Karun kadar zengin olma hayaline burada kimse gülmez

Güncelleme Tarihi:

Karun kadar zengin olma hayaline burada kimse gülmez
OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 19, 2004 00:00

Sabahın karanlığında, fabrika sirenleri çalmadan çok önce, genç delikanlılar tabakhanelerin, kadınlar da battaniye fabrikalarının yolunu tutmuÅŸlar, bu sanayi kentinin onlara sunacaklarının peÅŸine çoktan düşmüşlerdir bile... Bir ‘UÅŸak rüyası’ varsa eÄŸer, buraya göç edenler, bunu aramakta haklıdır. İşçinin günün birinde iÅŸveren olabildiÄŸi, ender memleket köşelerindendir burası. Fabrikalar Caddesi ya da Tabakhane Caddesi’yle bölünen bu kentte, fabrikatör olma hayaline kimse gülmez... ‘Karun kadar zengin’ olma hayaline de! Sabahları, müzesinin kapısından girer girmez, hemen vitrinlere yönelir, UÅŸak Müzesi Müdürü Kazım AkbıyıkoÄŸlu. Karun’un hazinesini, burada yanıbaşında görebilmek için, yeterince sabretmiÅŸtir kuÅŸkusuz. Parıldayan takılar, kaplar, sürahiler, baÅŸkalarının gözlerini kamaÅŸtırırken, yerlerinde oldukları sürece, onun için gündelik bir huzurdur. Dünyanın en saygın müzelerinden New York Metropolitan Müzesi, bunları kaçakçılardan satın almakla kalmamış, üstelik geri vermemek için son ana kadar da direnmiÅŸtir.YAÄžMALANDIKTAN YILLAR SONRA GERÄ° DÖNEN HAZÄ°NE‘Karun kadar zengin’ olabilmek için, tümülüsleri yaÄŸmalayan köylüler, kralın sonunu biliyorlar mıydı acaba? Sardes’te yaÅŸamış ve bu kente ait birçok olayı anlatmış olan, masallarıyla ünlü, hatip Ezop’u dinleyelim: Dünyanın en zengini, Lidya Kralı Krezüs’ün (Karun) ünlü kenti Sardes’i herkes merak etmektedir. Bir gün, filozof ve düşünür, dünyanın yedi bilgesinden biri olan Atinalı Solon, kente gelir. Krezüs, onu sarayına davet eder ve aklındaki soruyu sorar; ‘Söyle her ÅŸeyi bilen Solon, bu dünyanın en mutlu insanı kim?’ Tabii, cevabın, ‘Sen’ olacağından emindir. Ancak Solon, ‘Atina’dan ayrılmadan önce, bir olaya ÅŸahit oldum. YaÅŸlı ve fakir bir kadın, ölüm döşeÄŸindeydi. Yanıbaşında, zaferle sonuçlanan bir savaÅŸtan, yara almadan dönmüş, iki oÄŸlu vardı. Bence bu kadın, dünyanın en mutlu kiÅŸisidir. Ä°nsan öldüğü ana kadar, mutlu olup olmadığını bilemez’ diye cevap verir. Krezüs, sinirlenir ve Solon’u sarayından kovar. Yıllar sonra Krezüs, Pers kralı Kyrus’a yenilmiÅŸtir. KuÅŸatma sonunda, ünlü kentini kaybetmiÅŸ, yakılmak üzere bir direÄŸe baÄŸlanmıştır. Ä°ÅŸte o anda, Solon’u hatırlar ve üç kez, ‘Solon! Solon! Solon!’ diye haykırır. Bunu duyan Kyrus, haykırışının nedenini öğrenmek ister. Hikayeyi dinleyince, Krezüs’ü yakmaktan vazgeçer ve onu serbest bırakır...Kazım AkbıyıkoÄŸlu’nun, sandıklarla Türkiye’ye geri getirdiÄŸi Karun Hazinesi’nin parçalarını birlikte geziyoruz. Bu uzun serüven, ayrıntılarıyla, adeta dipsiz bir kuyu; ‘İkiztepe Tümülüsü’nü soyanların elebaşısı, Ahmet Bülbül öyle zekiydi ki, çıkardığı her parçayı bana, tüm detaylarıyla, tam 20 yıl sonra bile anlatabildi. Åžu, insan kulplu gümüş sürahiyle deniz atı altın broÅŸa bak, geri alınan eserlerin en eÅŸsizlerinden... Hazinenin en ilginç tarafı da bazı parçaların kalıplarıyla birlikte mezarda bulunmuÅŸ olmaları.’ MeÅŸe palamudu gerdanlık, farkedilmeyecek gibi deÄŸil... Uzun uzun seyrediyorum. ‘Ahmet Bülbül, sus payı olarak, ekiptekilere, hanımlarına küpe yapsınlar diye, bu kolyeden ikiÅŸer meÅŸe palamudu vermiÅŸ. Sonra ne olur ne olmaz, dedikodu yayılır ihtimaliyle, bunları toplamış ve ben size elbiselik kumaÅŸ alayım, diyerek onları avutmuÅŸ.’ Aktepe Tümülüsü’nden çıkan duvar resimleri, ancak Mısır’da gördüklerime benziyor. Ãœstelik, Kazım Bey’in, bunlarla ilgili, öyle bir hikayesi var ki, kıvrak zekanın ne demek olduÄŸunu fazlasıyla anlatıyor; ‘Bu duvar resimleri çalındıktan iki ay sonra, tabelacı Nurettin Demir adlı bir delikanlı, UÅŸak’a gelip soba boyası aldı. Zaten Antikçağ’da, deÄŸerli parçaları soyulmuÅŸ bu mezarın resimlerini daha önceden görmüştü ve iki günde mezarın duvarlarına benzerlerini yaparak, orijinalmiÅŸler gibi bunlara müşteri buldu. Bir yıl sonra, sahte oldukları anlaşılınca, Nurettin’i öldürmeye geldiler. Askere kaçarak canını zor kurtardı. Gerçekleri geri geldi ama sahteleri bulunamadı.’METROPOLÄ°TAN’DAKÄ° UÅžAK HALISIAhmet Bülbül yaÅŸlanmıştır. Kazım Bey’i çağırır ve şöyle der: ‘Toptepe’yi kazarken çevreyi dolaşıyordum. Bir nokta keÅŸfettim, orayı sana göstermeliyim. BaÅŸka kimse bilmiyor.’ Kısa bir süre sonra, Kazım Bey köye gider ancak Ahmet Bülbül bir gün önce ölmüştür. Bir hayal yarım kalmıştır... Göç alan bir kent, UÅŸak. Civardaki köylerden gelip burada çalışanlar oldukça fazla. Onlar, köyleriyle baÄŸlarını koparmadan, köyden akrabaların gönderdiÄŸi gıdalarla beslenir, ucuz evlerde oturur, dokuma ve deri fabrikalarında çalışarak, kazançlarının bir kısmını biriktirir ve kendi iÅŸlerini kurmanın umuduyla yaÅŸarlar. Bir grup daha vardır ki onlar GüneydoÄŸu ve DoÄŸu Anadolu’dan, özellikle dokumacılığın yaygın olduÄŸu Adıyaman’ın Besni ilçesinden, çoluk çocuk gelirler. Tekstilde işçi olarak çalışırlar ve günün birinde ya birlikte çalıştıkları yeri satın alırlar ya da yeni bir iÅŸyeri açarak, bu sanayi kentinin yeni fabrikatörleri olurlar... Bundan 10 yıl önce, New York’a gitmiÅŸtim. Metropolitan Müzesi’nde, 16.- 17. yüzyılın ünlü Ä°talyan ressamı Caravaggio’nun özel bir sergisi vardı. Resimlerin birçoÄŸu, Caravaggio’nun yaÅŸadığı devri yansıtıyordu. Bir natürmortun detayı dikkatimi çekti; masanın üzerindeki halı... Türk halısına benziyordu, altındaki açıklamayı okudum; UÅŸak halısıydı... Müzede gönüllü rehberlik yapan sanat tarihçisine kulak kabarttım. UÅŸak halılarını göklere çıkarıyordu. UÅŸak halısını, kendi sanat eserini daha da güzelleÅŸtirmek için kullanan sadece Caravaggio deÄŸildi. Holbein ve Lotto gibi ressamlar da Ä°stanbul’a gelmiÅŸler, buranın mistisizminden büyülenerek, UÅŸak halılarını yalnız eserlerinde resmetmekle kalmayıp, Avrupa asillerinin sarayları ve köşkleri için de çizimler yapmışlardı. Bunlar da UÅŸak’ta dokunuyor ve bu ressamların adıyla anılıyordu. Bugün, bu halılardan bazıları, belki de dünyanın en önemli UÅŸak halısı koleksiyonuna sahip, Ä°stanbul’daki Türk ve Ä°slam Eserleri Müzesi’nin önemli bir bölümü. Bu koleksiyonda camilere bağışlanmış olan UÅŸak halıları da var.19. yüzyılın ikinci yarısında, artık yörüklerin çeyizleri ve kendileri için dokudukları küçük halıların tarzı deÄŸiÅŸiyor ve sipariÅŸ üzerine, üç bin büyük tezgahta, dev halılar dokunuyordu. Ãœstelik bu tezgahları yapmak için gereken büyük çamlar, UÅŸak civarında vardı. Bu, UÅŸaklı kadınlar için iyi bir geçim kaynağı olmuÅŸtu. O güne kadar, sadece geleneksel yollarla yün ve boya elde eden köylülere, artan sipariÅŸlerle birlikte, artık ne iplik ne de zaman yetiyordu. Ãœstelik