Karaoke Kapitalizmi

Güncelleme Tarihi:

Karaoke Kapitalizmi
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 16, 2004 00:00

‘FUNKY Business’ (Türkçe’ye Delifişek diye çevrildi) kitabının yazarları Joans Ridderstrale ve Kjell Nordström, şimdi de aynı gariplikte ikinci bir kitap yazdılar, adı Karaoke Kapitalizmi. Ridderstrale ve Nordström yeni kitapta bir Karaoke Bar’ı şöyle tanımlıyorlar: ‘Bir Karaoke Bar’a gittiğinizde (siz İstanbul’da, Maslak Princess’in altındakine gidebilirsiniz) ne görürsünüz? İnsanlar sahneye çıkar ve Sinatra şarkısı söylerler. İlk başta sesleri rezalettir. Daha sonra bir bira çekerler, performansları düzelir. Beş altı bira sonra sadece seslerinin iyileştiğini düşünmekle kalmazlar ayrıca da kendilerini Frank Sinatra (bizde Davut Güloğlo) sanmaya başlarlar. Özetle bir Karaoke Bar’ına başka biri olmak için gidersiniz. Yaptığınız sadece taklittir, üstelik zarar gören de karaciğeriniz olur. Dünyanın bütün içkilerini içebilirsiniz, süper yetenekli de olabilirsiniz ancak tüm bunlar başkasını taklit ettiğiniz gerçeğini değiştirmez. Başkasını taklit ederek ancak başkası olursunuz.’Ridderstrale ve Nordström’ün Karaoke Bar’ı anlatmalarının nedeni oradan Karaoke Kapitalizmi’ne geçiş yapmak. Nitekim yapıyorlar ve özetle şunu söylüyorlar:‘Dünya Karaoke şirketlerle dolu. İşletmeciler de, sanki taklitçilik bir farklılık yaratabiliyormuş gibi, taklitçiliği benchmarking (kıyaslama), best practice (en iyi uygulama) gibi ‘hoş’ sözcüklerle meşrulaştırma peşinde. Ne denirse densin, ne yapılırsa yapılsın taklitçilik bir firmayı lider yapmaz, ancak ortalara bir yerlere getirir.’Ridderstrale ve Nordström’a yürekten katılıyorum. Sanki Karaoke Kapitalizmi kavramı bizi tanımlamak için türetilmiş gibi. Biz Türkler sadece taklit ediyoruz. Tam bir Karaoke Kapitalizmi’yiz. Her alanda ama. Bu nedenle de tam anlamıyla ne bir dünya markamız var ne de liderimiz. Bugüne kadar gerçek anlamda, farklı tek lider çıkardık o da Atatürk... Onu farksızlaştırmak için de elimizden geleni yapıyoruz.(*) Karaoke Capitalism, FT, 2004.Ha AKP ha CHP ne fark eder?AKP aklını dinle, imam hatiple, türbanla bozmuş durumda. AKP zihniyetine sahip olup ‘demokrasi havarisi’ görünen köşe yazarları da öyle... Onlar da kafayı tam anlamıyla ‘dinle, dindar toplumla, dini eğitimle’ yemiş durumdalar.CHP ise aklını devletçilikle, statükoculukla, laikçilikle, küreselleşme karşıtlığıyla, kaynaklarımızı koruyalım yabancılara yedirmeyelim sendromuyla, yaşasın dünya sosyalistlerinin kardeşliği klişesi ile bozmuş durumda. CHP yandaşı köşe yazarları da öyle... Dertleri Türkiye’yi içine kapatmak, gün yüzü göstermemek.İyi ki yeniden imam hatip krizi çıktı! Çıktı da AKP’nin de CHP gibi ne kadar çağdaş dünyanın demokratik değerleri ile örtüşmeyen bir pozisyona (algılama haritası çıkarın sonuç böyle çıkmaz ise ne olayım!) kendini hapsettiğini gördük. AKP’de baskıcı. Hatta AKP zihniyetinde daha ciddi ‘tepeden inmeci’ eğilimler var. Anlayacağınız al birini vur ötekine... AKP de CHP’de ‘özgür aklı’ yaratmak yerine kafalarındaki toplum modelini insanlara damardan şırınga etmekten başka bir şey düşünmüyorlar. Oyun oynamayalım. Gerçeği görelim. AKP’nin çoğunluk, CHP’nin muhalefet olması bir şeyi değiştirmiyor. ABD’nin, AB’nin ‘kötünün iyisi’ şeklindeki çıkarcı yaklaşımları gerçeği değiştirmiyor. Türkiye ne AKP ile ne de CHP ile bir yere gidebilir. Şekil 1’de görüldüğü gibi gidemiyor da.Türkiye zaman kaybediyor. Türkiye’nin Türkiye’yi uçuracak ‘sınırları olmayan’ bir partiye gereksinimi var. Çok acele...Gönül bu, ota da konar robota da!ARÇELİK yine bir ‘marka genişletme’ operasyonuyla karşı karşıya... Yeni kategorimiz ‘ankastre ürünler’. Bakalım Arçelik markası nerelere kadar genişletilecek. Yakında mobilya da geliyor, sonrası ne olur bilinmez!