Güncelleme Tarihi:
* “The Killing”in Türkiye uyarlaması “Cinayet”te sizi çeken ne oldu?
- Nurgül Yeşilçay: “The Killing” zaten bildiğim bir dizi. En büyük özelliği de merak uyandırıcı olması. Orijinalini izlerken sürekli “ay acaba katil o mu, bu mu” diye merak içindeydim. Çünkü her bölümde katil algısı değişiyor. Beni cezbeden tarafı buydu.
- Engin Altan Düzyatan: Ben önceden izlemiyordum. Teklif geldikten sonra izledim Amerika versiyonunu. Merak uyandırması ve sürükleyici olması tabii önemli ama benim için rol onlardan çok daha önemliydi. Uzun süredir böyle bir rol üstlenmemiştim. Alışık olduğumuz başroller gibi değil. Hikaye de alışık olduklarımız gibi ilerlemiyor.
* Peki sizin dizide kahramanlar kimdir Zehra ve Yılmaz?
- Nurgül Yeşilçay: Türkiye’deki dizilerde, başroldeysen çok makyaj yaparsın, giyinir kuşanırsın. Hikaye köyde bile geçse bunlar olur. Bu dizide ise hiçbir şey kadının umurunda değil. Kendisi bir komiser. Erkek mesleği içinde var olmaya çalışan bir kadın. Haliyle pek de kadınsı olamıyor. Saçını toplayıp çıkıyor. Nişanlısı var, onunla yaşamak, yaşlanmak tek isteği. Evleneyim de gideyim, kendime zaman ayırayım kafasında. Ama o cinayet planlarını bozuyor.
* İlle de çözülmesi lazım diyor.
- Nurgül Yeşilçay: Tabii. Kadın takıntılı. Bunu çözmek zorundayım diye düşünüyor.
* Gitme hazırlıkları yaparken mi çıkıp geliyor Yılmaz Seyhan?
- Nurgül Yeşilçay: Aynen öyle. Tam gidecekken o çıkıp geliyor ve Zehra odasını onunla paylaşmak zorunda kalıyor. Anlaşmalarının da imkânı yok. Muhtemelen Zehra üniversitede inek öğrenciymiş. Öyle bir analitik zekası var, sürekli yazıp çiziyor. Yılmaz Seyhan ise tam tersi. Lahmacun yesin, futbol muhabbeti yapsın. Böyle iki insan aynı odayı paylaşıp aynı olay üzerinde çalışmak zorunda kalıyor. Olaylar olaylar anlayacağın (gülüyor).
* Hangi olaylar bunlar?
- Nurgül Yeşilçay: Üniversiteli bir kız öldürülüyor. Bunda üç ayak var: Üniversite, aile ve bir de politikacı ayağı. Üç ayak da zaman zaman hikâyede güçlenerek ya da azalarak devam ediyor. Politikacı yüzünden mi cinayet işlendi derken bir an ailesi ön plana çıkıyor, derken okulu. Karışık yani...
* Yılmaz Seyhan nasıl bir adam? Sokaktan gelme mi?
- Engin Altan Düzyatan: Öyle sayılır. Sokak çocuğu olarak büyümüş. Polis olmasaymış muhtemelen sokak serserisi olurmuş. Ortalarda dolaşan, her an arıza yaratabilecek gibi görünen adamlar vardır, onlardan. Mahallenin serseri çocuğuyken büyümüş, polis olmuş.
* O nasıl olmuş peki?
- Nurgül Yeşilçay: Ders çalışmayan ama derste iyi not alan serseri tipler vardır, sinir bozarlar. Sınıfta hep arkada otururlar. Yılmaz onlardan. Bense en önde oturan çalışkanlardanım. Aramızdaki fark o.
- Engin Altan Düzyatan: Zeki bir herif ama. İşinde iyi. Biraz alkolle sorunu var yalnız. Ankara Narkotik’ten kaçmak için İstanbul’a, cinayet büroya geliyor. Komiser olarak atanmışken Zehra’nın gitmekten vazgeçmesi yüzünden planları bozuluyor.
* Aynı odada, iki zıt karakter. Aşk yazılır ilerleyen bölümlerde bunun üstüne.
- Nurgül Yeşilçay: Olur tabii olmaz mı?
