Güncelleme Tarihi:
O mayonun hikâyesini anlatayım mı size?
Aslında o mayo değil, bir ‘gepiyer’di...
Hem de eski kayınvalidemin gepiyeriydi...
İlk evlendiği zaman giymiş onu.
O zamanlar burada yapamadıkları için yurtdışından almış.
Sonra “Ajda’cım benim buna ihtiyacım yok, bu benim gelinliğimden kalma” diyerek bana hediye etti.
O öyle yıllarca durdu bir kenarda, benim de hiç ihtiyacım olmadı.
Konserlerde jarse elbiseler tercih ettiğim için sahnede kullanmak da hiç aklıma gelmedi.
Ama 2009’daki Açıkhava konserinde farklı bir şeyler yapalım dedik.
Ve bu gepiyer geldi aklıma.
Onu aldık, biraz üzerinde oynadık, sağını solunu kestik, üzerini işledik.
Ve konsere kayınvalidemin o gepiyeriyle çıktım.
İşin aslı buydu.
O gepiyer, sahne kıyafetlerimde bir değişimi de beraberinde getirdi. Jarseler yerine daha farklı, dinamik kıyafetler tercih ettim, etmeye de devam ediyorum.
Hani modanın peşine takılıp gitmek yerine her zaman kendi modanızı, kendi tarzınızı yaratın diyorum ya...
Bakın yıllar önce alınmış bir gepiyer gün gelip nasıl benim işime yaradı...
Erkekler etek giymesin!
Laf modadan açılmışken devam edeyim...
Fashion TV’de görüyorum, ünlü moda haftalarından gelen fotoğraflara bakıyorum; aman Allah’ım erkekler de etek giymeye başladılar.
Ünlü modacılar erkeklerin etek giydiği kreasyonlar hazırlıyor ve o birbirinden yakışıklı erkek modelleri etekle podyuma çıkarıyorlar.
Modada pek çok yeniliğe açığım ama bakın işte bunu kabul edemem!
Ben erkeklerin etek giyeceği bir moda dünyasını istemiyorum.
Erkekler metamorfoz yaşıyor...
Metroseksüel olmalarına, kendilerine bakmalarına, giyimlerine özen göstermelerine hiçbir itirazım yok, tam aksine zaten öyle olmalılar.
Ama bunun da bir sınırı var.
Etek giyerek sınırları zorlamasınlar lütfen!
Erkeklerin çanta taşımasına alıştırdılar bizi, askılı çantalar stil sahibi erkeklere yakışıyor da...
Ama modacılardan rica edelim de erkeklerin etek giymesine alıştırmasınlar bizi.
Ferdi Özbeğen ve İzmir Fuarı
Ferdi Özbeğen demek benim için İzmir Fuarı demekti...
İzmir Fuarı dostluğun adıydı bizim için.
Hepimiz farklı farklı mekânlarda sahneye çıkar ama bunu hiçbir zaman acımasız bir rekabete dönüştürmezdik.
Tam aksine dostluk hakimdi...
Programlar bittikten sonra buluşur, sohbet ederdik.
Genellikle Efes Oteli’nin lobisinde buluşur ya da otelin hemen arkasındaki Topçu’ya çöp şişçiye giderdik.
Ferdi Özbeğen altın kalpliydi. Bir güne bile kalp kırdığını, kötü bir söz söylediğini duymadım.
Kimselerle kırgınlık yaşamadı, harika bir dostluğu vardı...
Şarkılarını ve tarzını çok beğenirdim.
Ölüm haberini alınca gözyaşlarımı tutamadım.
En son dört-beş yıl önce şarkı söylediği Talimhane’de dinlemeye gitmiştim onu.
Sahneye davet etmişti beni ve birlikte şarkı söylemiştik.
Meğer bizim hayatımızmış o, hayatımızdan bir parça koptu...
Ferdi Özbeğen’in ölümü, geçmişle büyük bir bağımızın kopması demek...
Ima’yla buluşamadık
Ben de sizin gibi gazetelerde okudum, Kanadalı pop yıldızı Ima’nın benimle düet yapma isteğini...
60 haftadan uzun süre ülkesinde en çok satanlar listesinde zirvede kalan Ima, geçtiğimiz hafta İş Sanat’ta sahneye çıktı.
Ben gidip izleyemedim ne yazık ki...
Sonra röportajlarında benimle düet yapmak istediğini okudum.
“A La Vida” yorumunu dinledim daha sonra ve bu hiç tanışmadığım meslektaşıma kanım ısındı.
Çünkü Mercedes Sosa’nın yorumuyla en sevdiğim şarkıların başında gelir Gracias A La Vida...
Neden olmasın dedim...
Ancak bu sefer zamanımız olmadığı için buluşamadık.
Belki bir dahaki sefere...
Aşkınızı kilitleyin
Bu işin hikâyesi beni çok etkiledi...
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Sırbistan’ın bir köyünde yaşayan iki aşığı savaş ayırır.
Savaş sonrası erkek başka bir kadına aşık olur.
Buna dayanamayan genç kadın köprüden atlayarak intihar eder.
Sonraki yıllarda köydeki kızlar, aşklarını korumak için bu köprüye giderek kilit asarlar.
Bu masumane gelenek, Avrupa’nın başka şehirlerine de hızla yayılır.
Şu sıralar Kanyon’da bulunan kocaman bir kalp bu geleneği İstanbul’a taşıdı.
İnsanlar, hem kendi hem de sevgililerinin isimlerini yazdıkları kilitleri dev bir kalbe asıyorlar.
Daha da güzeli, asılan her kilit karşılığında Kanyon, Toplum Gönülleri Vakfı’na 10 lira bağışta bulunuyor.
Aşkınızı koruma altına almak için bir kilit asmaya ne dersiniz?
İnanmasanız bile Toplum Gönülleri Vakfı’na sizin adınıza bağışta bulunulmasına neden olursunuz...
Nigar Kalfa’nın kızıyla...
İki hafta önce “Muhteşem Yüzyıl” dizisinde Nigar Kalfa’nın kızını canlandıran çocuğa nasıl hayran olduğumu yazmıştım bu köşede.
“Ben bu çocuğu evlat edinmek istiyorum” demiştim hatta.
Gazeteciler aradı, “Sizinle Nigar Kalfa’nın çocuğunu buluşturmak istiyoruz” dediler.
Nasıl sevindim anlatamam.
Bana söylediklerine göre diziden ve ailesinden de izin almışlar.
Şimdi buluşmaya hazırlanıyoruz.
Hiç merak etmeyin, sizin için de ısıracağım o fıstığı yanaklarından!
Dizilerde de ‘fade out’ olsun