Güncelleme Tarihi:
Tracey Emin provokatif işleri, kişiliğini ve kendi iç dünyasını eserlerine yansıtmasıyla ünlü bir sanatçı. Çalışmalarının odağına kendi korkularını, tecrübelerini ve hayatını koyan Emin, Istanbul74 çağdaş sanat merkezinin 15 Eylül’de gerçekleşen açılışı için İstanbul’daydı. Kendisiyle görüştüğümüzde “Birkaç gün önce Londra’da, Başbakan Cameron’un konutu olan Downing 10 Numara’dan çıktım ve önümde bir sürü küçük çocuk beliriverdi. Beni gördükleri anda bağırarak adımı söylemeye başladılar. Aslında, bu nedenle bu aralar kendimi küçük bir rock star gibi hissettiğimi söyleyebilirim” diyordu.
Şu ana kadar eserleriyle çağdaş sanatı kendi üzerinden kışkırtıcı bir alana taşıyan Emin, şok edici ya da provokatif olmak için özel bir çaba harcamadığını ve sadece dünyaya farklı bir açıdan baktığını söylüyor.
TECRÜBELERİMİ VE KENDİMİ KULLANDIM
Şu anda İstanbul74’te sergilenen işlerinden biri, mavi neon ışıklarıyla yazılmış bir yazı: “Boşver boşver arkadaşım ağlamak güzel”. Uzaktan sıradan bir cümle gibi görünse de, bu eserin sanatçının hayatında yaşanmışlığı ve bir alt metni var. Kullanmayı çok sevdiği neon ışıklarından oluşan eser, siyah arka plan üzerinde el yazısı formatıyla yazılmış “Boşver boşver arkadaşım ağlamak güzel” yazısını parlatıyor. Emin, araya hiçbir mesafe koymadan hayatta edindiği tecrübeleri, izleycilerle samimi bir şekilde paylaşıyor.
“Şu ana kadar eserlerimde hayattaki tecrübelerimi ve kendimi kullandım. Ben bir kadınım. Kendimle ilgili ve tecrübe ettiğim olaylarla ilgili sanat işleri yapıyorum” diyor.
Sanatçının galerideki diğer işi, “Riding For a Fall,” bu yıl Hayward Sanat Galerisi’nde Tracey Emin retrospektifinde sergilenmişti. Bu videoda Emin’i sütyenle boş bir plajda bir atın üzerinde görüyoruz. Yine özel hayatına ve travmalarına cesurca gönderme yapan sanatçı; “Her zaman yalnız kalıp tek başıma öleceğime dair bir korkum vardır. Tek başıma ölsem, tüm bunlara değer mi diye düşünmekten kendimi alamıyorum ama tüm korkularımı işlerime yansıtmayı seviyorum” diyor.
HER ZAMAN MUTSUZUM
Sanatta, özel hayatı, kışkırtıcı bir üslupla teşhir etme akımına Sophie Calle, Miranda July gibi kadın sanatçılarla birlikte öncülük eden Tracey Emin hep “Hiçbir şeyden utanmıyorum” diyor ama yine de bazı şeylerden pişmanlık duyduğunu ve şimdi geriye dönüp bakınca bazı sergilerini ve eserlerini neden böyle yaptığını sorguladığını itiraf ediyor. Yaşadığı kişisel travmaları reddetmiyor. Bu travmalarından mutsuzluk duyduğunu açıkça ifade ediyor.
Mutlulukla ilgili bir soruya verdiği cevap çok kesin: “Her zaman mutsuzumdur ve her ne kadar bu durumdan çıkmaya çalışırsam o kadar dibe batarım. Aşkta başarısızım, bekarım, bir partnerim bile yok, çocuklarım yok ve asla bir anne olamayacağım.”
Birçok insan Tracey Emin’in işlerinin özünde yatan sanatçının kişisel tarihini ortaya koyma çabasını cüretkar ve rahatsız edici bulmaya devam etse de, Emin şöyle diyor: “Bazı insanlar benim işlerimi ciddiye almıyor ama ben onlara kendimi kabul ettirmek için çalışmıyorum. Çalışmamın tek nedeni var o da içimdeki üretme isteği. Çoğu zaman insanların acımasızca konuşmalarını umursamıyorum.”
