve yoğun bir dönem geçiren Sam, bu tempo arasında Seninle dergisi ile buluşup hakkında merak edilenleri anlattı.
"Derman" dizisinde Derman adında idealist bir doktor olarak izliyoruz sizi. Küçük yaşlarda genelde herkes doktor olmak ister ya, sizin de böyle bir isteğiniz var mıydı?
- Doktorluk Türkiye’de daha da zor bir meslek. Bu yüzden burada doktor olmak, bir Avrupa ülkesinde doktor olmaktan daha kutsal olsa gerek... İnsanlara derman olabilmek müthiş bir şey. Doktor olmayı kafama koysaydım, olurdum ama şu da bir gerçek ki tıbba özel bir ilgim vardır. Farmakolojiyi de severim.
- Aslında ben dizi projesinde yer almak istemiyordum. Ancak Süreç Film Şirketi’nin sahibi benim dostumdur. Benimle uzun zamandır bir proje yapmak istediğini, Gani (Müjde) ile birlikte geliştirdiği bir proje olduğunu ve projeye güvendiğini söyledi. Hayatımda ilk defa senaryosunu okumadığım bir projeyi kabul ettim böylelikle.
Senaryoyu okumadan kabul etmek biraz riskli değil mi?
- Türkiye’de artık neyin tutup neyin tutmayacağı belli olmuyor. Mesela, size hazır, yazılmış ve onaylanmış bir senaryoyu getirip kabul ettiriyorlar, sonra dördüncü bölümde senaristler sete geliyor ve "Bir sonraki hafta ne yazalım?" diye yönetmenle toplantı yapıyorlar. Ardından birkaç bölüm geçiyor ve dizi yayından kaldırılıyor. Siz iyi olsanız da, olmasanız da bu değişmiyor. Bu nedenle bu kez "İş olacağına varır" diyerek kendimi Gani Müjde ve ekibine teslim ettim.
Şevval Sam doktor olsaydı eğer, Derman kadar idealist olur muydu?
- Ben karakter itibariyle, ne yaparsam yapayım, onu bir ideal haline getiriyorum zaten.
Derman’ı bir de sizin ağzınızdan dinlesek...
- Eşinden ayrılmış, iki çocuğuyla Amerika’da yaşıyor. Mesleği doktorluk ve çok başarılı. Yıllar sonra Türkiye’ye dönüyor ve unuttuğu bir gerçekle karşı karşıya kalıyor: Türkiye’deki sağlık sistemi... Sonrasında da hepinizin izlediği gibi, "Ne olacak bu memleketin hali?" tadında, sağlık sistemini hicveden bir hikaye başlıyor.
Gerçekte ağlanacak halimize gülüyoruz galiba...
- Evet, güleriz ağlanacak halimize durumları.
Devlet hastanelerinin hali içler acısı...
- Biliyorum, görüyorum. İnsanlar o kapılarda çok zor koşullarda sağlıklarına kavuşmaya çalışıyorlar. Sistem kötü ve insana değer verilmiyor.
Meseleye bir de tersinden baksak... Türkiye’de doktor olmak da çok zor değil mi?
- Doğrudur. Türkiye’de yalnız doktor değil, işçi, eğitimci, hukukçu ya da kısacası insan olmak çok zor! Sadece parası olanın rahat yaşadığı, hiçbir sosyal güvencesi olmayan milyonlarca insanın bulunduğu, bu yüzden suçların, kavganın, fakirliğin bitmediği bir düzen var.
Şevval Sam’ın arada göz kırptığı ama bugüne kadar başrol olarak kamera önüne geçmediği bir sinema filmi projesi var mı?
Bir dönem Yılmaz Karakoyunlu’nun eseri "Güz Sancısı", aynı adla sinema filmi olarak çekilecekti ve başrol size teklif edilmişti. Bir dönem filmiydi o ve 6-7 Eylül Olayları’nı anlatıyordu.
- Evet. Güzel bir projeydi ama hálá çekilmedi.
KARADENİZ’İ KAZIM KOYUNCU’YA İTHAF ETTİM
Oyunculuk mu, şarkıcılık mı?
- Bir etiket koymak istemiyorum; ben Şevval’im ve sanat insanın kendisini ifade etme biçimidir. Kendimi nerede iyi ifade edebiliyorsam, o anda oyum. Şarkı söylüyorsam şarkıcıyım, oyunculuk yapıyorsam oyuncuyum.
Sizi genellikle komedi ağırlıklı yapımlarda görüyoruz. Farklı bir rolle kamera önüne geçmeyi düşünmüyor musunuz?
- Bugüne kadar farklı karakterler canlandırdım zaten... Daha önce dram da oynadım.
Mesela...
- Mesela "Karaoğlan" dizisinde, daha ilk bölümde Karaoğlan’ın öldürülen annesi Ece Sultan rolünü oynadım. Nejat İşler’le kamera önüne geçtiğim "Gülbeyaz" dizisinde Karadeniz şivesiyle konuşan Gülbeyaz rolündeydim. Özcan Deniz’le oynadığım "Aşkın Dağlarda Gezer" dizisinde aşiret kızı Kajal rolünü üstlendim. İki sene önce çekilen "Yaşanmış Şehir Hikayeleri" dizisinde şarkıcı Ece Yıldız olarak ekrana geldim. Daha önce "Müjgan Bey" dizisinde rol gereği erkek kılığına bile girdim...
Ama Şevval Sam daha çok komediyi seviyor...
