Güncelleme Tarihi:
Öncelikle Hayretin Karaca’ya Ekle Destekle’nin çalışma modelinden bahsediyorum. Bir anda lafımı kesiyor ve “Dünya’da dilencilik yarışması yapılsa ben açık ara birinci olurum!” diyor. Karşısındakinin dikkatini çekmek, anlatmak istediği şeyin doğru anlaşılmasını sağlamak için yapıyor bunu. Vücut dili ve ses tonunu mükemmel bir şekilde kullanarak çarpıcı ve zekice çıkışlarda bulunuyor. Bu yöntemle önemli bulduğu konuların sizin aklınıza yerleşmesini sağlıyor. Bu yaklaşımla bahsettiği pek tabii ki Ekle Destekle modelinde “bağışçı” gibi bir tarafın olmaması ve firmaların bu mecranın bağışa çevirdiği kaynağı reklam bütçelerinden harcaması. Bunun mantıklı bir yaklaşım olduğunu söylüyor.
Hemen ardından ikinci bir çarpıcı cümle geliyor: “Canileri anlatacağım burada ben şimdi” diyor. “Kendi çıkarı için beni aç bırakanlar var! Bu küresel ekonomi denen canavar büyüyecekmiş. Büyümezse kriz oluyormuş. Vah zavallılar vah… 1992 Rio Konferansı’nda GSMH’sı 20 bin doları geçen bir veya iki ülke vardı. Bugün 65 bin dolara geldi. Bu senede yüzde 3, hayır efendim yüzde 7 büyüyeceğiz gibi hedefler koyuluyor. Ne demek o biliyor musun? Ben dünya varlıklarından, bütün yaşayanların haklarından daha fazla alacağım demek o. Ben 65 bin dolara geldim aptallar, sizinle ortak olduğumuz doğanın haklarından en fazla ben alıyorum demek değil mi bu? Benim ortak olduğum bütün canlılarla beraber, mikro organizmalar dahil, bir ekosistem var. Ben o ekosistemi yaşatmak zorundayım ama bunu bana yaşatmıyorlar. Nereye kadar büyüyecek bu ekonomi? Ben biliyorum: Kendine hayat veren doğal ekosistemi bitirinceye kadar büyüyecek!”
Ardından ara ara konu konuyu açsa da soru-cevap şeklinde ilerliyor konuşmamız:
Doğa için uzun yıllardır verdiğiniz mücadele sürecinde en çok ümitsizliğe kapıldığınız an hangisiydi ve bunun sebebi neydi?
Çok sebebi var. Ama ben hayatımda evvela yapamayacaklarımdan çok korkarım. Mesela inancımı anlatamayacağımdan çok korkarım. Evet, bana sorduğun sualin cevabı bu. Düşüncemi anlatamıyorum, inandıramıyorum. Benim derdim bu.
İnandıramamak endişesi dışında, daha somut karşılaştığınız engellerden en önemlisi neydi sizce?
Vekalet verdiklerime derdimi anlatamamak bütün sorunum. Türkiye topraklarını kaybettiği zaman başımıza ne geleceğini, o zaman oluşacak açsızlığı, yoksulluğu ve çaresizliği anlatamıyorum.Sandığa gidip vekalet veriyorum ya. İşte o vekillere anlatamıyorum. 1945 veya 46’dan bugüne kadar iktidar olmuş bütün hükümetler, Türkiye’nin doğasına, ormanlarına, doğal ekosistemine hizmet ederek değil, tüketerek iktidar olmayı amaçlamışlardır. Bunu da pekala başarmışlardır. Hükümet ve parti ayırmıyorum. Tümü koyuyorum hesaba ama giderek artarak oluyor bu. Atatürk “Bugün en büyük varlığımız topraktır, kalkınma köyden başlar” diyor ve ben en büyük varlığım olan toprağı kaybediyorum. Bunun sonu açlıktır ve ben size açlık konusunda çok şey anlatabilirim. Amerika’da 1776’da açlıktan pisliğin içinden yiyorlar. Bir adam yatakta karısını kesip yiyor açlıktan. Kitap yazıyor bunları. Howard Zinn’in kitabında yazıyor bunlar.
İNSANLAR AÇ YATIYOR EVLADIM
Peki günümüzde en çok sizin endişeye kapılmanıza sebebiyet veren gelişme ne?
Nihal Atsız adında bir yazarın sözü; “Bir millet bağımsızlığı dahil her şeyini kaybedebilir fakat dilini sakladıkça o millet yaşıyor demektir. Benim en çok korktuğum şey dilin ve kültürün gidiyor olması. “My country”, “My bilmemne”, dilini eşek arısı soksun! “My”lan falan para kazanmaya çalışıyor adam. Bak vitrinlere. Yerli üretimler dahil yabancı isimle malını satmaya çalışıyor. Başımızdaki en büyük tehlike budur. Bir ulus olarak en büyük servetimiz dilimiz ve kültürümüzdür. Bu dönemde topraktan önceki derdim budur.