elektrik yoktu ve kadınlar, geceleri de çalışmak zorundaydı. Hava kararınca, baÅŸlarına kendi buluÅŸları olan bir kandil baÄŸlarlar ve sallandıkça damlayan gaz yağına raÄŸmen, halıları dokumaya devam ederlerdi. Bu durum, UÅŸak’ın, Anadolu’da ilk elektrik santralı kurulan yer olmasını ve iplik fabrikalarının açılmasını saÄŸladı. Bu fabrikaları kurmak için, yabancı mühendisler getirtildi. O güne dek ancak Ä°stanbul Feshane’de bir iplik fabrikası vardı, bunun ardından UÅŸak’ta üstüste üç fabrika kuruldu... UÅŸak’a gelen birçok yerli ve yabancı turist gibi, ben de dükkanlarda ve evlerde UÅŸak halısı bulacağımı sanmıştım. Bugün eski UÅŸak halısını deÄŸil UÅŸak’ta, müze harici, Türkiye’de görmek bile mümkün deÄŸil. UÅŸak halısı diye yana yakıla aranırken, bir zamanlar, her evde dokunan bu halıların, çoktan birkaç makina halısıyla takas edildiÄŸini öğrendim. Ä°nternete girip, yabancı sitelerdeki UÅŸak halılarını inceledim, bugün Amerika ve Avrupa’da, Türkiye’dekinden daha fazla UÅŸak halısı var. Dünyanın en ünlü müzayedelerinde milyonlarca dolara satılıyorlar. Ãœstelik, 1980’lerde Türkiye’ye gelip kök boya elde etme tekniÄŸini bizden öğrenen Alman uzmanlar, ÅŸimdi unuttuÄŸumuz bu geleneÄŸi bize yeniden öğretiyorlar. Bugün sadece Palmet Halı’da Esma Kıvrak ve Mustafa Gündüz, UÅŸak halısını UÅŸak’ta yaÅŸatma hayallerini gerçekleÅŸtirmiÅŸler.TÃœRKÄ°YE’NÄ°N Ä°LK ÅžEKER FABRÄ°KASIYıl, 1923... UÅŸak’ın ünlü halıcılarından Molla OmaroÄŸlu Nuri Åžeker, Avrupa’dan iÅŸ görüşmesine gelen Alman misafirlerine çay ikram etmektedir. O zamanlar henüz Türkiye’de ÅŸeker fabrikası yoktur ve bakkaldan çekiçle kırılan ‘kelle ÅŸeker’ satın alınır. Misafirler, kendi ülkelerinde, ÅŸeker pancarından nasıl ÅŸeker elde ettiklerini anlatır ve Almanya’ya döndürdüklerinde OmaroÄŸlu’na ÅŸeker pancarı tohumu gönderirler. SavaÅŸtan yeni çıkılmıştır, ne para ne de tesis kuracak mühendis vardır. Ancak OmaroÄŸlu, köklü bir ailedendir, dürüst bir tüccardır, HaÅŸhaÅŸ YaÄŸcılar BaÅŸkanlığı yapmıştır, köylü onu tanır ve güvenir. Böylece, halka açık bir ÅŸirket kurmaya cesaret eder. Ancak köylünün, iki liraya basılan hisse senetlerinden alacak parası yoktur. BuÄŸdayını, haÅŸhaşını, yumurtalarını yüklenir, bunları satar, üzerine de 100- 150 kuruÅŸ ilave ederek bu hisselerden alır. Türkiye’nin ilk ÅŸeker fabrikası, ‘Nuri Åžeker UÅŸak Åžeker Fabrikası’, 1926’da böyle kurulur. Burası UÅŸak... Hayaller burada gerçekleÅŸir ...BEN OLSAYDIM BUNLARI YAPARDIMBintepeler’de tümülüsler arasında dolaÅŸarak, hangisinin altında hazine olabileceÄŸini tahmin etmekKula’nın Emre Köyü’ndeki Carullah Bin Süleyman Camii’nin duvar resimlerini kaçırmamakBir taraftan UÅŸak Müzesi’ni gezerken, bir taraftan da Karun Hazinesi’ndeki önemli parçaların hikayelerini, Müze Müdürü Kazım AkbıyıkoÄŸlu’ndan dinlemekUÅŸak’ın ünlü ‘siyah’ havucunu tatmak ve suyunu içmek.Ankara Maden Tetkik Arama Enstitüsü’ndeki DoÄŸa Tarihi Müzesi’nde Çakallar’dan çıkarılan, 10 bin yıl öncesine ait, bir çift ayak izini görmekPalmet Halı’da UÅŸak halılarının yeniden doÄŸuÅŸunu izlemekUÅŸak’ta eski bir evin avlusunda, UÅŸaklı kadınlardan tarhana yapımını öğrenmekOtel DülgeroÄŸlu’nun ÅŸadırvanlı avlusunda, bir kez daha bu asırlık binaya hayran olmak.Kula Park Kahvesi’nde aÄŸaçlar altında ada çayı içmekÂ
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!