Güncelleme Tarihi:
Bu bir ilan değil!.. Sahibinden sekiz aylık doğmamış erkek bebek...
İstemediğiniz bir çocuğu neden doğurmaya kalktınız?
- Çocuklara hiç kıyamadığımdan...
Yani kürtaj olmamanızın sebebi bu.
- Kısmen.
Daha önce hiç kürtaj olmadınız mı?
- Hayır, hayır. Hiç.
Peki, herhangi bir doğum kontrol yöntemi kullanıyor musunuz?
- Bu da benim aptallığım: Hayır kullanmıyorum. Eşim prezervatif kullanıyordu. Yani o korunuyordu. Ya da öyle zannediyordu...
Siz doğacak çocukla hiçbir annelik ilişkinizin olmayacağından nasıl emin olabilirsiniz?
- Zor bir soru, bu yüzden doğurduktan hemen sonra, onu görmeden, sesini işitmeden vermek istiyorum. Gözümü mü bağlarlar, kulağıma tıkaç mı tıkarlar bilemem. Ama kararım kesin. Çocuğumla hiçbir şart altında annelik ilişkim olmayacak.
Bu kararı vermenize sebep nedir?
- Bir kızım, bir de oğlum zaten var. Kızım ilk eşimden, oğlum da şu anki eşimden. Eşimin bu son çocuğu istemediği hissine kapıldım. Kapıldım değil, biliyorum. İsteyen adam böyle davranmaz değil mi? O bakmak istemiyor. Benim de çocuğuma bakabilecek durumum yok. Zaten öbür ikisine adam gibi bakamıyorum, bu çocuk da mı perişan olsun?
Şimdi bu çocuğu doğurup başkasına vereceksiniz. Üç gün sonra ortalığa çıkıp kıyametleri koparmayacağınız, şantaj yapmayacağınız, ‘‘Annesi benim!’’ diye kendinizi yerden yere atmayacağınız ne malum?
- Kişilik yapım buna uygun değil.
Boğaz tokluğuna çalışıyorum
İyi de bunun kişilik-mişilikle alakası olmayabilir, bir anne ve çocuğundan söz ediyoruz.
- İyi ya ben de bu yüzden çocuğumu vermek istiyorum. Onu gerçekten sevdiğim için. Bir kişiyi, bir şeyi gerçekten severseniz onun iyiliğini istersiniz değil mi? Benim annelik egomu tatmin etmemden daha önemli bu çocuğun geleceği. Anlatabiliyor muyum? Biliyorum anlaması biraz güç. Benim de bu kararı verebilmem kolay olmadı zaten. Demek istiyorum ki, hayatımda ilk defa duygularımla değil, mantığımla hareket edeceğim. Benim yanımda kalırsa ona hiçbir şey veremem. Annelik sadece çocuğu yedirip, üstünü başını giydirmek değil. Ben para bile kazanmıyorum. Boğaz tokluğuna eşimin mobilya dükkanında telefonlara bakıyorum.
Çocuğun babasını sevdiğiniz için mi onunla birliktesiniz?
- Tam değil.
Ne demek bu? ‘‘Eşim’’ dediğiniz bu adam, evli mi bu arada?
- Evet.
Ama size ve kendi çocuğuna sahip çıkmıyor, çıkamıyor...
- Evet. Her şey biraz aptalca. Zaten ben de aptalım. O da üzülüyor. Ama onun da elinden birşey gelmiyor. Ben baştan beri onun evli olduğunu biliyordum, beynime silah dayamadı ya! Yani suç bende.
Şu hikayeyi tam bir anlatır mısınız?
- Üç senedir beraberiz. Aslında iyi bir adam. 13 senedir de evli. Karısıyla sorunları var. Evlat özlemi çeken bir insandı. Çünkü çocukları olmuyordu. Bana bir gün dedi ki: ‘‘Bana bir çocuk doğurur musun Hande?’’ Hiç tereddütsüz ‘‘Tamam’’ dedim. Yani hatanın en büyüğü bende. Diyorum ya, ben aptalımdır. Biraz açıkgözlük olsaydı bende, derdim ki, ‘‘Tamam ama önce bir ev tut bakalım’’. Demedim. Ben zaten hep insanlara güvendim. İnsan olan çocuğunun anası olacak kadının nerede barınacağını da düşünür değil mi? Ona inandım bana ev tutar nasıl olsa dedim. Olmadı.
