Ayşe ARMAN
Oluşturulma Tarihi: Kasım 24, 2002 02:02
Kocam, hakikaten birine kafayı takarsa, günler ve geceler boyu onu düşünürse, o zaman ben de kabul etmem. Bu aşk çünkü. Ama günübirlik, Avrupa'da bir kadınla beraber olmuş ya da bir erkek arkadaşıyla ‘‘Kadının bacaklarına bak, ne güzel!’’ demişlerse, bunlar yüzünden neden ayrılayım? Kızarım-mızarım, yine de bu seks. Ama aşk ise söz konusu olan, kabul edebilmeme imkan var mı? Zaten Kaya ile beni ancak başka bir aşk ayırır...
Evde harıl harıl bir hazırlık. Telaş içindeyiz. Salondaki o koskoca beyaz kanepeyi terasa taşıyacağız. Kutup, ‘‘Fotoğrafları terasta çekeceğiz, bu kanepede yatacak ve çıplak ayak olacak’’ diye tutturdu. Fotoğrafa dekor yapacağımız o şeyi üç kişi zor kaldırıyoruz. Leman o sırada ‘‘Yıkamadan asla olmaz!’’ diye beni acayip azarlıyor. Kasım ortasında teras yıkıyoruz. Neymiş Hülya Avşar eve gelecek! Kedim bile durumun farkında. O kadar şişman olmasına rağmen, misafirin ağırlığı altında ezilmiş durumda. Ayakkabı dolabından çıkmıyor, sadece arada bir hazırlıkları kontrol etmek için dolabın kapısını kafasıyla ittirip, ürkek ürkek bakıyor. Ve nihayet Hülya Avşar geliyor. Herhangi bir şekilde değil. Tam dediği saate. Mütevazı geliyor. Güleryüzlü geliyor. Elinde beyaz çiçeklerle. Beni de yakamdaki karanfilden tanıyor! Leman ona hayran hayran bakıyor, ‘‘Yüzü de pek güzelmiş’’ diyor, ona hemen limonlu bir çay yapıyor. Hülya Avşar da ondan ne istenirse yapıyor: ‘‘Ayakkabılarını çıkar, çoraplarını da. Makarnaları yer misin? Şöyle döner misin?’’ Hiçbir afra tafrası yok. İlkel bir stüdyoya çevirdiğimiz evde Allah sizi inandırsın bir stara yakışmayacak kadar uyumlu. Ve samimi. Ve komik. Ve güzel. Ve dürüst. Bunları asla onu övmek için yazmıyorum. Sadece bir insanın durduk yerde uluslararası bir konferansta marka niyetine konuşmaya çağrılmadığını anlatmaya çalışıyorum.
İKİNCİ ÇOCUK OLURSA KAYA'DAN OLSUN OLMAZSA ÇOCUK MESELESİNİ KAPATALIM
Anne olmak bir kadını nasıl değiştiriyor?
- Gerçekten kadın olduğumu anne olunca anladım ben. Çocuk emzirmek bile çok kadın-kadın bir şey. Bir yerdesin, mini bir etek var üzerinde, bacak bacak üstüne atmışsın ve çocuğun, senin doğurduğun çocuk, biraz ileride oynuyor. O senin çocuğun, senin içinden çıktı, bunların ayrımına vardığın zaman kendini her zamankinden daha dişi hissediyorsun. Ben anne olunca tam kadın oldum.
Çocuk doğurmak istemeyen kadınlar için üzülüyor musunuz?
- Oluyor da doğurmuyorsa, çok akıllı olduklarını sanmıyorum. Üzülmüyorum, egoist olduklarını düşünüyorum.
Zehra sizin için tam olarak ne ifade ediyor?
- Ben hayatın gerçek hazlarını Zehra'yla yaşıyorum. Bir gün önce konser vermişim o havalı kadınım, ertesi gün banyoda Zehra'nın kakalı külotlarını yıkıyorum.
İkinci bir çocuk istiyor musunuz?
- Evet.
Aynı adamdan mı?
