Kendimi bir tek Türkiye’de evimde hissediyorum

Güncelleme Tarihi:

Kendimi bir tek Türkiye’de evimde hissediyorum
Oluşturulma Tarihi: Mart 05, 2011 00:00

Kime sorsanız Nicole Farhi için 30 yıllık köklü bir İngiliz markası der. Türk asıllı olduğunu biliyordum ama kendini birazdan okuyacağınız kadar Türk hissettiğini, üstüne basa basa Türküm dediğini duyunca çok şaşırdım ve açıkçası gururlandım. Nicole Kidman, Tom Cruise, Kate Winslet, Colin Firth gibi starların markası olan, dünyanın pek çok ülkesinde satılan tasarımcı hafta içinde yaz koleksiyonunu tanıtmak için İstanbul’a geldi...

Siz Türk asıllısınız öyle değil mi?
- Evet Türküm ben. Babamlar İstanbullu, annemler İzmir. Çocukken tatillerde hep Türkiye’ye gelirdik. İzmir’e yıllar sonra beş yıl önce gittim. Çantalarımı orada ürettirmek için bir üreticiyle görüşmek için. Hala çok güzel. İzmir’de de, İStanbul’da da kendimi nasıl başka hissediyorum anlatamam.

Anlatmayı deneseniz?
- Fransa’da doğdum. 30 yıldır İngiltere’de yaşıyorum. Ama kendimi bir tek Türkiye’de evimde gibi hissediyorum. İstanbul’la da, İzmirle de aramda kuvvetli, duygusal bir bağ var. Ben başka hiçbir ülkeyle benzer bir bağ kuramadım. Hissettiğim bu şey hiç değişmiyor ama ben her gelişimde kendime çok şaşırıyorum. Sebebi ailem. Halalarım, büyükannem, teyzelerim... Onlar benim kafamdaki İzmir’i, İstanbul’u resmeden insanlar... Ve bana öyle güçlü bir imaj çizdiler ki!

Ailenizde Türkçe konuşan birileri var mı?
- Kuzenlerim, amcamın çocukları. Çünkü amcam ölene kadar İstanbul’da yaşadı. Kuzenlerim burada büyüdü, üniversite için yurtdışına çıktılar. Şimdi biri Londra’da biri Paris’te yaşıyor. Buluştuğumuz zaman aralarında Türkçe konuşuyorlar, hiçbir şey anlamıyorum.

Babanız ve anneniz neden Türkiye’den göç etmiş?
- Biz Yahudi bir aileyiz. Babam İstanbul’u 1945-46 senelerinde terk etmiş. Çünkü iş bulamamış. Fransa’ya gidip çalışmaya başlamış. İşleri iyi gidince de annesi ve kız kardeşini yanına aldırmış. Annemin babası da benzer sebeplerden İzmir’den ayrılmış. Büyükbabam önce Amerika’ya taşınmış.

Anneniz ve babanız nasıl tanışmış?
- Tanıştırılmışlar. Bizim için Türk olmak önemlidir. O yüzden büyükler hep çocuklarını Türkiye’den göç etmiş başka bir Yahudi aileyle evlendirmek ister. Paris’te tanışmış ve orada yaşamaya başlamışlar. Beni de bir Türk Yahudisiyle evlendireceklerdi ama asilik ettim. Halbuki hiç kötü bir fikir olmayabilirmiş. Bence büyükler aptal değil ve mutlaka bildikleri bir şeyler var.
/images/100/0x0/55ea136af018fbb8f869d239

Sizce Türkiye’den göz etmiş Yahudi bir aile olmanın nesi makbul?
- Bunun Yahudilikten çok Türk olmakla ilgisi var. Türk olmak kardeşlik, arkadaşlık gibi kavramları değerli kılıyor. Aile kutsal. Bütün gençliğim her pazar 40 kişilik kalabalık aile yemeklerinde geçti. Bu gelenek asla bozulamazdı.

BEN ANNEME ÇEKMİŞİM

Anneniz ve babanız ne iş yaparlardı?

- Babam lamba satıyordu, annem onunla çalışıyordu. Evlenmeden önce kendi babasına yardım ediyormuş. Dedem saat tamircisiydi. Yani kimse modayla ilgili değil.