Peki siz nerede yaşıyorsunuz şu anda?
- Son yedi senenin üçü, Kadın Sığınma Evi'nde geçti. Kadın Sığınma Evi kapatılınca herkes oraya buraya gitti. O zaman kızım ikibuçuk yaşındaydı. Onunla birlikte bir ailenin yanına geldik, çocuk baktık. Ondan sonra da yersiz yurtsuz kaldım, çeşitli kız arkadaşlarımda kalıyordum. Şu anda hala öyle. Ve bazen de, tabii izin verirse, eşimin mobilya dükkanında yatıp kalkıyorum.
Evet, resmi nikahınız yok ama bu adama da iki çocuk yapmışsınız. Hiç mi bu adamın elinden bir şey gelmiyor? İnsan bir çözüm bulmaya çalışmaz mı?
- O yüzden diyorum ya, çocuğumu vermek istiyorum.
Para mara istemiyorum
Bu çocuktan ‘‘kurtulmak’’ istiyorsunuz ve karşılığında da maddi çıkar sağlamayacaksınız. Gönüllü olarak bu çocuğu vermek istiyorsunuz değil mi?
- Para mara alamam karşılığında, o zaman çocuğumu satmış olurum, bunu yapamam. Çocuğumun kafasını sokacak bir yeri olması, uyuyacak bir yerinin olması herşeyden daha önemli.
Diğer çocuklarınız nerede?
- Kızım genelde yanımda ama bazen bakıcıda. Şimdi olduğu gibi. Oğluma da eşimin karısı bakıyor. Çocuğu bana getiriyorlar hafta sonları. Yani aslında ben tam olarak onlara vermedim çocuğumu. Ama yerim yurdum yok. Şu an oğlum tam 15 aylık. Karnımdaki de doktora göre 10 Haziran'da doğacak.
Peki hiç mi yüreğiniz kıyılmayacak. Yaptığınızı doğru bulduğunuza yüzde yüz emin misiniz? O çocuğu verdikten sonra ebediyen susabilecek misiniz?
- Elbette ki içim acıyacak. Ama mecburum. Çocuk benimle kalırsa nerede yaşayacak? Bir çocuk mobilya dükkanında büyür mü? Ben sandalyeleri birleştirip uyuyorum. O nerede uyuyacak? Kızım bakıcıya verinceye kadar yanımdaydı. O şartlar altında kızım da yaşayamıyordu. Zaten eşim dediğim kişi güleryüz göstermiyor ki. Çocuklar bağırılsınlar, dövülsünler diye dünyaya getirilmiyor değil mi? Kızıma bir tutam güleryüz göstermiyor, üveylik olayından dolayı. Babası kendisi değil ya!
Birini sevdim evden kaçtım
Benim aklımın almadığı bir şey var. Madem bu kadar kararlısınız. Neden, hangi akla hizmet 9 ay o çocuğu karnınızda taşıdınız?
- Şöyle bir olay var, ben altıncı aya kadar regl oluyordum. Yani hamile olduğumu anlamadım. Zaten karnım yok. Ondan sonra bir gittim doktor ‘‘Hamilesin’’ dedi. Altı aylık çocuk alınır mı? Mümkün değil. Kartal Devlet Hastesi’ndeki doktorum ‘‘Alalım’’ dedi ve ekledi: ‘‘Ama ikiyüz milyon getir’’. O kadar büyümüş çocuğu aldırmaya karşıydım, zaten niyetim olsaydı da, ikiyüz milyonu bulamazdım. Ben kendimi satsam ikiyüz milyon etmem, tövbe estağfurullah!
Kendinizi biraz anlatsanıza...
