Karşılıklı aşk-nefret ilişkisi

Güncelleme Tarihi:

Karşılıklı aşk-nefret ilişkisi
Oluşturulma Tarihi: Ocak 03, 2009 00:00

"Mantıksız saçmalıklarla zaman kaybına yol açan, yazdıkları iki satır karşılığında büyük meblağlar kazanan, tatlı bir hayat yaşayan şanslı insanlar." İşte Ekşisözlük, İTÜ Sözlük, Uludağ Sözlük gibi internet sitelerinde yazarlık yapan gençler, "köşe yazarı"nı böyle tanımlıyor. Aday oldukları mesleği, gazetelerde halihazırda yapan insanlar hakkındaki görüşleri bu. Büyük bölümünü gençlerin oluşturduğu bir kitlenin gözündeki köşe yazarı imajı: Cahil, sığ, güvenilmez, okumaya değmez, bol paralı, havalı bir yaşam süren insanlar grubu.

Fakat aynı sitelerde arama kriterini köşe yazarından, belirli bir yazarın ismine çevirdiğinizde, durum tamamen değişiyor. Köşe yazarı çatısı altında toptan karaladıkları insanlar için ayrı ayrı yazdıklarında inanılmaz olumlu, hayranlık dolu cümleler kullanabiliyorlar. Ortada bir aşk-nefret ilişkisi olduğu kesin. Bu yazarlar hem tü kaka edilip hem de merakla okunduğuna göre, aşki bir durumdan bahsedebiliriz rahatlıkla.

Bir de madalyonun diğer tarafına; köşe yazarlarının haleti ruhiyesine bakalım. Okuyucu bir taraftan yazarların ayrılmaz bir parçası, onlar için yazıyorlar yazılarını. Okunurluklarını gelen tepkiye göre ölçüyorlar. Yazıyı okuyucunun muhtemel tepkisine göre yazmıyorlar ama bir kere yazdıktan sonra gelecek tepkileri merak ediyorlar. Büyük bölümü okuyucu mektuplarını okuyor, çok azı her gelen mektuba cevap yazacak zamanı buluyor.

Öte yandan hakarete varan tepkilerden, tehditlerden, aşağılamalardan bıkmış durumdalar. Biraz da kendilerini korumak için çoğunun birer asistanı var. Postaları önce onlar okuyor. Yani köşe yazarları için de aynı aşk-nefret ilişkisi söz konusu. Meselenin aslını birinci elden öğrenelim dedik, Türkiye’nin en çok okunan ve farklı alanlarda yazan köşe yazarlarına, okuyucularıyla kurdukları ilişkiyi sorduk.

AYŞE ARMAN

İlişkimiz vicdan azabı üzerine kurulu


Okuyucuyla ilişkim suçluluk ve vicdan azabı üzerine kurulu. Çünkü mail atan herkese cevap veremiyorum. Ama dünyanın en şahane, en renkli okuru benimki. Fırlama, zeki, seksi, esprili, komik, hafif çatlak, soran, sorgulayan, biraz da uçlarda yer alıyorlar. En gizli sırlarını benimle paylaşıyorlar. Tabii beni gazeteden attırmak için uğraşan, hakaret eden, bir kaşık suda boğmak isteyenler de var. Onlar bana kafadan karşı, kuş beyinli, yüzeysel kadın sen ne anlarsın, zaten onunla bununla yattın bu köşeyi o yüzden sana verdiler diyorlar. Tuhaf bir şekilde alışıyor insan. Sürekli küfreden biri var mesela, Cevat Emul, Almanya’dan yazar, her gün hakaret eder. Bir tek kızımla ilgili mailler çileden çıkarıyor.

Okuyucularım aynı zamanda haber kaynağım benim. Konu öneriyorlar, beni uyarıyorlar, kolluyorlar. Onlardan öğrendiğim en önemli şey: "Ben yalnız değilim! Sapık da değilim! Anormal de değilim! Benim gibi hisseden bir sürü insan var orada..."

ELİF ÇAKIR

Tebrik etmeyi değil eleştirmeyi seviyorlar


Okuyucu ve yazarın ilişkisi bir paylaşımdır, düşüncelerimi paylaşıma açıyorum. Bu ilişki beğeni, hayranlık ya da eleştiri, öfke şeklinde tezahür ediyor. İroniden, teşbihten nasibini almamış okuyucuları ve farklı bakış açılarının ne olduğunu öğrenmek için değil de, kendi fikrine uyup uymadığını görmek için okuyanları sevmiyorum.

Hiç okuyucu mektubu gelmese, kendimi kötü hissedebilirim. Fakat şu da var ki, okuyucularımız, düşüncelerine tercüman olan iyi yazıları tebrik etmek ya da katkıda bulunmak yerine, hoşuna gitmeyen şeyleri eleştirmeyi seviyor. Bu durumda, en azından hiç kimse bu yazıya kızmamış diye düşünebilirim.

