Güncelleme Tarihi:
- Önce eski günlerden başlayalım. Ramazan’la ilk tanıştığınız günleri hatırlıyor musunuz? İlk orucunuzu ne zaman tutmuştunuz?
İlk oruç tuttuğumda çok hevesliydim, 12 yaşımdaydım. Bana çok heyecan verici geliyordu. Kendimi büyümüş hissediyordum. O tarihte beş vakit namaz kılmayı da öğrenmiştim.
- Kim öğretmişti?
Namaz kılmayı amcam ve yengem öğretmişti. O zaman annemle babam ayrıydı, amcamlarda kalıyordum. Kalabalık bir aileydiler. Ramazan, bir şölen gibi yaşanıyordu. Hep beraber sahura kalkmak çok hoşuma gidiyordu. Muhabbetler, dualar... Onların yaptığı ne varsa ben de yapmak istiyordum. İşte beş vakit namazı da o zaman öğrenmiştim.
- Kandilli Kız Lisesi’ne devam ettiğiniz yıllarda da oruç tutmaya devam ettiniz mi?
Orada yatılı okuyordum, oruca devam edemedim tabii... Zaten Kandilli Kız Lisesi’nin kendisine de çok devam edemedim.
- Okuldan kaçıp sahneyle tanışmanız da o dönemlere rastlıyor, değil mi?
Tabii... İkinci senenin yaz tatilinde, yani orta sona geçemeden.
- Dünün ve bugünün Ramazan’ları arasında ne farklar görüyorsunuz?
Bir dönem sanki daha hafif geçiyordu da şimdi bu inanç insanlar tarafından daha fazla önemsenmeye başlandı. Bayramlar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Çünkü bayramlarda yine turizme dönüyor iş!
KOMŞULUK İLİŞKİSİNİ SÜRDÜRÜYORUM
- Bu yıl Ramazan Bayramı tatili dört günde kalınca, yurtdışı gezilere rağbet azalmış. Ne dersiniz, bu durum eski ‘komşuluk’ günlerini canlandırır mı? İnşallah eski komşuluk günleri yeniden canlanır. Kimse karşı komşusunu göremiyor, tanımıyor. Böyle bir ihtiyaç da hissetmiyor, acı olan bu.
- Hani komşu komşunun külüne muhtaçtı?
Allah’a bin şükür ki ben hálá komşuluk ilişkilerimi en yüksek düzeyde sürdürüyorum. Ben ne yapar eder komşumla tanışır, evlerine sızar, bir şekilde ya yemek götürür ya yemek isterim. Eğer vermezlerse ‘Bugün ne pişirdiniz, ne kadar da güzel koktu’ derim. Bana hep mutluluğumun sebebini sorarlar; ben böyle küçük şeylerle kendime mutluluklar yaratıyorum işte.
- Bayramda Cenk Eren’le birlikte Lara Kervansaray’dasınız. Bayramı çalışarak geçirmek tatsız gelmiyor mu?
Bayramda çalışmak bizim zaten alıştığımız bir şey. Çünkü hayatımız boyunca her türlü tatilde çalıştık. Ben bayramımı hep bir sonraki gün yapıyorum.
- ‘Muhteşem İkili’ adlı şov haziran ayından bu yana TV 8’de devam ediyor. Üstelik canlı. Nedir bu başarının sırrı?
Cenk’le uyumlu iki arkadaşız. Bunun bir başka örneği de yok zaten. İkili-üçlü olarak kurulan gruplar bir-iki yılda ayrılırken, biz 3,5 yılı doldurduk. Ayrılamadık henüz birbirimizden. Düşmüyor bir türlü benim yakamdan. Ama benim onu, onun beni çok sevdiği kesin. Seyirci de bizim birlikteliğimizden hoşlandı. Hiçbir şeyi planlamadan sahneye çıkıyoruz. Bir takım espriler oluyor, herkes kahkahadan kırılıyor, biz de gülüyoruz. Çünkü o anda çıkıyor. Cenk ilk zamanlar bana cevap vermezdi, çekinirdi. Şimdi karşılığını veriyor. Hem de gerektiği kadarını veriyor. Sınırları da çok iyi bilen bir insan.
BEN, BOTOKS ZARARLIDIR DEMEDİM
- Bir defasında ‘Şuramı beğenmiyorum dediğim dönemleri geçtim. Kendimle barışığım. Beni böyle sevdiler’ dediniz. Ekleyeceğiniz bir şey var mı?
Ben kendimle ve bütün dünyayla barışığım. Bu barışıklığı dış görünümle sınırlamak istemiyorum. Genel duruşumdan da memnunum.
- Bir de ‘Alnıma yaptırdığım botokstan biraz pişmanlık duyuyorum’ demişsiniz. Pişmanlığınız sürüyor mu?
Asla böyle bir laf etmedim, edemem. Çünkü bundan 14 yıl önce bir estetik ve güzellik merkezi sahibiydim. Bu konuda bilgili biri olarak botokstan ‘zararlı bir şey’ diye söz etmem mümkün değil. Botoks bir ilaç. Göz kaymasından migrene kadar birçok hastalığın tedavisinde kullanılıyor. Benim o gün söylediğim ‘Ehil ellerin yapmadığı botokslar, insanların ifadesini aynı şekle getiriyor’du. Kim benim kaşlarımı çatamadığım, kaşlarımı kaldıramadığım bir resmimi görmüş?