- Yaparsam aynı adamdan yaparım zaten. Kaya'dan ayrılacağımı bilsem, mahkemeye gitmiş bile olsak ondan tek ricam olur: İkinci çocuğu yapalım, öyle boşanalım.
Neden?
- Zehra'yla arkadaş olsunlar diye.
Başka birinden yaparsanız arkadaş olamayacaklar mı?
- Belki olurlar da. Ama şimdi bir başka adamı tanıyacaksın, aşık olacaksın, güven duyacaksın, çocuk yapacaksın. Bunlara zaman kalmadı.
Hayrola! Sadece 39 yaşındasınız...
- İyi de ben bunları hissedene kadar zaten 45 olurum! Üstelik öz kardeş olmaları benim için önemli. Üvey kardeşlik aynı şey değil gibi geliyor bana. Bir de belki bu saaten sonra başka bir adama aşık olsam da, aşk yaşayacağım adamın karşısına 9 ay sonra karnı burnunda çıkmak istemeyebilirim. Olursa Kaya'dan olsun, olmazsa çocuk meselesini kapatalım.
Olduğu gibi gözüken ve gözüktüğü gibi anlaşılan bir markayım
Hülya Avşar'ın olmadığı bir tek marka kalmıştı. Onu da başardı. Yürekli Eğitim ve Danışmanlık tarafından üçüncüsü düzenlenecek olan Marka 2002 Konferansı'nda mikrofonu eline alacak ve insanlara, nasıl marka olduğunu, bir marka olarak ne tür değerlere sahip olduğunu ve bu markaya talip olacak insanlara neler vaad ettiğini anlatacak. Şimdi bunu burada üç tane cümle olarak okumak kolay tabii. Ama orada, onca insanın ortasında anlatmak hiç de öyle değil. Zaten o da heyecanlı ‘‘Benim için stadyum dolusu insana konser vermekten çok daha zor’’ diyor.
Marka 2002 Konferansı'nın en süpriz ismi sizsiniz. ‘‘Ben bir markayım!’’ diye başlayan bir konuşma yapacağınız için üç buçuk atıyor musunuz?
- Biraz. Ama ‘‘Ben bir markayım!’’ diye çıkmadım ortalığa. Bir marka olarak algılandığım için bu konferansa çağrıldım. Yani beni marka görenlere kendimi anlatmaya gidiyorum. Bugüne kadar kariyerimde nelere dikkat ettim, nelere özen gösterdim, nasıl bir insanım, kişiliğimin beni marka yapan özellikleri neler, onları anlatacağım.
Hangisi daha zor? Böyle bir kitlenin karşısında konuşma yapmak mı? Bir stadyum dolusu insana şarkı söylemek mi?
- Bu tabii. Çünkü kendi mesleğimin dışında bir sektöre sesleneceğim.
Siz gerçekten bir marka mısınız?
- Hülya Avşar ismi artık bir marka haline geldi. Bana duyulan güven de bu markaya güç veriyor sanki. İstikrarlı bir şekilde markayı ileri götürdüğüm kesin.
Hülya Avşar markasının temelinde sizce ne yatıyor? Değerleri neler?
- Samimiyet mesela. Doğal olmak sonra. Olduğu gibi gözüken ve gözüktüğü gibi anlaşılan bir markayım. Ben insanları kandırmıyorum. Hiç bir aldatmaca yok bu ilişkide. Başkalarının bana duyduğu güven kadar kendime güvenmem de önemli. Pek çok insanın da beni örnek aldığını düşünüyorum.
Marka olmak için mi yola çıktınız, yoksa herşey kendiliğinden mi oldu?
- Tabii ki bilinçli yapmadım. İnsan markalaşmak için yola çıkar mı? Markalaşmanın gücünü yola çıktıktan sonra farkettim. Ama bu sefer de medyaya tosladım. Beni olduğumun dışında bir insan gibi tanıtıyorlardı. Ben de cazgır kadınlar vardır ya, cazgırlık yapıp, onlara kendi yaşam tarzımı dayattım. Ve beni olduğum gibi tanıtmalarını sağladım. Yani marka iletişimindeki sorunları böylece ortadan kaldırdım.