Siz nasıl tasarımcı oldunuz peki?
- Annem kısa saçlı, sürekli pantolon, gömlek ve düz ayakkabı giyen bir kadındı. Tıpkı benim gibi... Ondan etkilenmediğim kesin. Beni halalarım ve büyükannem çok etkiledi. Bavullar dolusu güzel kıyafet, hepsine uygun takı ve çantaları vardı. Çok feminenlerdi. Uzun saçları vardı ve yüksek topukları. Kendilerine özel terzileri... Renkli giyinmekten korkmazlardı. Beni haute couture’le halam tanıştırdı. O zaman 14 yaşındaydım.

‘Ben tasarımcı olacağım’ kararını ne zaman verdiniz?
- Ayakkabılara ve ayakkabı çizmeye çok meraklıydım. Çocukluğumdan beri bez bebeklerimi giydirirdim ama tasarımcı olmaya 17 yaşında karar verdim ve Paris’te moda okuluna gittim. Bir ara tasarımcı değil, illüstratör olmak istedim. O zamanlar defilede fotoğraf çekmek çok yaygın değil. Bizler podyumda gördüğümüz her şeyi çizer, o çizimleri dergileri verirdik. Onlar da fotoğraf yerine yayınlardı haberlerin üstünde. Ben ilk paramı böyle kazandım.

Tasarım yapıp para kazanmaya nasıl başladınız?
- 21 yaşında. Elbise tasarlıyor kalıplarını çıkarıyordum ve o kalıplar dönemin popüler bir kadın dergisiyle bedava veriliyordu. Dergiyi alan kadınlar da kalıplara baka baka elbiseyi kendilerine dikiyordu. Zevkli bir işti.

Kaç yıllık bir tecrübeden sonra kendi markanızı kurdunuz?
- 25 yaşındayken Steven Marks diye bir İngilizle tanıştım. Aşık olduk, evlendik ve birlikte French Connection markasını yarattık. O işin yönetim ve finans tarafıyla ilgileniyordu, ben tasarım. Yıllarca markayı tek tasarımcı olarak götürdüm. Birkaç yıl sonra kendi markamı yarattım ve kendi giymek isteyeceğim gibi kıyafetler tasarlamaya başladım. Nicole Farhi markasının özü hala budur. 10 yıl sonra ikisini yürütememeye başladım ve French Connection tasarımcılığını bıraktım. Eylül’de Nicole Farhi’nin 30. yılını kutlayacağız.

BENCE SEKSİLİK BOYUNDAN YUKARIDA

30 yıl boyunca hep istediğini yapma lüksü size kendinizi nasıl hissettiriyor?

- Bu harika ve kutsanmış bir hayat gibi geliyor... Çok şanslıydım. Eşim Steven benim en büyük şanslarımdan biriydi. Ev koleksiyonu yapmak ve restoran açmak gibi isteklerimi gerçekleştirmem için ışık oldu. Bana doğru zamanı ve yeri hep o söyledi. Evliliğimiz yürümedi ama ortaklığımız iyi gitti. Steven geçen yaz Nicole Farhi markasındaki payını bir yatırımcıya sattı ama benim French Connection’daki payım duruyor. Hala Londra’da aynı binada çalışıyoruz. Ben başka biriyle evlendim ama o benim çocuklarımın babası.

Nicole Farhi markası 30 yılda çok değişti mi?
- Hayır. Hala kendi giymek isteyeceğim kıyafetleri yapıyorum. Kalıplarım bile değişmedi. 25 yıl önce yaptığımız hırkaları revize edebiliyoruz. Eskiden yaptıklarımı günün modasına uygun hale getiriyorum. Dar paça modaysa dar, bol paça modaysa bol yapıyorum. Bu işe 80’lerin başında girdim. O zamanlar kadınlar çalışma hayatına yeni yeni giriyorlar. Erkek egemen şirketlerde onlar gibi giyinerek varlık göstermeye çalışıyorlardı. Ben de koleksiyonlarımı takım elbise, gömlek, pantolon üzerine kurguluyordum. Çok maskülen bir tarzımız vardı. Hatta yaptıklarımız erkekler tarafından talep görünce erkek koleksiyonu da yapmaya başladık. Ama artık devir değişti. Kadınlar elbise ve topuklu ayakkabılarla işe gidiyor. Kadınlıklarını özgürce sergilemekte sakınca yok, ne mutlu ki. Ben de
/images/100/0x0/55ea136af018fbb8f869d23b
onlara seve seve aracı oluyorum.