- 64 doğumluyum. 5 Ocak. Bakırköy'de doğdum. Babam Rizeli, annem Boşnak. Ben dörtbuçuk yaşındayken annemle babam ayrılmış. Üvey annem beni büyüttü. Saygı duyduğum bir insan. Şu an ayaklarımın üzerinde kör topal durabiliyorsam onun sayesindedir. Babam sert, otoriter bir adamdı. Pek sevecen değildi. Sevgisiz bir ortam anlayacağınız. Nişantaşı Kız Lisesi mezunuyum. O zamana kadar ailemle birlikte yaşıyordum. Birini sevdim kaçtım. Babam karşı çıktı o adama. Ona kaçana kadar güzel bir yaşantım vardı, paramız da vardı. Altında BMW olan bir insandım, babam nakliyatçıydı biliyor musun, iyi para kazanıyordu. Ben ilk eşime kaçınca babam beni evlatlıktan reddetti. Sonra kaza geçirip eşim ölünce baba evine döndüm kızımla. Almadı eve beni... Ortada kaldım. Sığınma evine gittim.
Yapma Hande, etme Hande Şu kaza hikayesi neyin nesi?
- Arabadaydık. Ben kullanıyordum. İlk çocuğum, 14 günlük kızım arkadaydı. Ve Boğaz Köprüsü'nde kaza yaptık. Gazeteler çok yazdı. ‘‘Teneke arabadan anne ve çocuk kurtarıldı’’ diye. O kadar haşat olmuştu araba.
Niye oldu kaza?
- Hız, fazla hız. Köprüye 220'yle girilir mi?
Kocanız vefat edince suçluluktan öldünüz tabii değil mi?
- Evet.
O ne diyordu arabadayken, siz hız yaparken...
- ‘‘Yapma Hande, etme Hande!’’ diyordu Şeref. Alkollü değildim, alkol almam zaten ama hız yaparım. Böyle oldu işte. Ben çalışmıyordum, bana ev tutmuştu. Onun kumarhanesi vardı Kadıköy'de. Dayanışma Derneği adı altında kumarhane işletiyordu. Güzel para kazanıyordu. Yaşantımız iyiydi, kaza bizi mahvetti. Ortada kaldım. Yüzümdeki izler hep o kazadan. İki bacağımda da platin var. Kısmi felç geçirdim.
Evli miydiniz peki?
- Tabii ama resmi değil, imam nikahlıydık. Çünkü o da evliydi.
Peki sizin başınız neden hiç beladan kurtulmuyor! Bu kadar olaydan sonra yine gidip bir evli adam bulmuşsunuz...
- Yok, beş sene sonra bu adam karşıma çıktı.
Nasıl tanıştınız peki?
- Filmlerdeki gibi oldu. Kadıköy'de çay bahçesinde kızımla oturuyorduk. Yanımıza geldi. Çok kibardı, sohbet etmeye başladık. Çocukları sevdiğini söyledi. Durumunu açıkladı...
Yani çay bahçesinde otururken hayatını anlattı!
- Evet çocuğunun olmadığını anlattı. Sürekli karısını aldatan bir adam filan da değil. Benden dört yaş küçük. Üç buçuk ay, saçımın teline bile elini sürmedi. Hiçbir şey yapmadı. Maddi yönden yardımcı oluyordu. Sigaramı alıyordu, yol paramı veriyordu, kızıma ayakkabı aldı. Bunları yaptı. Bak, Allah için hakkını yiyemem. Ve bir gün dedi ki, ‘‘Hande, ben seni sevdiğimi anladım’’. İlişkimiz başladı, beraber olduk. Sonra ona çocuk yapmamı istedi. Şimdi de diyor ki, ‘‘Sen nasıl istersen öyle yap Hande’’. Yani onun da çocuğu vermem konusunda bir itirazı yok.
Yaptık-larınızın, yaşadık-larınızın hangilerini şimdi hata olarak değerlen-diriyorsunuz?
- Hepsini. Hem de baştan aşağıya.
Doğru ne vardı?