BÜYÜK BÜYÜK BABASI KÖLEYMİŞ
Emin’in köklerinin bizim yaşadığımız yerlere uzanması sadece babasının bir Türk olmasına bağlı değil. Büyük büyük babası Osmanlı döneminde bir köleymiş. 1860 yılında Sudan’da esir alınmış ve özgürlüğüne Kıbrıs’ta kavuşmuş. Yün tüccarıymış. Annesi her ne kadar İngiliz gibi görünse de farklı köklere sahip. Kendini Akdenizli gibi hissettiğinden bahsediyor. Türkiye’ye yaptığı ziyaretler ve babasıyla gezip gördüğü yerler Emin’i en çok etkileyen tecrübeler arasında. “Türkiye’ye yaptığımız seyahatler beni çok etkilerdi. Topkapı’daki padişah tahtlarının yanına otururdum” diyor. 1984 yılından beri Kıbrıs’ı düzenli olarak ziyaret ediyor, babasının ölümünden dolayı bu sıkı bağın kaybolacağından korkuyor. 1987 yılında yayınlanan ‘Altı Türk Öyküsü’ adlı kitabında babasıyla Türkiye’ye yaptığı ziyaretleri anlatan Emin, çoklu kimlikten kaynaklanan bocalamalar sonucunda yazdığı bu kitap için şunları diyor: “Bir şeyin yarısı olmanın nasıl bir duygu olduğunu anlattım.”
YATAĞIYLA DİKKAT ÇEKTİ
Tracey Emin’in çağdaş sanat dünyasından ünlü bir yıldız olma hikâyesinin altında, ‘Yatağım’(1998) (My Bed) ve ‘Birlikte Olduğum Bütün Erkekler’ (1995) (Everyone I have slept with) adlı iki önemli işi var. ‘Yatağım’ adlı eserinde Emin kendi yatağını sergiler. Yatağının üzerinde kirli iç çamaşırı ve kullanılmış prezervatif gibi kendi hayatından parçalar vardır. Bu eserin ardından 1999 yılında Emin Turner Ödülü’nü kazandı. ‘Birlikte Olduğum Bütün Erkekler’ adlı eserinde Emin küçük mavi bir çadırın içine birlikte olduğu erkeklerin ismini yazdı. Çadır, Charles Saatchi tarafından satın alındı ama 2004 yılında bir yangında hasar gördü.
İSTANBUL74 ULUSLARARASI SANAT MERKEZİ
İstanbul’un en eski semtlerinden biri olan Karaköy’de bulunan 150 yıllık tarihi bir iş hanında inşa edilen ISTANBUL74, yerli ve yabancı sanatçıların resim, heykel, fotoğraf, multi -medya ve tüm sanat çalışmalarına ev sahipliği yapacak. Merkez aynı zamanda kültürel bir etkinlik programına sahip olacak. Şu an Tracey Emin’in iki eserinin sergilendiği bina, yeni sergiler için hazırlanmakta.
L-şeklindeki binanın yüz yıllık dış yüzeyi ve ortak alanları mekânın minimal ve modern tarzını mükemmel bir şekilde çevreliyor. İstanbul’da ulaşımın kilit noktası olan Karaköy, her çağda pek çok kültürün merkezi olmuş, halen de aynı kozmopolit yapısını korumakta.
2009 yılının sonlarına doğru Alphan Eşeli tarafından kurulan ISTANBUL74’ün en önemli girişimlerinden biri, Londra merkezli kültürel diplomasi markası Liberatum ve Another Magazine ile birlikte İstanbul’da gerçekleşen Uluslararası Kültür Festivali ISTANCOOL oldu. ISTANCOOL Festivali moda, sinema, müzik, çağdaş sanat, tasarım, edebiyat, mimari, müzik ve tüm performans sanatları dalında dünyanın önde gelen yaratıcı isimlerini İstanbul’da bir araya getiren, ülkeler arası kültürel alışverişi destekleyen bir programa sahipti.