Oluşturulma Tarihi: Kasım 20, 2004 00:00
Sekiz yaşında bir çocukken Barbie bebeklerini alıp, babası Vural Öger’in Hamburg’daki ofisine giderdi. Nina Öger’in, Öger Tour’daki ilk görevi mektuplara pul yapıştırmaktı. Aradan yıllar geçti, babası siyasete atıldı ve Avrupa Parlamentosu’na milletvekili seçildi, şirket yönetimini bıraktı. 700 milyon euro cirolu, Almanya’nın en büyük tur operatörü Öger Tour’un başına o geçti.Altı dil bilen, Amerika’da işletme okuyan Öger’in gelecekle ilgili tüm projeleri Türkiye ve turizm üzerine. 3 yaşındaki kızı Ada’yı tek başına büyütüyor. Söylediğine bakılırsa aşka zamanı yok. ‘Henüz başımı döndürecek erkek çıkmadı karşıma, çıksa da koltuğumdan vazgeçmem’ diyor. Bu koltuğa Vural Öger’in kızı olmak dolayısıyla paraşütle mi indiniz, yoksa hak ederek mi geldiniz? - Kesinlikle paraşütle gelmedim. Şirkette büyüdüm. Barbie bebeklerimi alıp ofisimize giderdim. 8 yaşımda annem babam ayrıldı ama annem şirkette çalışmaya devam etti. 8 yaşındayken, müşterilere gidecek binlerce mektuba pulları yapıştırırdım. Babam harçlık yerine, yaptığım iş karşılığı maaş verdi. Çocukluğumdan itibaren hak ettiğim parayla geçindim. Hatta kendi paramı kazanmayı lüzumsuz yere gurur meselesi yaptım, zorluk çektim. Çok iyi oldu. Kızımı da böyle yetiştireceğim. Vural Öger’in kızıyım deyip, vur patlasın çal oynasın yapmadım. Peki işin başına geçene kadar neler yaptınız?- Amerika’da işletme üzerine yüksek öğrenimimi tamamladıktan sonra Londra ve Madrid’de bankacılık stajı yaptım. 2 yıl şirkette operatör olarak çalıştım. Bir yıldır yönetim kurulundayım. Bu nedenle şirketteki her kademenin ne anlama geldiğini, yapılan işin zorluğunu çok iyi biliyorum. Yönetime getirildiğimde, herkes bunu çok kolay kabul etti. Çalışanlar, işi bilen bir yöneticileri olduğu için şanslı. Yönettiğiniz Öger imparatorluğunun parasal hacmi nedir? Ne gibi yeni stratejiler geliştireceksiniz?Geçen yılın rakamlarına göre 640 milyon, 2004’e göre 700 milyon euro’luk bir ciromuz oldu. Kendime yeni hedefler koydum. Şimdi 30 yaşındayım ama 40 yaşımda da aynı şeyleri yapmak amacıyla uzun dönem planlar yaptım; hepsi Türkiye’yle bağlantılı. Türkiye bir tatil cenneti, doğa harikası, bir
rüya. Ben rüya satıyorum. Artık genel tanıtım yerine, şehir ve bölgeleri ön plana çıkaran stratejiler izlenmeli. Bu yolda iyi gelişmeler var. Paris’e giden bir turist Fransa’ya gittim demiyor. Bize gelen turist de İstanbul’a, Alanya’ya ya da Antalya’ya gittim diye anlatmalı. Türkiye ile ilgili planlar neler ?- Türkiye için 8 ayrı katalog çıkarıp, her bölgesini ayrı tanıtmaya ve pazarlamaya başladık. Kış aylarında İstanbul, Kapadokya ve sağlık turlarının pazarlanması için kolları sıvadık. Aynı stratejiyi Güneydoğu Anadolu ve Karadeniz Bölgesi için uygulayacağız. Antalya’ya gelen turistin Kapadokya, Didim, Ayvalık gibi beldelerden haberi bile olmuyor. Türkiye’deki çok güzel peynir, zeytin, şarapların da tanıtımı yapılmalı. ‘Süper eğleniyorum, doğası güzel tarihi var’ diyen turiste bu zenginlikler de tanıtılmalı. Çünkü trendler değişti, artık turist az zamanda, az harcamayla farklı heyecanlar tatmak, farklı hayatları keşfetmek istiyor. Bu gereksinim için hazırladığımız ‘exclusive’ kataloglar yardımıyla ilk etapta 5 bin kişilik rezervasyon aldık.AB’ye giriş süreci, Türk turizmini nasıl etkiler?