ALBÜMÜN KAYITLARI MIAMI’DE OLACAK
- Müziğe dönelim. ‘Sevgiyle Elele’ konserinde Türkçe ve Ermenice şarkıları, Bartev Garyan, 40 kişilik konser orkestrası ve 70 kişilik Surp Vartanants korosuyla birlikte söylediniz. Bu konser size neler getirdi?
Öncelikle bu konserin teklifi geldiğinde bazı çevreler ‘Şu hassas dönemde böyle bir şeye niye cesaret ediyorsun’ diye sordu. Böyle şeyler olduğunda ben daha da kamçılanıyorum. Neyi inkár etmeye veya ettirmeye çalışıyorlar? Biz çağlar boyu bir ahenk, bir bütünlük içinde yaşadık. Tarihte başka eylemler olmuş olabilir. Bunlar karşılıklı oluşumlardır. Hesaplarını da bu nesil veremez. İzleyenlerin reaksiyonu, nemlenen gözler, arkadaşların titreyerek bana sarılmaları... Demek ki o duyguları aktarabilmişim. Bu açıdan yeterliydi bana zaten. Ben bunun çok büyük gürültüler yaratmasını istemedim, medyada çok kullanılsın da bana galibiyet primi olarak geri dönsün diye en ufak bir çaba da göstermedim.
ÖNCE KORSANI ÖNLESİNLER
- Yeni albüm hangi aşamada?
İyi gidiyor. Yeni şarkılardan oluşan bir albüm diyebilirim. Bazıları benden önce söylendi ama bugüne uyarlanışlarıyla yepyeni bir hale geldiler. İki de yabancı şarkı olacak. Kayıtlar Miami’de yapılacak.
- Harput’ta Hafız Osman Bedrettin Türbesi diye bir türbe varmış. Kasetinin satmasını isteyen şarkıcılar bile oraya gidiyormuş. Kaset satmanın yolu artık türbelere çul çaput bağlamaktan mı geçiyor?
Kim neye inanıyorsa, içinden ne geçiyorsa yapsın. Ama ben kasetim satsın diye bir türbeye çul çaput bağlamam!
- Unkapanı’ndaki plakçı dostlar Harput’a gider mi dersiniz?
Onlar önce başka şeylerin önünü almaya çalışsalar! Korsanlar hem devletin hem milletin büyük derdi haline geldi. Emeğin bu kadar çalındığı bir yer görülmemiştir herhalde.
- Son olarak ‘Keloğlan Kara Prens’e Karşı’ filminden konuşalım.
Orada Prenses Makarena’yı oynadım. Makarena, filmin kötülerinden. Ama tabii filmin tamamı komik olduğundan kötüler de son derece beceriksiz tipler. Yönetmenimiz Tayfun Güneyer, çok şeker bir insan, çok da çılgın bir yönetmen. Harika bir ekip çalışması yaptık. Sanıyorum bu sezon çok komedi filmi çıkacak ama en güzeli bizimki olacak! Gösterim tarihi 6 Ocak 2006. Gişelerdeki kuyrukları görür gibiyim...
BU KAPAĞIN ÖYKÜSÜ
Nükhet Duru’nun, Mehmet Teoman-Cenk Taşkan imzalı şarkılarla müzik dünyasını kasıp kavurduğu yıllardı. Mehmet Teoman-Nükhet Duru ikilisini özel olarak görüntülemek kimselere kısmet olmamıştı! HEY Dergisi olarak onları Kemerburgaz’a götürdük. Bir çadır kurduk. Ve şehrin gürültüsünden uzakta bir röportaj yaptık. Bu fotoğraf, dergisinin 17 Mayıs 1976 tarihli sayısına kapak oldu.
MEHMET TEOMAN’IN ÖLÜM HABERİYLE YIKILDI
Tarih 30 Ocak 2005... Bir akşam Nebil Özgentürk, Savaş Ay’a telefon açar: ‘Mehmet Teoman vefat etmiş.’ Hemen yazı işlerine koşar. Bu acı haberi Nükhet Duru’ya verme görevi de ona kalmıştır. Telefon açar.
- Nükhet’im Savaş ben. Başın sağolsun.
- Ne oldu ki Savaş, hayırdır?
- Nükhet... Maalesef Mehmet Teoman’ı kaybettik.
Bir feryat kopar ki, öyle böyle değil. Savaş telefonu kapattıktan sonra tekrar sayfanın başına geçer! O sırada yazı işlerinden ararlar:
- Şaka mı yaptın Savaş abi? Şimdi Nükhet aradı. Konuşmuş Mehmet’le. Perişan etmişsin kızı da!
Savaş, telefon elinde öylece kalır. Ardından Nebil’i arar ve ‘Yaktın beni arkadaş’ der! Meğerse... Nebil, Cem Yılmaz’la sohbet ederken Cem’in telefonu çalar. Arayan Nil Karaibrahimgil’dir. ‘Mehmet Teoman ölmüş’ diye kara haberi verir! Ancak Nil’in ‘Mehmet Teoman’ dediği Mehmet Teoman değil, ünlü Türk Musikisi bestekárı Teoman Alpay’dır!