- İnsanlara güvenmek vardı. O da bir işe yaramadı. Ama doğru olarak nitelendirilebilecek
tek şey çocuğumu verecek olmam.
Hangi hataları bir daha asla yapmazsınız?
- Bir daha çocuk doğurmam. Zaten ya kordonlarımı bağlatacağım ya da yumurtalıklarımı aldıracağım.
Gaddarlık yoktur bende
Çocuğunuzu vermek istediğiniz ailenin nasıl bir aile olmasını istiyorsunuz?
- Sevecen. Hiç ona bağırmayacak bir aile. Huzurlu bir aile. Onu anne ve baba sevgisinden mahrum etmeyecek bir aile. Gerçekten kendi çocukları gibi davranacak, itip kakmayacak bir aile. Düzgün bir eğitim vermeyi isteyecek ve en önemlisi onu sevecek bir aile... (Burada söyleşiye mecburen ara veriyoruz, o kadar ağlıyor ki!) Hayat boyu yaptığım en mantıklı şey bu olacak. Ve sonra kendime şöyle diyeceğim: ‘‘Hande sen bu çocuğu doğumda kaybettin!’’. Öyle düşüneceğim, onun iyiliği için! Zor olacak, bunalıma gireceğim ama başka çarem yok. Allah bana epey bir sabır vermiş. Zaten başka türlü bu hayatı yaşamam mümkün değil. Ya orospu olurdum ya da başka bir şey. Ben orospu olmayı bile beceremem. O kadınları hiç kınamıyorum ama herkes yapamaz. Ben istesem de yapamam. O adamlara da aşık olurum. Duygusalım. Gaddarlık yok bende.
Koyduğunuz herhangi bir şart var mı, çocuğu almak isteyen aileye...
- Hiçbir şartım yok.
Nasıl bir garanti vereceksiniz insanlara?
- Ne istiyorlarsa, notere mi gitmek isterler, avukatlarını gönderir kontrat mı yaparlar, onlar nasıl isterse. Doktor kontrolünden de geçerim, belki bana inanmazlar, oğlumun sağlıklı olduğuna ikna olmak isterler. Gerekirse, o ailenin hanımının ismiyle de doğururum hastanede. Hiçbir temasım olmasını istemiyorlarsa ona da razıyım. Hayatım boyunca o çocuğu bir daha görmemeye de razıyım.
Son bir soru, yıllar sonra bu olayın muhasebesini yaparken kendinize ve o çocuğa bunun hesabını nasıl vereceksiniz?
- En azından vicdanım rahat olacak, şöyle düşüneceğim: Nerede yaşadığını adının ne olduğunu, ailesinin kimler olduğunu bilmiyorum ama o emin ellerde...
DİKKAT, KARNINDAKİ BEBEĞİ VERECEK!
Hande Aksoy kendi yaşamının olağan akışında bu kadar bakımlı değil. Onun biraz ilgiyle nasıl olabileceğini, daha önce doğurduğu çocuğun (Kaan-15 aylık) güzelliğini gösterebilmek için biz özel bir çekim yaptık. Bu gerçeği gözönüne almak gerekiyor. Amaç bir bebeğin geleceğini kurtarabilmek.
0212 677 04 21
Şu anda 32 yaşındaki Hande Aksoy, 8 aylık hamile. Bir ay sonra doğuracak. Çaresizlik, imkansızlıklar diz boyu. Kadının belirli bir yeri yurdu bile yok. Bebeğin babası zaten başkasıyla evli. Ama doğacak bebek üzerinde hiçbir hak iddia etmiyor. Tabii hiçbir sorumluluk da üstlenmiyor. Hande Aksoy kıvranıyor. 10 Haziran'a kadar bebeğini verebileceği iyi bir aile arıyor. Para mara ve hatta hiçbir şey istemiyor. Tek isteği bebeğinin hayatının kurtulması. Kendisiyle temasa geçilmesini istiyor. Verebileceği herhangi bir iletişim numarası olmadığı için Hürriyet'in 0212 677 04 21 no'lu faksına müracaat etmenizi bekliyor. Biz de...