SELAHATTİN DUMAN

Kırıp dökmemek gerektiğini öğrettiler
/images/100/0x0/55ead6e7f018fbb8f89a097e

Okuyucum beni "ailenin badi-heva eğlendiricisi" olarak görüyor. Yazılarıma fazlaca düşkün olanlar ise aileden biri sayıyor. Küçük bir azınlık da olsa konumlarını benim üzerimde görüp akıl vermeye kalkışanlar var.

Akıl veren okuyucular bam telime basıyor. Özellikle de resmi tarih bilgisinden sebeplenip "işin aslı budur" şeklinde akıl vermeye çalışanlar. Tabii sekter ve laf anlamaz takımından olup, hasbelkader elime okur olarak düşmüş olanlar. Bir de beni popülizm batağına çekmeye çalışanlara kızarım.

Durup dururken insan tarlasına dalıp mahsulü ezmenin yanlış olduğunu, kırıp dökmenin eksiklik olduğunu terbiyeli, nezaketli bazı okurların yerinde sitemleri sayesinde fark ettim.

Yazı yazarken okuyucu aklımı sıfır meşgul ediyor. Bu saygısızlık olarak algılanmasın. "Okur acaba ne düşünecek?" diye yazı yazmam. Böyle yapmak okuru baştan "eksikli" görmektir. Okura verecek şeyin varsa verirsin, söyleyecek lafın varsa söylersin. Okuyuculardan aldığım en büyük ders, senin makaraya aldığın, eleştirdiğin birinin başka yerde sevenleri olduğunu anlamak. Bir de okur kendisine tepeden bakanı sevmiyor.

Benim okurum gönderdikleri şeyleri okumadığımı bilir. Yeşim (asistanı) okur, ille de ilgilenmem gereken bir şey varsa bana da zorla okutur. Çok şükür baş edemeyeceğim kadar ilgililer. Okurun ilgisizliğinin sabit olduğu gün köşe yazmayı bırakırım.

AHMET HAKAN

Sırf üzmek için yazanlara ifrit oluyorum


Okuyucumla kurduğum ilişki, iyi bir ilişki değil. Sorunlu, başarısız, kırılmaya teşne... Bu ilişkinin en vefasız tarafını ben oluşturuyorum. Sırf beni üzmek, kıl etmek amacıyla yazılmış türden tepkilere ifrit oluyorum. Bu türden tepkilerin en yaygını şu ikisi: "Sen bu işi bırak, yazamıyorsun" ya da "Bir gün seni o gazeteden atacaklar". En çok da, din, iman, Allah, Peygamber adına bana gösterilen tepkilerde, en üstü açılmamış, en kepaze küfürlerin edilmesine şaşıyorum.

Yazı yazarken okuyucu aklımı çok fazla meşgul ediyor. Ama sadece şu konuda: Bu yazdığım yazı, okurlarım tarafından anlaşılacak mı? En esaslı eğitimi görmüş olanlar kadar hiç eğitim görmemiş okurlarım da bu yazıyı okuyup anlayabilecekler mi?

Gelen mektupları okurum. Hem de hepsini. Ama hiç cevap yazmam. Öncelikle övgülere "ah çok teşekkürler" falan diye yanıt yazıp, sövgülere aldırış etmemek riyakarlık gibi geliyor bana. Sonra şu sanal alem çok kaypak. Kim ciddi, kim gayri ciddi belli değil. Yazdığınız bir cevap, bir bakmışsınız ki herkesin eline geçivermiş.

ECE TEMELKURAN

Gerçek okuyucum bam telime basmaz


Okuyucuyla ilişkim samimi ama nezaketli, eşit ve fakat mesafeli. Okuyucu diye tarif ettiğim kimse, bam telime basmaz. Ama soldan sağa dizilmiş harfleri ardarda telaffuz edebilmeyi okumak zanneden zibidiler vardır. Onların, hiçbir bilgi sahibi olmadan savurdukları ve fikir zannettikleri fasaryaları, yazdıkları senli-benli e-maillerde okumak biraz sinir bozucudur. Buna karşılık ilk yazdığım günlerden başlayarak sakındığım birkaç nadide okurum var, hala kerteriz alırım tepkilerini. Sırrı Süreyya Önder ile yazdığı şahane e-mailler vesiyesiyle tanıştık. Yakın dostum oldu sonra. Ben de onun oyuncusu. Beynelmilel filmindeki rolümü yazdığım yazılara borçluyum.

Bir yazımın ardından hiç okuyucu mektubu gelmezse e-mail’imin hack’lendiğini düşünürüm. Okuyucudan aldığım en büyük derse gelince: Yazmak istemiyorsan yazma. Ama yine de yazmak zorundaysan yazmak isteyinceye kadar bekle.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!