- Bazı Almanlar, Türkiye Avrupa Birliği’ne üye olsa herkesin Almanya’ya göç edeceğini zannediyordu. Ama zamanla bu düşüncenin yanlış olduğunu gördüler. Üyelik Türk turistin Avrupa tatillerini artıracak. İspanya, Portekiz, eski Doğu Bloku ülkelerinin üyeliğinden sonra bu gelişmeyi gördük.Alman kamuoyunda Türkiye imajı çok mu sorunlu? - Eskiden Türk işçilerinin yaşam biçimlerinden dolayı farklı bir bakış açısı vardı. Artık Almanlar yönetmen Fatih Akın, TV sunucusu Nazan Ekis gibi üçüncü kuşağın başarılı temsilcilerini görüyorlar. Eğitimli, başarılı Türkleri tanıdıkça önyargılar kırılıyor. Ben de bazı köylü Almanlarla oturup sohbet edemiyorum. Farklı düşünüyor, farklı yaşıyorlar; bu doğal. Hayatı iki ülke arasında geçiyorNina Öger, Öger Grup’un kurucusu Vural Öger ile ilk evliliğini yaptığı Alman eşi Hanniweigel’in kızı. Hamburg doğumlu. İlk, orta ve liseyi Almanya’da, yüksek öğrenimini işletme üzerine ABD’de tamamladı. Fransızca, İngilizce, Almanca, İspanyolca’yı çok iyi, Rusça ve Türkçe’yi derdini anlatacak kadar biliyor. ‘Kızım Ada’nın Türkçesi benden daha iyi, hatırlayamadığım kelimeleri o söylüyor’ diyor şakayla karışık. Zamanının büyük bölümü Almanya’daki merkezde geçiyor. Sık sık Türkiye’ye geliyor.EVİMİN KADINI OLURUM AMA SADECE AKŞAM EVE GİTTİĞİMDEÖzel hayatımla ilgili konuşmayı sevmem. Zaten sabah saat 07.30’da işe başlayıp gece 22.00’lere kadar çalışınca, işten yemeğe zaman kalmıyor. Aşka hiç zaman yok. Son zamanlarda karşıma başımı döndürecek bir kişi çıkmadı. Çıkarsa, ne olacağını bilemem. ‘Gel evinin kadını ol’ derse tabii ki evimin kadını olurum. Ama sadece akşam eve gittiğimde... Lezzetli yemekler pişiririm ve koltuğumu bırakmam. Çünkü işim benim hayatım.ORHAN PAMUK VE NAZIM HİKMET ZEVK VERİYORİşimden arta kalan zamanlarda roman okumaktan keyif alıyorum. Alman yazarlardan özellikle Friedrich Dürrenmatt, Hermann Hesse (Siddharta) tercihim. Paulo Coelho, John Irving beğendiğim diğer yazarlar. Orhan Pamuk’un romanlarını ve Nazım Hikmet’in şiirlerini zevkle okuyorum. Her ikisi de lisanı çok iyi kullandıkları için Türkçe’nin güzelliğini gerçekten kanıtlayan yazar ve şairler. Bir de lise zamanımdan beri zevkle şiirlerini okuduğum Fransız şair Baudelaire var. Beni hep duygulandıran ve romantik yönümü canlandıran bir şair.Hep evliliğe karşı oldum, çocuğumu evlenmeden doğurdumBen hep evliliğe karşı oldum. Bu nedenle çocuğumu da evlenmeden doğurdum. Eski sevgilim Yusuf, İstanbul’da yaşıyordu. İki ülke arasında gidip geliyorduk. Sonra çocuk yapmaya karar verdik. Ada şimdi 3 yaşında. Bu arada ayrıldık, artık kardeş gibiyiz. Diyaloğumuz gayet iyi. Her ay bir hafta Hamburg’a gelip bizimle kalıyor. Ada’yla geziyor, eğleniyor. Ada’nın geleceğini birlikte planlıyoruz.Sıkı bir
Fenerbahçe taraftarıyımTatil yapmak yerine yoga yapmayı yeÄŸliyorum. Çünkü yoga yaparken beynimde dilediÄŸim yerlere gidip oralarda dolaşıyor ve dinleniyorum. Sık sık saunaya gidip toksin atıyor, rahatlıyorum. Sauna sonrası uzun bir yüzme antrenmanı beni kendime getiriyor. Sporla ilgim bu kadar ama sıkı bir Fenerbahçe taraftarıyım. Takımımın maçlarını televizyonda izlerken bile ‘En büyük Fener’ diye bağırmaktan kendimi alamıyorum.Â
button