- Senaryo iyiyse ve ben eğlenirsem, başkalarını da eğlendirebileceğimi düşünüyorum. Hayatta yeterince acı var zaten, gülmek gerek, gülmemiz gerek.
Şarkıcılık yeteneğinizi "Gülbeyaz" dizisinde mi keşfettiniz?
Müziğin ticari boyutuna bakmıyorsunuz...
- Evet, müziğin bu kadar ticari kaygılarla yapılıyor olması hoşuma gitmiyor. Ayakları yere basan, ne yaptığımdan emin olduğum bir şey yapmak daha önemli. Türk sanat müziğinin en seçkin eserlerinden oluşan ilk albümüm "Sek" bu işin temelini oluşturdu. Ondan sonraki ikinci albümüm "İstanbul’s Secret", daha fazla doğaçlamaya yer verdiği için içimdeki müziği ortaya çıkardı; bu şansı bana tanıdı. Müzikte "Günü yakalayayım, şunu şu yerden vurayım" gibi hesaplarım olmadı.
İlk albümünüzde alaturka okudunuz. Bu sürpriz olmuştu sevenleriniz için...
- İstiyordum ki, alaturkayı günümüz gençleri dinlesin. "Sek" ile amacıma ulaştım. Sonra "İstanbul’s Secret" çıktı. Bu albümü de beklemiyorlardı. Çünkü şöyle düşünüyorlardı; "İlk albümü tuttu, arkasından yapacağı ilk iş o yeri sağmak"... Ama yapmadım. "2008 yılında Karadeniz türkülerinden oluşan bir albüm yapacağım" dedim ve yaptım.
Evet, yeni ve üçüncü albümünüz "Karadeniz" hayırlı uğurlu olsun. Bize bu albümün oluşumundan söz eder misiniz?
- Doğrusunu isterseniz uzun zamandan beri benden ısrarla bir Karadeniz albümü bekleniyordu.
Albümün adı "Karadeniz"... Sizin için Karadeniz’in farklı bir önemi var. Karadeniz deyince, belki Kazım Koyuncu’nun sesi çınlıyor kulaklarınızda... Ve onun ölüm yıldönümünde çıkardınız albümünüzü...
- Zaten albümü de Kazım Koyuncu’ya ithaf ettim. Çünkü benim hayatımda çok önemli bir yeri vardı onun. Albüm de dediğiniz gibi, Kazım’ın ölüm yıldönümünde piyasaya çıktı. Ancak bu benim planladığım bir şey değildi. Yoksa daha öncesinde çıkabilirdi.
Kazım Koyuncu ile olan dostluğunuzu, o aramızdan ayrılsa da sürdürüyorsunuz ve bu açıdan bakılınca müthiş bir vefa örneğinin sergilendiğini görüyoruz. Koyuncu ile ilgili başka projeleriniz var mı?
- Biz birlikte müzik yapmaktan keyif alan iki dosttuk. Benim hayatıma Karadeniz müziğinin girme sebeplerinden biriydi gerçekten; bendeki karşılığıydı. Karadeniz albümü yapıyorsam, en çok da onun payı vardı bunda ve ben de albümü ona ithaf ettim.
Şevval Sam, albümüyle, dizisiyle geliyor gündeme. Ama bunların tanıtımını bile yeterince yapmıyor, ön plana çıkmaktan kaçınıyor. Neden?
- Ben işimi çok seviyorum. Ama medyanın getirdiği bütün külfetlerden sıkılıyorum. İlk bakışta bu bir çelişki gibi görünüyor. Ancak şöyle söylersem galiba durumum daha iyi anlaşılacak: Ben eğlendirirken eğlenen biriyim. Dolayısıyla işimi yaptığım anın hazzı üzerinden, mesleğimi yapma motivasyonumu sağlıyorum. O anların haricindeki her şey bana külfet geliyor. Örneğin, çok sık röportaj yapmak istemiyorum. Çünkü kendimi tekrar etmeye başladığımda, kendimden sıkılıyorum. Kendimi çok fazla yerde gördüğümde de sıkılıyorum. Ben daha kendimden sıkılırken, başkası sıkılmaz mı beni bu kadar çok görmekten? Yani popüler olmak benim için "amaç" olsaydı, bu dediğiniz doğru olabilirdi; ancak benim için bir "sonuç"...
Çalışma dışındaki zamanlarda neler yapıyorsunuz?
- Arta kalan bütün zamanımı oğlum Tarık Emir’le paylaşmaya çalışıyorum.
Yazın en sıcak günleri yaşanırken siz çalışıyorsunuz, "Derman" dizisinin setinde ter döküyorsunuz...
- Yeterli tatil yaptım, şimdi de çalışmam gerekiyor. Dilerim benim ve tüm ekibin harcadığı emekler karşılığını bulur. Önemli olan da bu zaten.
Çarşı bir ruhtur ve ben feshedilemezciyim
Biraz da spor konuşalım. Sıkı bir Beşiktaş taraftarısınız...
- Her zaman. Çarşı bir ruhtur, feshedilemezciyim.
Oğlunuz Tarık Emir’in futbola ilgisi var mı? Ne de olsa bir dönemin "Sarı Fırtına"sı Metin Tekin’in oğlu o...
- Futbolla ilgisi yok. Basketbol oynuyor. Piyanonun başına geçince saatlerce çalıyor, kendisini kaybediyor. Spor yapmasını istiyor, ama meslek olarak seçmesini istemiyorum. Çünkü belli bir yaşta bitiyor. Ömrünün sonuna kadar yapabileceği bir mesleği seçmesini tercih ederim.