“NURGÜL, KULAĞIM DÜŞERSE ÜSTÜNE BASMA!”
* Şu ana kadar nasıldı diyaloğunuz? İlk andan itibaren uydu mu enerjiler?
- Nurgül Yeşilçay: Buraları çalıştık bak; Engin Altan Bey ile çalışmak çok keyifli. Ama çok üşüyoruz (gülüyor).
- Engin Altan Düzyatan: Biz çok iyi anlaşıyoruz da çok üşüyoruz hakikaten (gülüyor).
* Nasıl?
- Engin Altan Düzyatan: Sürekli dış mekânlarda çalışıyoruz. İlk bölüm tamamen ormanda geçiyor.
- Nurgül Yeşilçay: Gözümüzü açıyoruz orman, kapıyoruz orman. Etrafta koşan insanlar, biz cinayet çözeceğiz diye don Allah don (gülüyor). Ama Danimarka’dakiler eksi bilmem kaç derecede çektilerse o bölümü, biz de çekeriz dedik, üstesinden geldik.
- Engin Altan Düzyatan: Dedik ama yine donuyoruz (gülüyor). Prodüksiyonel olarak hiçbir eksiğimiz yok. Allah katından gelen soğuktan bahsediyoruz (gülüyor).
* Kabanlar, ceketler karakter imajı değil, hepsi üşüdüğünüz için.
- Nurgül Yeşilçay: Önceleri hafif bir şeyler giyelim mi dedik ama baktık böyle daha iyiymiş. Her gün kat kat giyiniyoruz.
- Engin Altan Düzyatan: Donmamıza ramak kaldı, o derece!
- Nurgül Yeşilçay: O geceyi de anlatsak mı?
- Engin Altan Düzyatan: Göl kenarında çekim yapıyoruz. Çekim bitti, bir baktık ki Nurgül’le ikimizin elleri cebinden hiç çıkmamış (gülüyor). Sadece “Nurgül kulağım düşerse üstüne basma” diyordum yürürken (gülüyor).
* O çekimlerin ardından “Biz neyin altına imza attık böyle” dediniz mi?
- Nurgül Yeşilçay: Bir sit-com olsaydı dedik. Şaka bir kenara, çekim de, ekip de, proje de çok keyifli. O yüzden şikayet etmiyoruz.
- Engin Altan Düzyatan: Rol ve proje güzel olunca, bunlar en fazla bir gün sonra unutuluyor. Oyuncular da çok iyi; Nurgül, Uğur Polat, Ahmet Mümtaz Taylan...
BENDEN POLİS OLMAZMIŞ
* Dizi bir cinayetle başlıyor. Sizin ölüm hakkındaki düşünceleriniz nedir? Nasıl olsa bir gün öleceğiz diyenlerden mi, korkup hiç düşünmeyenlerden misiniz?
- Nurgül Yeşilçay: Genç ve çocuk ölümlerine çok üzülürüm. Allah sıralı ölüm versin. Tabii ki hepimiz öleceğiz ama ani ölümler beni üzüyor. Benden polis olmaz normalde. Anne, baba ağlıyorsa gidip sarılır, teselli etmeye çalışırım. Kötü olurum. Kalkamam o acının altından.
- Engin Altan Düzyatan: Ne olursa olsun ölüm alışılacak bir şey değil. Sonuçta insan matematiği buna alışmaya uygun değil çünkü. Ben her gün ölebilecekmiş gibi yaşıyorum, korkmuyorum da...
- Nurgül Yeşilçay: Çocuğun olunca onu çok düşünüyorsun. Ben ölürsem çocuğa ne olur diye.
HAYATIMDA HİÇ BU KADAR COOL BİR İNSAN GÖRMEDİM
* Oyunculuk kariyerinizde daha önce hiç komiser olmamıştınız ikiniz de, değil mi?
- Nurgül Yeşilçay: Komiseri geç de, hayatımda hiç bu kadar cool bir insan görmedim. Kadın, “Bir dakika bakar mısınız” diyor, herkes eriyor.
- Engin Altan Düzyatan: Benim canlandırdığım tip çok tedirgin edici. Adamın ne yapacağı hiç belli değil. O yüzden oynaması çok eğlenceli.