Evrensel bir markaya dönüşebilme ihtimaliniz var mı yoksa Türkiye'ye ait bir marka mısınız?
- Şimdilik Türkiye'ye ait. Ama bir gün belki, belli mi olur...
Belirli hataları yapmasaydınız markanızı daha mı iyi konumlandırırdınız?
- Valla, ben hatalarımla Hülya Avşar oldum. Zaten hata tekrarlanmıyorsa benim için hata değil. Hatalarıma dibine kadar sahip çıkıyorum yani. Yeter ki tekarlamayayım onları. Şu da var tabii, hatalar öğrenmeyi çabuklaştırıyor.
Hülya Avşar markasının alıcısına vaad ettiği ne? Ben mesela sizin tenis ürünlerinizden satın alsam ne almış olacağım? Hava mı atacağım, bu kadın doğal onun doğallığı bana geçecek diye mi düşüneceğim?
- Galiba Hülya Avşar'ın yaşam biçimini satın alıyor olacaksın. Bir life style markası olmak istediğim söylenebilir.
Sizce güzel bir kadın olmanızın sizin gibi bir marka olmakta yüzde kaç payı var?
- Güzellik çok önemli. Ama her şeyin çıkışı için önemli. Yüzde 60 diyelim. Bu öyle bir şey ki, beni halka açsalar mesela, borsa açısından bakarsan, sanıyorum şöyle bir şey olurdu: Yüzde 60 oranında güzellik unsuru. Ama markanın sağlamlığı güveni ve samimiyeti gibi bir takım değerlerin kuvvetli oluşuyla güzellik yüzde 30'lara inerdi. Şu an öyleyim, çıkış yüzde 60, piyasası yüzde 30!
Dünyada hayran olduğunuz markalar?
- Bulgari. Armani. Levis, Cola. Adidas. Bir de Nutella'yı çok seviyorum. Allah kahretsin ki!
İLİŞKİMDE YÜZDE 70 BEN HATALIYIM
Kaya'yla ilişkinizin bozulmaya başlaması Zehra yüzünden mi?
- Yok canım.
‘‘Sevgili gibiydik ama çocuk olunca karım otomatik olarak sevgisini ona yoğunlaştırdı, ben de kendimi saksı gibi hissediyorum, olsam da olur olmasam da’’ diye düşünen kocalar var...
- Kaya'ya zaman ayıramaz hale geldiğimi kabul ediyorum ben. Zehra'yı uyutayım öyle çıkalım yemeğe diye tutturuyorum, e saat onbuçuk oluyor, onikide de eve dönmek isteyeceğimi bildiğim için artık peşinen ‘‘Sen çık ben burada kalayım’’ diyorum. Çünkü evde oturmayı seviyorum. O da haklı olarak benimle paylaşamadığı şeyleri arkadaşlarıyla paylaşıyor. Kıskançlık yaptığımda da, ‘‘Senin zamanın yok ki’’ diyor. Aslında ilişkimizde yüzde 70 ben hatalıyım. Tabii insanlar meseleyi dışarıdan farklı algılıyor.
Fedakár anne, kızı için boşanmaktan vazgeçti değil mi yani?
- Ben sırf Zehra mutlu olsun diye mutsuz bir ortamda yaşayamam. Doğru değil tabii. Ayrılmayı düşündüğüm zamanlarda garip bir dünya geliyor gözümün önüne. Kötü oluyorum. Demek ki ayrılmak istemiyorum. Hani birinden nefret edersin, çık git hayatımdan dersin, biz de öyle bir durum yok ki.
İSTERSEM KAFASINI KIRARIM
Adama bir torba dolusu laf ediyorsunuz sonra da burnunuzu kırıp oturuyorsunuz.
- O benim kocam, 15 senedir beraber olduğum insan. Bir torba laf da ederim, kafasını da kırabilirim. Tüm bunlar sonu ayrılığa gidecek şeyler olmamalı diye düşünüyorum...
