Güncelleme Tarihi:
Sinop’tan Almanya göç etmiş işçi bir ailenin kızı olan Şahin, “Üst üste gelen şehit haberlerini duyunca Karadeniz damarım attı!” diyerek üç günde organize ettiği yürüyüşün perde arkasını anlattı
Vatanını çok seven bir aileden geliyorum. Küçüklüğümden beri babamla politik konuşmalar yaparız. O yüzden liseden itibaren siyasetin içinde oldum. 2008’de Alman Sosyal Demokrat Partisi’ne (SPD) üye oldum. Buradaki Türklerin düşüncelerini yansıttığını düşünüyordum. Orada birçok görev üstlendim. Toplantılarda çeşitli konularla ilgili oy verme hakkım vardı. Bu sene başında yaşanan Sarrazin olayından sonra ayrılmaya karar verdim. Müslümanlarla ilgili ağır yorumlarda bulunduğu bir kitap yazmasına rağmen SPD üyeliğinden çıkarılmadı. Bunun üstüne o şahısla aynı partide yer almamak için istifa ettim.
İZNİ YARIM SAATTE ALDIM
Geçen haftaki şehit haberlerini duyduktan sonra Karadeniz damarım attı. “Gelen gelir, kimse gelmezse de ben tek başıma yürürüm” diye spontane olarak perşembe günü Facebook’tan bir grup kurdum ve yaklaşık 300 kişiyi pazar günü yapacağım yürüyüş için haberdar ettim. O 300 kişinin tanıdıklarıyla Facebook’taki gruba 10 binden fazla kişi davet edildi. Bu işe tek başıma kalkıştım. Daha sonra STK’lar haber aldı ve “Keşke önceden haber verseydiniz” diye beni aradılar. Perşembe günü daveti yolladığımda henüz yürüyüş için izin almamıştım. Derhal belediyeye, “Pazar günü PKK terörüne karşı yürümek istiyoruz” diye başvuru yaptım. Alman anayasasında herkesin yürüyüş yapma hakkı olduğundan izni almak yarım saat bile sürmedi. Sorumlu tek kişi olarak kendimi gösterdim. Eğer yürüyüş günü birine bir şey olsaydı, tüm sorumluluk bende olacaktı. Başvuruyu yaparken yürüyüşü polis koruması altında yapmak istediğimizi de söyledim. Çünkü PKK sempatizanlarının gelip bizi rahatsız edeceklerini biliyordum. Facebook’taki gruba küfürlü mesajlar yazıyorlardı.
Yürüyüşün olduğu pazar günü, ilk başta ortalık çok kalabalıktı. Daha çok öğrenciler geldi. Yaş ortalaması 18-19’du. Çoğunluğu da kadın... Alman polisi 350 kişi olduğumuzu söylüyor ama bence yaklaşık 400-500 kişiydik. Berlin’den bile 50 kişilik bir otobüs gelmişti. Daha sonra korkup ayrılanlar oldu. Hem Türkçe hem Almanca ‘Tek millet tek yürek’, ‘Teröre hayır’, ‘Türkler barış istiyor’ yazılı pankartlarımız vardı. Bir arkadaşımız 30 kilo ağırlığında, Almanya’nın en büyük Türk bayrağını getirmişti. Bir dakikalık saygı duruşundan sonra sakince yürüyecektik. Fakat daha başlayamadan PKK sempatizanları etrafımızı sardı. Biz sakindik. Etrafımız polislerle çevriliydi, bize yaklaşamıyorlardı. Bize doğru gelmeye çalıştıklarında polisler, onları dağıttı. Gruplar ara sokaklara kaçtı. Bunun üstüne yürüyüşümüze başlayabildik. Ancak yürüyüş sırasında ara sokaklardan beş-altı kişi bize küfür yağdırmaya başladı.
AMACIMIZ KARDEŞLİK ÇAĞRISIYDI
Tüm, “Sakin olun!” haykırışlarıma rağmen aramızdaki coşkun birkaç genç cevap vermek için onlara saldırdı. Arada hem polisler hem de böyle durumlara karşı görevlendirdiğim arkadaşlarım vardı. Buna rağmen her ara sokakta yürüyüşümüze saldırdılar. Daha sonra, tüm PKK sempatizanları yürüyüşün biteceği meydanda toplandı. Biz oraya gelince kafamıza şişeler, yanan sigaralar attılar. Niyetleri yürüyüşümüzü mahvetmekti. Nitekim başardılar da... Meydanda bir konuşma yapacaktım. Fakat ne onları ne de bizimkileri susturamadım. Konuşmamı yapamadan polis eşliğinde sorunsuzca dağıldık. Yürüyüşün amacı kardeşlik çağrısıydı. Terörün temelinde eğitimsizlik yatıyor. Ancak eğitimsiz biri başkasına silah çeker. Burada doğup büyümüş bir PKK sempatizanı ne bilebilir ki? Kürtlerle kardeşiz, düşman değiliz. Başka güçlerin oyunlarına gelmemeliyiz. Akıllı olmalıyız.
“Annem yürüyüş yapacağımı duyduğunda “Yine aldın başına belayı!” dedi. Facebook üzerinden sürekli tehdit mesajları alıyorum. Ama korkmuyorum çünkü belli isimleri zaten polise vermiştim. Bana bir şey olduğu anda o isimlerden hesap sorulacak. Benim askerim dağlarda korkmuyor, ben
burada mı korkacağım”
HİÇBİR ŞEY YAPAMAMAK YARALIYOR
Stuttgart’ta yerel meselelerden dolayı bir yıldır her hafta yürüyüşler yapılıyordu. Halk, artık trafiği aksatıyor diye bıkmıştı. Bu nedenle Almanlar bizim yürüyüşümüze nefretle baktı. Bazı Alman gazetelerinde “Gidin Türkiye’de yürüyün, Türkiye’nin problemlerini buraya taşımayın” gibi şeyler yazıldı. Fakat buradaki Türkler de çok dolmuştu. Burada, vatanı bir başka seviyoruz. Kavuşamadığımız bir sevda gibi gördüğümüzden acı haberler bizi daha çok yakıyor. Elimizden hiçbir şey gelmiyor. Hiçbir şey yapamamaktan kaynaklanan bir yara var. Bize, orada olsak bir şeyler yapabilirdik gibi geliyor.
Üç yıldır burada hiçbir şey yapılmadığından, böyle bir yürüyüşün düzenlenmesine çok sevindiler. “Bir hafta önceden haber verseydiniz, yanımızda 200 kişi getirirdik” diyenler oldu. Yürüyüşü yalnız organize ettim. Daha sonra STK’lar da gelip, “Keşke önceden bize de söyleseydiniz” diye sitem ettiler.
NİYETİMİZ DAHA SIK YÜRÜMEK
Stuttgart’ta PKK sempatizanları birbirleriyle çok bağlı çalışıyor. Bir davetle anında 100-200 kişi getirebiliyorlar. Bize karşı örgütlü çalışıyorlar. Her altı ayda bir yürüyüş yapıyorlar. Buradaki Türklerin en büyük hatası, organize olamamak. Yaz ve ramazan olmasaydı, yürüyüşe 2-3 bin kişi gelirdi. Şimdi, başka bir yürüyüş için de büyük bir beklenti var. Fakat bu sefer STK’larla birlikte çalışıp üç gün değil, çok daha önceden organize olacağız. Daha fazla insana ulaşacağız. Niyetimiz ‘Barışa çağrı’ yürüyüşlerini daha sık yapmak.