Oluşturulma Tarihi: Ağustos 14, 2005 00:00
Sezen Aksu’yu sevmenin sonu yok. Olmasın da zaten... Geçtiğimiz Çarşamba, Sezen Aksu’nun, Turkcell ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin imkánı olmayan kız çocuklarını okutmak için kaynak yaratan ortak projesi Kardelenler için verdiği açılış konseri vardı.Haberlerini okumuşsunuzdur, ilanlarını görmüşsünüzdür; dolayısıyla bunun Türkiye’nin 17 ayrı noktasında gerçekleştirilecek 21 konserlik bir turnenin ‘açılış’ konseri olduğunu da biliyorsunuzdur.Keza, Sezen Aksu’nun yine Kardelenler için dördü remix, sekiz parçadan oluşan bir single yayınladığını da... (Üçü başka hiçbir yerde yayınlanmamış yeni ve her zamanki gibi güzeller güzeli Sezen Aksu şarkıları, biri de o canım Ünzile; her dinlediğinde insanın içini kıyım kıyım kıyan, sözleri Aysel Gürel’e, müziği Onno Tunç’a ait olan...)Konser ve albüm gelirlerinin Kardelenler projesinin havuzuna akacağını da...Konserlere gidiniz, albümü alınız, sadece kendinize almakla kalmayıp sevdiklerinize de hediye ediniz...Kendinizi muhteşem bir konser izlemiş, harika bir albüm dinlemiş olmanın çok ötesinde iyi hissedeceksiniz. Geçtiğimiz Çarşamba günkü konser, aynı zamanda projenin beşinci yılını kutluyordu. Ülkede hiç eğitim almamış 500 bine yakın kız çocuğunun 5 bini, beş yıldır bu sayede okuyor. 250’si üniversiteye gidiyor.Sezen Aksu’nun, Kardelen isimli bir şarkı yazdığının, şarkıya klip çekileceğinin, çekim için Mardin’e gidileceğinin duyumunu evvelden almıştık.Hatta o çekim ekibine askıntı da olacaktık ama zamanlama hatası; mümkün olamadı...Onun yerine, Ayşe Ersayın tarafından çekilmiş klibi, Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nu doldurmuş insanlarla birlikte, sahneye yerleştirilmiş dev ekrandan izledik:Solumda, başından beri bu proje için harıl harıl çalışmakta olan, karne törenlerinde, kutlama etkinliklerinde birlikte zırıldamayı huy edindiğimiz, bir başka şahane kadın Necla Zarakol...Sağımda zaten her Sezen Aksu konserinde ağlamazsa başı ağrıyan, bu seferki insanın duyargalarını iyiden iyiye bileyleyen bir hadise olduğu için muslukları hepten koyveren Ziya...Ortada ben...Senkron bir şekilde mendillerimizi çekip hüngür şakır bir şekilde...Sezen Aksu, Kardelenler projesi için bir şeyler yapmayı kendisi istemiş.Teklif ondan gelmiş. Turkcell Kurumsal İletişim Müdürü Zuhal Şeker’in -özellikle bu proje söz konusu olduğunda latekslerini ve pelerinini çekip bir acayip Superkadın performansı sergileyen, bir başka şahane kadın- gayretleriyle o çekirdek ‘Ben de bir şeyler yapayım’ niyeti, buralara kadar varmış.Bu ülkede birkaç -tez vakitte anıtı dikilesi- Dr. Türkan Saylan, birkaç Sezen Aksu daha olsa... Hayat bayram olsa...Hayat, durduğu yerde bayram olmuyor, olamıyor bildiğiniz gibi maalesef...Bu çalışmaların gelirleriyle kimbilir kaç çocuğa daha eğitim imkánı sağlanacak.O kızlar büyüyüp, kimbilir, inşallah, Zuhal Şeker’ler, Necla Zarakol’lar, Sezen Aksu’lar, Türkan Saylan’lar olacak...Ziya, çıkışta ömründe kaç Sezen Aksu konseri izlediğini saydığını söylüyordu. Onun enventerinde 40 küsur konser var - ki kendi tabiriyle Sezen Aksu’ya sarması da son 15 yılın işiymiş.Bunun üzerine ben de oturup sayayım dedim. Hesabın içinden çıkamadım.Fakat şu kadarını söyleyeyim: Bu sene galiba bu, dört ya da beşinci. Her biri ünik bir güzellik, her biri hayattan bezdiğim anlarda yetişen bir cankurtaran yeleğiydi. Ve önümüzdeki Çarşamba, aynı konseri, Allah nasip ederse bu kez Çeşme’de izleyeceğim.Hem Çeşme, hem Sezen Aksu... Anlayacağınız, önümüzdeki Çarşamba, yoğun tedavi ünitesindeyim...Zira efen’im; buralarda duramaz bir háldeyim.Vardır böyle zamanlar; İstanbul’da yaşadığım şu 15 yılda birkaç kez oldu. Şehir tükürür atar ya insanı, öyle bir hissiyat.Ege’nin sularının dibine çöküp mal gibi, penguen gibi, ufka bakacağım...Eski dostlarımla muhabbet koyup, ailemin sofrasına oturacağım. Yeğenimi koklayacağım. Bünyeyi iyota bandıracağım... Akşamüstü duşlarından sonra üzerime tiril bir şeyler geçirip, soğuk karpuz dişleyip, kábussuz uyuyacağım.Zira bu şehir benden ne kadar sıkıldıysa, ben de kendimden en az bu şehirden sıkıldığım kadar, bu şehirden en az kendimden sıkıldığım kadar sıkıldım.Sezen Aksu, ‘Tebdil-i mekánda ferahlık yokmuş aslında / Acının yüzölçümü yeryüzünden çokmuş aslında’ der ama...Eve gitmek, tebdil-i mekán sayılmaz. Eve gitmek, eve gitmektir.Ve Robert Frost’tan bir devşirmeyle dile getirecek olursak; ev, daha doğrusu yuva, oraya gittiğinizde sizi doğal olarak içeri buyur ettikleri yerdir.Ev, bünyeye iyi gelir. Ev, hep iyi gelir.Ben bir süreliğine eve gidiyorum; nasipse ordan görüşürüz.
button