Sizden bir öneri istiyoruz. TEMA’nın ve yaptığımız işin önemini insanlara anlatmak için ne yapmalıyız?
İnanç, inanç, inanç… İnancın üzerinde hiçbir enerji yoktur. Atatürk bir kişiydi. Sadece inancı vardı. Atatürk’le kimseyi örneklemem ama Gandhi bir kişiydi. Koskoca güneş batmayan imparatorluğu kovdu. Peki bu Gandhi’nin nesi vardı? Bir sandaleti vardı, üzerine bir şey örtüyordu, bir sopası vardı, bir de iple bağladığı bir gözlüğü vardı. İnancı vardı inancı.
Biraz da TEMA’dan bahsedelim isterseniz.
Vicdanı hür, fikri hür gençler gelecekler. Ben geçlerle hiçbir zaman emir kipi kullanarak konuşmam. Onlar düşündükleri gibi olacaklar. Toprağı anlatacağım diyelim, beraber buluruz toprağı. İşte böyle gençler yetiştiriyoruz biz. Bugün Mini TEMA kurduk. Yavru TEMA’mız var. 435 bin üyemiz var. Birleşmiş Milletler’e akredite olmuş TEMA. TEMA Hollanda ve TEMA Almanya diye iki kardeşimiz var. TEMA dünya kurtuluş hareketidir. Bütün dünyadaki bilim adamlarıyla irtibat kurmaya başladık. İnancın üzerine hiçbir şey yok. Biz de inanıyoruz ve başaracağız. Benim çocuklarım buna inanıyorlar artık. Din ve siyaset konuşmayız. Ağzımızdan din ve siyasetle ilgili bir şey çıkmaz. Ne yapacaklarına onlar kendileri karar verir. Ben şunu yapın, bunu yapmayın, çöpünüzü atmayın demem. Onlar bulurlar bunları. Hür iradeleri gelişecek çocukların. Dünyaya örnek olacağız. TEMA gençlere teslim edilmiştir. Cenab-ı Allah bana bunu gösterdi.
TEMA’yı kurarken görüştüğünüz kişilere “Türkiye çöl oluyor” demişsiniz ve herkes buna şaşırmış ve etkilenmiş. Size 2020’de, 2040’da, 2100’de ne olacak desek şimdi ne dersiniz?
Türkiye paranın esiri olmaya devam edecektir derim. Ben kahin değilim. 2040’da ne olacağını söyleyemem ama dünya aşağı doğru gidiyor. Bugün Birleşmiş Milletler’in verdiği rakamlara göre 2.8 milyar insan günde 2 doların altında geçiniyor. İnsanlar aç yatıyor evladım. Böyle bir felaket olabilir mi? Olanın olmayana borcu vardır, komşusu aç yatanın yediği helal değildir. Eskiden paralı olmak üstün olmak demek değildi. Benim korkum bu kültürün gitmesi. O yüzden en kıymetli mirasımız dilimiz ve kültürümüz diyorum. Dünya gidiyor.
YAŞAMAK İÇİN YAŞATACAKSIN
Nereye gidiyor dünya?
Örneğin küresel ısınma. Bunu kim yapıyor? Hayrettin yapıyor! Sen yapıyorsun! Ben yapıyorum! Ben tüketmezsem ne olacak? Aptal olmayalım. Yaşamak için yaşatacaksın! Kimi yaşatacaksın? Sana hayat verenleri. Buna karar verdiğimiz gün ben 2020’yi, 2040’ı düşünmek istemiyorum artık.
Peki sizi en çok mutlu eden şey ne son dönemlerde?
Ne biliyor musun? Çocuklar okuyorlar! Kitap yazıyorlar hatta. Kitap fuarlarına git. Zamanla çocuklar için olan kitaplar iki misline, dört misline çıktı. Okuyan bir gençlik geliyor. Beni en mutlu eden olay budur.
Son olarak söylemek istediğiniz başkaca bir şey var mı?
Dünyaulusları, size sesleniyorum. 2000 yılında dünya ulusları silaha 2 trilyon 577 milyar dolar harcadı. Geçen sene 2 trilyon 800 milyara bütçelediler, onu da aştılar. Bu parayı nerden buldular bunlar? Bankada mı bastılar? Hayır. O parayı katil Hayrettin verdi. Sen verdin. O verdi. Ne yapmalıyım biliyor musunuz? Yaşamak için yaşatacağım. Başkalarının haklarından almadan yaşayacağım. İhtiyacım kadar tüketeceğim. Doyacağım, barınacağım okuyacağım, eğitim göreceğim ve sağlığım için harcayacağım. Başka çare yok. Uyanalım! Sana hayat veren doğayı, gözünle görmediğin o mikro organizmaları yaşatacaksın. Bir gram üst toprakta 400 bin mikro element var.100 bin alk var. O toprak canlı. Sana hayat verenleri yaşatacaksın! Ormanı yaşatacaksın! Çayırı yaşatacaksın! Bütün canlıları yaşatacaksın! Bunlar yoksa sen yoksun, ben yokum.