‘Ankastre ürünler’ üst gelir grubuna yönelik bir kategori tabii ki... Yüksek kalite algısı şart! Sanırım bu nedenle Arçelik ankastre ürünlerinin iletişiminde Çelik’in dışında bir ‘ana karakteri’, dünya güzeli Azra Akın’ı kullanmaya karar vermiş. Azra Akın’ın reklamdaki rolü ‘mutfakta gezen kadın rolü’.. Çelik, Azra’yı görünce aşık oluyor. Sırrı da ‘Materyal uyuşmazlığından’ bu ilişkiye son noktayı koyuyor. Çünkü, Azra Akın ve Çelik ayrı dünyanın güzelleri... (Sırrı’ya da burada teessüflerimi bildiriyorum. Gönül bu, ota da konar roboto da... Sevenleri ayırmaya kimsenin hakkı yok).Yeni Arçelik reklamının esprisi iyi ama reklamın temel mesajı ile ilgisi yok. Üstelik ilk defa Arçelik’e bir ürünü için Çelik yetmiyor. Yoksa Arçelik, Çelik’ten vazgeçeceğinin ilk sinyallerini mi veriyor? Neyse bekleyelim görelim bakalım. Reklamın doğru durduğu bir yer var tabii ki. Dünya güzeli bile olsa ömrü mutfakta geçen her Türk kadınının hayali ‘İyi bir mutfağım olsun, girince ruhum açılsın, iki ayrı evyesi olsun, birinde bulaşık yıkayabileyim, diğerinde durulayabileyim, patlıcanları soğanları rahat rahat soyabileceğim geniş tezgahım olsun, asansörlü davlumbazım olsun’ değil midir? Dünya güzeli bile köleliğini tescil ettiriyorsa benim mutfakta harikalar yaratan evinin gülü kadınım niye Arçelik ürünlerini tercih etmesin! (Reklam Ajansı: Young /Rubicam Rating: * * *) Aklını seveyim Hulusi Derici!ON gün önceye kadar Regal diye beyaz ve kahverengi eşya markası biliyor muydunuz? Hayır. Şimdi? Evet. Peki bu markayı nasıl biliyorsunuz? Ucuz? Hayır. Pahalı markalardaki gibi her şeyi olan ama ucuz? Eveeet. Yani paranın karşılığı.Vestel’in, yeni çıkardığı ikinci markası Regal’le beyinlerde tutmak istediği rekabetçi konum bu: Paranın karşılığı. Daha doğrusu on gün önce buydu. Hedefi de belliydi: Profilo ve bu kategorideki diğer markalar! Kadın ve erkeğin, polis sorgusu ortamında 3 liralık Regal yerine 5 liralık ‘marka’yı tercih ettikleri ve tokat yedikleri reklam yayına girdi, milleti şoke etti ve Regal on günde (yukardaki sorulara verdiğiniz yanıtları anımsayın) amacına ulaştı. Rakipler de tir tir titremeye başladı. Abartmıyorum aynen böyle. Hem de yaklaşık 300 bin dolara..Regal’in reklam stratejisi doğru. İki filmi de çok etkileyici, yapım kalitesi yüksek. Yönetmen tokat etkisini de insanları doğrudan şiddete maruz bırakmayacak şekilde vermiş. İşi tamamen hayal gücümüze bırakmış. Bu nedenle şiddet middet tartışmaları da çok abuk. Eğer bu reklamda şiddet varsa şiddeti onurlu bir hale getiren Kurtlar Vadisi’nin en kısa sürede yakılması gerek. Reklam rahatsız edici kabul ediyorum ama bu yaratıcı yaklaşımın adı da bu: ‘Rahatsız edici yaklaşım’. Bu reklam rahatsız edici olmasaydı, bu kadar etkili de olmazdı. Neyi tercih ederdiniz? Seda Sayan’ın çıkıp sazlı sözlü bir Regal kampanyası yapmasını mı?Hem Vestel’i hem de Hulusi Derici’yi cesaretleri için, kolaycılığa kaçmadıkları için, reklam gibi reklam yaptıkları için yürekten kutluyorum. Hulusi Derici, bu kampanya ile benim kalbimde ayrı bir yer elde etti. Hulusi, Türk reklamcılığının ‘en iyi beyni’ olma yolunda hızla ilerliyor. Hulusi’nin reklam aklını seviyorum.(Rating: * * * * * Reklam Ajansı:Marka )Sibel Can’ınki pamuksu yüzeymiş!LİBRESSE ışık hızıyla ‘Çarli’nin tombul melekleri’ uygulamasından ‘Benimki pamuksu yüzey!’ uygulamasına geçti. Doğru da yaptı. ‘Çarli’nin tombul melekleri’ filminden Libresse’in tahriş etmediği mesajını çıkarmak için insanın ‘hindi’ pozisyonunda birkaç gün kuluçkada oturması gerekiyor. Şimdiki uygulamada ise düşünce sürecine falan gerek yok, ‘tahriş’ olayı çok açık: Sibel Can’ınki pamuksu yüzey!Böyle bir ifade karşısında ekran başındakilere önerilecek tek şey var: Nazar etme ne olur, çalış senin de olur!ÇekirgelikDaha iyi olmaya çalışmayan, iyi olarak da kalamaz. (O..Cromwell)
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!