Oluşturulma Tarihi: Haziran 16, 2004 00:00
TÜRKİYE ile Kazakistan arasında anlamsız bir ‘TIR savaşı’ yaşanıyor. Önce durumu özetleyeyim. Her yıl Türkiye’den yola çıkan yaklaşık 6 bin kadar TIR Kazakistan’ın çeşitli kentlerine Türk mallarını taşıyorlar. Buna karşılık, 400 kadar Kazak TIR’ı Türkiye’ye Kazak mallarını getiriyor. Şimdi iki ülke arasında 1900 TIR’lık bir taşımacılık anlaşması yapılmak isteniyor. Ancak Kazaklar bu anlaşmayı savsaklıyorlar.. Ve bunda yüzde bin haklılar. Neden mi? Gelin anlatayım. Dediğim gibi her yıl 6 bin Türk TIR’ı Kazakistan’a mal götürüyor. Ve bunlar taşıdıkları malları, hiçbir sınırlama olmaksızın adrese teslim ülkenin içinde her yere götürebiliyorlar. Buna karşın Kazak TIR’ları Türkiye’ye geldikleri zaman farklı bir muamele görüyorlar. Türkiye Kazak TIR’larının Türkiye içinde hareketine izin vermiyor. Kazak şoförler malları Türkiye sınırında ‘Türk plakalı’ TIR’lara nakletmek zorunda bırakılıyorlar. Yani onlar bizim 6 bin TIR’ımıza hiçbir sınırlama getirmezken, biz onların 400 TIR’ının Türkiye içinde hareketine izin vermiyoruz. Bunun mantıklı bir sebebi olabilir mi diye düşünüyorum bulamıyorum. Kaçakçılık desen, kontrol edersin geçirirsin. Tehlikeli maddeler desen kontrol yine senin elinde. Görünür tek neden, birkaç Türk TIR’ına iş yaptırma kaygısı. Ama bunu yaparken 6 bin TIR’a iş kaybettirecekler farkında değiller. Ulaştırma Bakanı Yıldırım’ın bu saçmalığa bir son vereceğini zannediyorum.Fuhuş çetesi çökertilmişDÜN beni en çok eğlendiren
haber ‘Uluslararası fuhuş çetesine darbe’ başlıklı haberdi. Üç beş tane gariban Rumen yakalanmış, Türkiye’deki fuhuş darbe almış. Biz de inandık. Türkiye artık tam bir fuhuş cenneti. Eski Doğu Bloku ülkelerinin kızları Türkiye’nin dört bir yanında ama özellikle İstanbul, Ankara ve Antalya’da köle ticareti gibi pazarlanıyorlar. Neredeyse her Türk erkeğinin telefon rehberinde bu kızları pazarlayan birinin telefonu var. İstanbul’da sadece Rusların pazarlandığı gece kulüpleri ile ilgili efsaneler anlatılıyor.İstanbul’da, Aksaray’da İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün 50 metre yakınında kadın pazarı haline gelmiş bir kulüp her gece binlerce kişiyi ağırlıyor. Antalya’da Örnekköy artık ‘Fuhuşköy’ haline gelmiş. Onun da 100 metre ötesinde polis karakolu var. İnternet üzerinden kadın pazarlanmaya bile başlanmış. Ama İstanbul’da üç beş Rumen kadın yakalanıp, bunların müşteri defteri ele geçince ‘çete çökertilmiş’ oluyor. Hadi canım siz de. Kimi kandırıyorsunuz. Türkiye’de fuhuş çetesi çökertilse, sınır kapılarında yığılma olur.Gizlice onurlandırmak olmazDÜNYA rekortmeni atletimiz Elvan, dün Ankara’daydı. Grand Prix yarışlarında dünya rekoru kırdığı için ve hayırlısı ile olimpiyatlarda da bize bir altın madalya getirmesini umduğumuz için Ankara’da Başbakan ve Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilip ‘onurlandırıldı’.Sporcular için böyle anlar keyiflidir. Ve dünyanın her yerinde liderler, sporculara, sanatçılara verdikleri değeri bu şekilde gösterirler. Parayla ölçülmeyecek bir gurur vesilesidir bu kabuller. Ancak bizim Cumhurbaşkanımız biraz ilginç bir kişilik. Dünyanın her yerinde, bütün liderler bunu kamuoyunun gözü önünde, hatta bazen canlı olarak yayınlanan törenlerle yaparlar. Sporcularla ya da sanatçılarla ele ele poz verir, şakalaşırlar. Fakat bizim Cumhurbaşkanı her nedense böyle yapmaz. Tam aksine, rekortmen atletimizin kendisine yaptığı ziyareti basına kapar. Şaka gibi ama değil. Elvan Abeylegesse’nin Cumhurbaşkanı Sezer tarafından kabul edilmesi töreni dün basına kapalıydı. Ne bir gazeteci, ne bir televizyoncu bu kabule alınmadı. Çektiyse Köşk’ün fotoğrafçısı birkaç kare çekti o kadar. Cumhurbaşkanı Sezer’in anlayamadığı bir şey var. Bu törenler hem kişiyi onurlandırmak, hem de gençleri özendirmek için yapılır. Bunu böyle kapalı kapılar ardında, sanki bir kabahatmiş gibi gizlice yaptığın zaman bunun bir özendiriciliği falan da kalmaz. Ama bizim Cumhurbaşkanımız başta da dediğim gibi ‘ilginç’ bir kişilik. Elinde fileyle pazar alışverişini basının önünde yapar. Sporcuları ise gizlice onurlandırır.Bırakın küçük kalsınSON günlerde gazetelerde ve köşe yazarları arasında bir Yalçın Küçük tartışmasıdır gidiyor. Bu durumdan hoşnut olan tek kişi ise Yalçın Küçük. Yalçın Küçük, ‘entelektüeli az’ buna karşın ‘enteli bol’ bir ülkede kendini entelektüel diye yutturmayı başarmış, adından söz edilsin diye her türlü ‘acayipliği’ sergilemeyi ‘entelektüel farklılık’ saymış bir ‘gariban’. Hiçbir ‘saygın üretimi’ olmayan, soyadı gibi hesapların adamı. Ham fikirlerini ‘deha’ diye pazarlayan, derinliksiz ve mantıksız bir ‘komplo teorisyeni’.Ve Türk basınının saygın kalemleri oturmuş onun hakkında yazı yazıyorlar. Emin olunuz ki, bu yazı dahil hakkında ne yazılırsa yazılsın o bundan mutlu oluyor. Çünkü soyadıyla özdeş kompleksinden ancak böyle kurtuluyor. Bırakın onu bir Ayşe Arman röportajının ‘
magazin malzemesi’ olarak kalsın. Bir ötesi Küçük’e büyük gelir.NE ZAMAN ADAM OLURUZ?Tekzip kararı verenler, habercilerin emeğine saygısızlık etmediği zaman.
button