Bu son olayda, ayrılmayı gündemden düşürmenizde hanginiz daha büyük fedakarlık yaptınız?
- Ben. Çünkü hatalıydım.
Adamı bu kadar delirtecek n'apmıştınız?
- Ortada çok da makul bir sebep yoktu aslında. Her evlilikte olabilecek bir tartışma...
Ve Hülya Avşar celallendi, gitti eşini sinir etmek için üç beş röportaj verdi.
- Yok, röportajlarla alakası yok. Kaya da biliyor ki, başlıklar bazen uyduruk olabiliyor, her zaman röportajın içeriğini yansıtmıyor. Bunlar değildi.
Ne peki?
- Sarfettiğim bir söz ağrına gitti. Ama yine de affedemiyorum yaptığı şeyi. Yanlışlıkla söylemiştim. Bana hiç şans tanımadı, gitti, mahkemeye verdi. Bu şekilde gündeme gelmemiz de hoşuma gitmedi.
Eee? Sonra? Yine hatırlı dostlar mı girdi araya?
- I-ıh. Yok öyle şeyler.
Bu sefer gerçekten ayrılıyoruz diye korkmadınız mı?
- Hayır ama beklemediğim bir şeydi. Bundan önceki tartışmalarda somut bir şeyler vardı, bunda yoktu. Avukat arıyor ve ‘‘Kaya boşanma davası açtı’’ diyor. ‘‘Anaaaa! Ne yapacağız şimdi?’’ oldum tabii. İsteseydim ben bugüne kadar 40 kere yapabilirdim.
Peki kırılmak dışında ne yaptınız?
- O iğrenç sözcük var ya, etik, onu kullarak cümleler kurmaya başladım: ‘‘Kabul ediyorum etik olarak yaptığım yanlıştı ama... Bana telefon aç de ki, bu evliliği bitirmeye niyetim var Hülya, sen ne diyorsun?’’ Kırıldım tabii. Zaten akşam olduğunda vazgeçmişti. Biliyorum, insanlar şunu düşünüyor: ‘‘Amma gurursuz kadın!’’ Çok da umrumda değil ne düşündükleri.
Belki de şunu söylemek gerekiyor: Sadece Zehra için değil, bu adamı hala sevdiğim için birlikteyim.
- Allahaşkına aksi mümkün mü? Pardon da diyemeyeceğim kimseye!
ALDATILMA RİSKİ OLAN KADINLAR
Kocam beni aldatıyor derken verdiğiniz mesaj: ‘‘Ben de sizden biriyim, aciz ve zor durumda’’ mı yoksa ‘‘Beni bile aldatıyorlarsa siz niye ağlıyorsunuz, oturun oturduğunuz yerde’’ mi?
- Benim sizden farkım yok diyorum. Herkesin aldatılma ihtimali var. Ama en çok aldatılma riski olanlar benim gibi kadınlar. Vıdı vıdı yapmam, erkeğimin peşinde koşmam, vaktim yok çünkü. Üstelik benim konumumdakilere bu acıyı tattırmak isteyebilir erkekler...
İntikam mı almak istiyor yani?
- Erkekler bunu yapabilirler.
Kaya sizin gücünüzün altında eziliyor olabilir mi?
- Yok. Öyle olsaydı bana tahammül edemezdi. Ediyor. Bir şeyde başarılı olduğum zaman ilk o alkışlıyor. Kendimi olduğumdan üstün görmemi sağlıyor. Böyle de iyi özellikleri vardır kocamın.
Hálá ona hayranlık duyuyor musunuz?
- İnsan olarak evet.
O ne demek? Erkek olarak duymuyorum mu demek?
- Bu soruların cevabını çok açık verirsem boşanma şahidimiz olarak davamıza gelirsin artık!
KAYA'YLA EVLENEREK SINIF MI ATLADIM?
‘‘Kaya Çilingiroğlu'yla evlenmesi statü atlamasına sebep oldu. Hülya Avşar sınıf atladı’’ diyenlere verecek cevabınız nedir?