Tasarım yapmaya annenizin tarzıyla başladınız zamanla babaanne ve halalarınızın tarzına kaydınız.
- Aynen öyle. Ama ben kişisel olarak annemin tarzında kaldım. Yüksek topuklu giyemiyorum. Geçen hafta bir röportajda giymeyi denedim, düştüm. Kumaş pantolon, gömlek, tişört, ceket ve makosenlerimle çok rahatım.

Sizce kadınların seksi olmak için topuklara ihtiyacı var mı?
- Bence seksilik insanın içinde. Gülüşte, bakışta ve ses tonunda. Kırıtmaya ve destekli sutyenlere hiç gerek yok. Seksilik boyundan yukarıda. Topuklar, makyaj, sutyenler, iç çamaşırları sadece detay. İçinizde yoksa bir işe yaramaz. Ama ben seksiyim mesajını ta içten gönderirsen yakalayamayacak erkek yok. Dünya benim gibi düşünmüyor ki, düz değil topuklu ayakkabılar çok satıyor.

Diğer lüks markalarıyla nasıl rekabet edebiliyorsunuz?
- Çünkü beni tercih eden kadın akıllı. Alacağı elbiseyi 10 yıl giymek istiyor, bundan da gocunmuyor. Lüksün büyüsüne kapılmıyor. Kandırılmıyor. Benim için lüks özgürlüktür. Özgürlük dünyadır. Benim kadınım hayatı para harcamaktan ibaret görmüyor.

ÜNLÜLERE HEDİYE EDİYORUZ

Nicole Kidman, Tom Cruise, Kate Winslet, Colin Firth gibi ünlüler markamı tercih ediyor. Bir anlaşma yapmıyoruz ama giydiklerini hediye ediyoruz. Firth genelde bizden giyinir ama Oscar töreninde sevgili arkadaşım Tom Ford’u tercih etti.

GALLIANO ALKOL KURBANI OLDU

John Galliano’nun başına gelenler hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Çok üzücü. Çok çalışkan ve başarılıydı. Bence o bir dahi. Yılda 12 koleksiyon falan yapıyordu. Üzerindeki ağır baskıdan dolayı çok içiyordu. O sözleri inanarak değil, tamamen alkolün etkisiyle söylediğini düşünüyorum. Bu işe benim yanımda, French Connection’a örgü koleksiyonu yaparak başladı. Nerelere gelmişti. Yazık oldu. Moda dünyasının insanı bitiren bir tansiyonu var. Asıl tartışılması gereken bu. Mc Queen de bu yüzden öldü.

Siz bu baskıyla nasıl baş ediyorsunuz?
- Çünkü çok kontollü bir insanım. Disiplinliyim, kendimi iyi planlıyorum.

BU YAZ NELER VAR

Nicole Farhi İlkbahar-Yaz 11 Kadın Koleksiyonu, pastel renkler ve baskılarla bahar ruhunu getiren, canlı renkler, ışık ve yumuşak çizgilerle ve dinamik renk kontrastlarıyla kullanılan kumaşlarla taze ve eğlenceli bir koleksiyon. Japon ruhunu tasvir eden koleksiyonda Farhi by Nicole Farhi kızını hafif baskılı elbiselerle kiraz çiçeklerinin arasından yürürken görüyoruz. Bahriyeli grogen kumaşlı kıyafetler ve çiçek desenli düğmeler tüm koleksiyonda kullanılan detaylar arasında. Klasik çizgilere eğlence anlayışıyla modern bir dokunuş kazandıran koleksiyonda, beyaz ve bahriyeli keten parçalar, aynı zamanda yumuşak çuha çiçeği kırmızıları, berrak gökyüzü mavileri ve metalik renklerle kullanılıyor. Metalik renklerdeki gece elbiseleri ve dış yüzeyde görünen fermuarlara sahip hafif spor taftalar, gündüz ve gece kullanılabilecek ceketler ve zıt iç detaylara sahip pardösüler koleksiyonu tamamlıyor.

LEGION D’HONNEUR SAHİBİ

Nicole Farhi kariyeri boyunca birçok ödül kazandı. 2010’da Legion D’Honneur listesinde yer aldı. 2008’de First Women Awards’da Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü kazandı. London’s Français of the Year Awards’da Yılın Girişimcisi Ödülü’nü aldı ve moda endüstrisine hizmetlerinden dolayı İngiltere Kültür Bakanı Andy Burnham tarafından onur ödülüne layık görüldü. Farhi şimdi, senaryo yazarı Sir David Hare ile evli.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!