- Demek ki bende de ne statü varmış! 15 sene önce bile bana statü atlatacak, statüsü olan bir adamla beraber olup statü atlamışım... Kaç kez statü kelimesi geçti bu cümlede? Gülüp geçiyorum! Onlar dedikodumu yapa dursun ben ilerliyorum. Şimdi de bu sınıf atlama meselesinde master'ımı yapıyorum!
BENİ YOK EDEMEZSİN!
Bütün paranızı kaybetseniz neyinize güvenirsiniz?
- Ben de öyle bir şey var ki, muhakkak bir yerden bir şekilde çıkarım. Ve kendimi belli ederim. Her şart altında ben kendimi var ederim.
Yok edilemiyorsunuz yani!
- Ama Tarkan'ı da edemezsin! Her şeyini kaybetsin, yolda yürürken biri ona toslar ve hayatı bambaşka bir şekilde devam eder. Bu anlamda mücadale etmesine gerek kalmaz. Bu nedir bilmiyorum. Bir şans mı hediye mi ne? Ama ben de var, ben oturduğum yerde bile işe yararım.
İMAJINDA ARTIK SEKS YOK MU?
Size seks soruları soramıyorum. Niye? Dublör kullandığınızdan beri böyle bir şey oldu! Yeni imajınızın içinde seks yok mu?
- Tam tersine...
Fışkırıyor mu taşıyor mu yani?
- İnsanda bu varsa var. Çocuk doğursan da, evli olsan da, dublör kullansan da değişmez ki.
Demek istiyorum ki, insanlar artık sizinle aşk yaşamayı hayal edemez mi?
- Böyle bir soruya cevap vermek istemiyorum. Cevap verirsem bazı insanlar için kırıcı olabilir de! Aksine böyle şeyleri hayal edenlerin arttığını düşünüyorum. Sadece düşünmüyorum, hissediyorum da...
DİŞ İPİ KAVGASI
Bizi nasıl şaşırtabilirsiniz? Bilmediğimiz neyiniz var?
- Her akşam diş ipi kullandığımı bilmiyorsunuz değil mi! Bunun üzerine Kaya'yla çok kavga ediyoruz. Tam sessizlik anlarında operasyona başlıyorum da. Hem de yatakta, tık tık tık... Bir gün isyan etti. Çıkan sese tahammülü yok. Çok şaşırtıcı olmayabilir ama böyle abuk sabuk şeylerden kavga ediyoruz işte.
GÜLBEN BOŞA KÜREK
Şimdiden ‘‘Hülya Avşar sonrası’’ tartışılıyor: O tahta kim oturacak? Sizin yerinize kim gelebilir?
- Ancak ben izin verirsem benim yerimi biri alabilir. Tabii bu dünyadan beklenmedik bir şekilde göçüp gidersem yapacak bir şey yok. Ama ölmez ve hayatta kalırsam, zor...
Sinir oluyor musunuz Gülben Ergen kıyaslamalarına?
- Hayır ama üzülüyorum. Karşı taraf için. Boşa kürek. Çünkü rakiple takliti karıştırıyorlar. Ve karşıdaki insanı zedeliyorlar. Bazen ona nasıl yardımcı olabilirim, akıl fikir verebilirim diye düşünüyorum. Böyle hisler içindeyim yani.
HAMİŞ: Ben ondan röportaj talep ederken o da benden Hülya Avşar şova çıkmamı istedi. Şimdiye kadar yaptığım iş sayesinde bu kadar büyük bir rüşvet alabileceğimi hiç düşünmezdim! Meslek büyüklerim kızabilir ama itiraz etmedim. Çıktım. Çünkü onun programına çıkmanın büyük bir şans olduğuna inanıyorum. Yine ne abukluk yapacak diye ekrana yapışmayan yok Cumartesi geceleri. Ben de hem kitabımdan, hem onunla yaptığım röportajdan söz edebilecektim. Hem de onun progamında. Bir taşla iki kuş, daha ne isterim...